Beşer Şaşar İnsan Aşar / Beden - Zihin - Ruh 16
Evet, meditasyon konusunda da kafamızda bir soru kalmadığına göre tamam mıyız? Bu mudur yani, çözüldü mü bütün sorun? Hayır değil mi? Asıl sorun şimdi başladı sanki...
Neden? Çünkü ne beden ne de zihin her şeyi biliyor olmamız ile ilgilenmiyor. Eski düzeni, başka bir deyişle şu anda olduğu hali korumak için delirmiş gibi saldırıyor. Bu böyledir zaten, eğer hiç aklına gelmemiş en fantastik, en abuk subuk düşüncelerini merak ediyorsan, otur meditasyon yap hatta kalk namaz kıl. Aman Ya Rabb'im! Nasıl bir hayal gücün olduğuna şaşırır kalırsın :). Her rekatta bir dizi senaryosu yazarsın, yatsı namazı bittiğinde sezon finali bile yaparsın :).
Aslında tam da bu yüzden meditatif hal konusunda pratiğinin olması önemlidir. Ve evet, kolay ya da ilk oturuşta olmayacağını ben de biliyorum ama düzenli ve istikrarlı devam edildiğinde olacağını da pek ala biliyorum. Ben 7 çakra meditasyonunu dört yıldan fazla bir gün dahi aksatmadan yaptım. İlk günlerde sanıyor musun ki taç çakraya kadar sorunsuz yapabiliyordum, tabii ki hayır. Boğaz çakrasında takıldım kaldım hatta, bir buçuk yıl hiç ajna çakraya geçemedim bile. Ben üçüncü göze geldiğimde on tane fatura ödemiş, en az üç beş müşterim ile de kavga etmiş oluyordum :).
Bu yüzden sakın kendini suçlama ya da pes etme. Çünkü zihninin ve özellikle zihin haline gelmiş bedeninin en büyük tuzakları bunlar olacak. Ya sana kendini suçlu hissettirecek ya da kendini beceriksiz göstererek değersiz hissettirecek. Herhangi bir hedef belirlemek ya da beklentiye girmek yerine lütfen sadece yap.
Çünkü farkındaysan çözüm sadece bir kaç nefes uzaklıkta. Ve başardığında bir o kadar da kolay olacak. Evet, başardığında kilo vermek mi istiyorsun, teta seviyesinde fit, sağlıklı ve istediğin bedende bir SEN hayal edeceksin. Sigarayı mi bırakmak istiyorsun, enerjik, uzatılan sigaraya hayır diyebilen, temiz bir SEN hayal edeceksin. Nasıl bir yeni SEN istiyorsan onu hayal edeceksin.
Aksi takdirde işin çok zor olacak. Çünkü sen can sıkıntısı çektiğin zamanlarda ya da boş vakitlerinde abur cubur yeme veya hemen buzdolabından bir şeyler atıştırma alışkanlığına sahipsen ve bu yüzden kilolu bir insansan bunu bırakmaya kalkıştığında basit bir tekil eylem ile savaşmıyorsun. Oturduğun yerden kalktığın andan itibaren her adımında, buzdolabını açmak için kapağa dokunduğunda, o yaş pastanın tadını düşündüğünde, pastayı çıkardığında, keserken hissettiğin yumuşak harekette, ilk çatalı batırışındaki duyguda, ağzına attığında dilindeki tat reseptörlerinde ve pasta midene indiğinde ve daha belki de onlarca detayda, bedeninde birer bomba gibi patlayan milyonlarca, milyarlarca kimyasal ile savaşıyorsun.
Bu yüzden lütfen, herhangi bir alışkanlığını terk etmedeki zorlanışında insanlara; "İrade meselesi abi, senin iraden yok" gibi beylik lafları etmeyi bırakalım. Kimse bir yumuşakça ya da amip değil :). Herkesin belirli konularda tabii ki iradesi ve disiplini var. Ama onlarca yıldır, trilyonlarca kimyasalın yazdığı hatta kazıdığı kimyasal kodlar mevcut bedenlerimizde. Ve bu kimyasal kodlar yüzünden bedenlerimiz belirli alışkanlıklarda birer zihin haline gelmiş durumda. Bu yüzden öz disiplin göstermek şart ve bunun gayet zahmetli olduğunu da hepimiz biliyoruz. 15'nci gün anlattığım teta seviyesi bu sebeple önemli. Teta seviyesinde yeni SEN olarak, olmak istediğin hali düşündüğünde ve teta seviyesinde bu hale ait duygu ve dolayısı ile kimyasal kodlar bilinçaltına çok daha kolay işleneceği için, durumu kolayca bir vidayı sıkmak olarak tarif ettik. Neden detaylıca tarif ederek seni ikna etmeye çabaladığımı da sanırım daha iyi anlamışsındır.
Ve en başından beri tam da bu sebeple "kendini sevmenden" ve "kendi öz değerini, kıymetini" bilmenden bahsediyorum. Ne kadar mükemmel bir yaratılışın olduğunun farkında değil misin hala? Lütfen, artık beni anla ve bu gibi değişimleri yapabilecek beceri ve özelliklere doğuştan sahip olduğunu fark et. Lütfen...
ÖZünü sevmenden bahsettiğimde lütfen bunu kibir ile karıştırma. Kimseye karşı burnunu dik, tepeden bak demiyorum tabii ki. Kendine bakarken, içine bakarken, ÖZüne odaklanırken acımasız ya da küçümseyici bir tavırda bulunma diyorum. Kimseye bir şey ispatlamana ya da ikna etmene gerek yok. Bak tekrar ediyorum: SEN doğuştan mükemmel bir yaratılıştasın. Küçük görme kendini ve kimsenin de seni küçük görmesine aldırma.
Bak şöyle düşün: altından bir madeni para olsun. Ve bu paranın karşılığı da bir takım elbise olsun. Diyelim ki yürürken yanlışlıkla cebinden düşürdün bu parayı. Sonra yerden geri aldın, karşılığı değişti mi? Ya da çamura düşürdün, her yeri kirlendi. Aldın temizledin, karşılığı değişti mi? Veya düşürdün, farkına varmadın, aylar sonra üzeri tozlar ile kaplanmış halde buldun. Tozunu sildin, karşılığı değişti mi? Üzerine bastın, çok yüksekten aşağıya attın, ona söylendin, birileri sahte olduğunu iddia ederek küçümsedi ya da aşağıladı. Ama sen temizleyip ehline götürdün, karşılığı değişti mi? Tabii ki hayır...
E, benim can dostum, derviş kardeşim, yol arkadaşım, sen o altın parasın işte. Senin özünde bir kir, bir kusur yok ki. Tamam biliyorum; düştüğün zamanlar oldu, hayatının belli dönemlerinde kirlendin, bazen unutuldun, bazen ezildin, bazen bulunduğun yerden çok aşağılara düştün, küçümsendin ve aşağılandın... Ama bu senin değerinden hiçbir şey kaybettirmedi. Sen kabul etmediğin sürece... Hadi beni anla artık, sen kıymetlisin ve ben seni özel olduğun kadar güzel bir sevgiyle seviyorum Allah için. Dünya ne demekti hatırla; aşağıdaki... Ama senin memleketin en yükseklerde, buraya indin diye varoluşunun mucizesini unutma.
Lütfen artık kendinden şikayet etme. "Ben şunu beceremem" ya da "ben bunu başaramam" veya "ben zeki değilim", "benim boyum kısa", "benim el becerim yok", "ben matematikten anlamam" gibi cümleleri çıkar konuşmalarından. Ben sana neleri yapamıyorsun diye sormadım ki hiç. Ben senin yapabileceklerinin ne kadar çok olduğunu anlatmaya, başarabileceklerinin ne kadar eşsiz olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Kabul etsen her şey çözülecek aslında. Kimse senden mükemmel olmanı beklemiyor, sen de kendinden bekleme. Sen olabildiğin en iyi SEN olmak konusuna odaklanmalısın. Hepimiz kendi hayat hikayemizi yazıyoruz ama kullandığımız kalem tükenmez kalem :). Yani her ne varsa yazıyoruz ama yanlış oldu dediğimiz ya da çıkarmak istediğimiz kısımlar için silgi kullanma şansımız yok. Bunu böyle kabullen lütfen. Tamam ya, hata yapmış olabilirsin ya da belli konularda eksikliğin olabilir. Ama hepsi senin hataların ve her biri senin yetersizliklerin. Onlar ile birlikte sen SENsin. Onları çıkarsak, silsek ya da yok saysak hikaye tamamlanmayacak ki zaten. Sen o satırları dert etmek yerine yeni güzel satırlar yazsan iş çözülecek zaten. Çünkü her kitabın o anda açık olan sayfaları okunur. Önceki sayfaların hepsi şu anda açık olan sayfaların okunması için yazılmış satırlardır.
Beyninin ilkel bir tarafı var ve çok doğal olarak bazen kendini veya aileni ya da sevdiklerini korumak adına dürtüsel kararlar vermiş olabilirsin. Cinsellik var, iştah var, susuzluk var, güvenlik dürtüsü var... Bunlar seni toprağa, ateşe, suya ve havaya bağlayan ana unsur olan bedeninin özellikleri ve evet, bunlar olmadan sen olmazdın, olamazdın.
Topraktan gelen ürünler ile beslenmeden yaşaman mümkün değil. Belirli bir sıcaklık aralığında bir ortam olmadan ya da vücut sıcaklığın belirli bir aralıkta olmadığında da yaşaman mümkün değil. Bedeninin çok büyük çoğunluğu sudan oluşuyor ve dolayısı ile su olmadan da olmuyor. Ve tabii ki nefes almadan da canlılığını devam ettirmen olası değil. Tüm bu dört element olmazsa olmazlarımız.
Ama bu olmazsa olmazlar sadece bize özgü değil ki. Bir kurbağa da, bir fesleğen de ve hatta bir kaya bile bu unsurlar olmadan devamlılığını sürdüremiyor. Her biri bunlar olmadan ölmek, çürümek ya da çözünmek zorunda kalarak dönüşüyor. Peki bizi diğerlerinden farklı kılan ne o zaman?
İşte beşer canlısı ile insan arasındaki fark burada ortaya çıkıyor. Saydığım dört elementin zuhuru olarak senin varlığın ancak beşer dediğimiz gelişkin organizmayı tarif edebilir. Ama insan olmak başka bir mesele. Artık yavaş yavaş insan olmak tarafımıza yönelmeye başlasak iyi olacak. Beşer şaşar, bunlara üzülmeyi bırak, kendini hor görmeyi bırak, hatalarını sev ve kabul et. Çünkü kabul ettiğin zaman senin olacak ki o zaman onları eline alıp düzeltebilirsin.
Artık dikkatimizi şaşkın taraflarımızdan aşkın yönlerimize verme zamanı.