Header Ads

Alsak Beraatimizi Varsak Kapısına / Çekim Yasası Hakkında Her Şey 20


İnsan yaratılmışların en şereflisi... Bu neredeyse hepimizin bildiği bir şey. Bilmesine biliyoruz ama ne kadar anladığımız konusunda karnemiz pek de iyi değil diye düşünüyorum. Hatta neremiz doğru diyesim geliyor :)...

Şeref sözcüğünün anlamını sorduğumda bile sadece onurlu, yücelik ihtiva eden ve diğerlerinden üstün gibi manalar ilk akla geliyor ki aslında bu da içinde ego ve kibir barındıran bir yaklaşım. Kullanım olarak her ne kadar geçerli olsalar da benim dikkat etmeni istediğim öz anlamı bunlar değil. Şeref, yükselmek ve öne çıkmak demek. Şerefli dendiği zaman yükselmiş, öne çıkarılmış ve seçilmiş denmek isteniyor. 

Evet, sen en seçkin varlıksın, sen seçilmiş olansın. Bu çok güzel bir haber değil mi? Bence de... Peki ne için seçildiğimizi hatırladık mı? Muhatap olunmak için. Allah'ım kendisine muhatap olarak bizi seçti. Muhatap ise kendisine hitap edilen demek. Hitap ise bizim bildiğimiz şekliyle sadece konuşmak ya da seslenmek değildir. Hitap, hususi bir biçimde seslenmek ve iletişime geçmek demektir. Tam da bu yüzden her şey ama her şey Rabb'imin bizimle iletişime geçmesidir. Tam da bu yüzden her şeyde O'nu görebilirsin, görmelisin. 

Şimdi bir sınıfta olduğunu düşün. Çok kıymetli bir öğretmen ders veriyor. Hepimiz açmışız ağzımızı hayran hayran onu dinliyoruz. Hepimiz onun bizim öğretmenimiz olmasından çok memnunuz, ağzından çıkan tek bir kelimeyi bile kaçırmak istemiyoruz. Bir soru soruyor ve hepimiz birden el kaldırıyoruz. Çılgın gibi olduğumuz yerde zıplıyoruz bizi seçsin diye. Ama arka sıralarda bir ibiş var - affedersin - el kaldırmayı bırak, camdan dışarıyı seyrediyor. O güzel öğretmen onu dışlamıyor ve o ibişin cevaplamasını istiyor. Ama ne mümkün, paşam bilmiyor ki cevabı. Bırak cevabı, soruyu bile anlamamış. Öğretmen onu yanına çağırıyor, konuyu birebir ona tekrar anlatıyor. Hususi olarak, onun daha iyi anlayabileceği bir biçimde: "Buna çalış diyor, bir dahaki ders sana tekrar soracağım."  

Bir daha ders geliyor, ama bizimkisi el kaldırmak yerine sırasını karalamakla meşgul. O biricik öğretmen tekrar onunla ilgileniyor ve bu defa bir kitap veriyor. Diyor ki: "Bu benim kitabım, buna iyi çalış, bir dahaki ders tekrar soracağım."

Bir sonraki ders... Bizim efendi kitabı açmamış bile. Bahanesi de hazır, "şöyle bir baktım ama pek anlamadım" diyor.  O sabırlı öğretmen tekrar onunla ilgileniyor ve bu defa başka birine işaret ediyor. "Şu sınıfta bir "Ahmed" var, bu kitabı ben söyledim O yazdı. İçindeki her şeyi çok iyi biliyor. Anlamadığın yerleri O'na sor, çalış, bir dahaki ders sana tekrar soracağım."

Bir ders daha... Beyefendi Ahmed'i de dinlememiş. kitaba da bakmamış. O öğrencisinden vazgeçmeyen öğretmen diyor ki: "Sana ceza, kitaptan başla bakalım tahtaya yazmaya, böyle anlayabilirsin belki." Tahta dolana kadar yazdırıyor, ne anladın sevgili öğrencim diye soruyor. Cevaba bak: "Ellerim, parmaklarım çok yoruldu. Her yerim tebeşir tozu oldu." Buyur buradan yak. "Tamam" diyor O en güzel öğretmen, "Biraz dikkatini vermen için yaptım. Şimdi çalış, bir dahaki ders tekrar soracağım."

Yeni ders, durum yine aynı. Tek ayak üstünde durma cezası veriyor O en ilgili öğretmen. Cevap: "Çok yoruldum."

Sonraki ders, değişen bir şey yok. Biraz kulağını çekiyor O en büyük öğretmen. Cevap: "Çok canım yandı."

Bir ders daha, hala aynı. Yeni bir ceza. Yeni bir ders, yeni bir ceza. Böyle geçiyor okul hayatı. 

Mezuniyet günü geldiğinde, hak edenlere belgeleri verilirken bizimkisi bahçede bir köşede üzgün üzgün oturuyor. Üzüntüsünün sebebi sorulduğunda yine pişkin bir cevap: "Ben bu okulu hiç sevmedim, öğretmen hep ceza veriyor." Oy oy oy... Yazık sana ... :)... 

Tanıdık geldi değil mi? Biraz silkelenelim lütfen. Hayat okuluna biz bilerek kaydolduk. Ömür isimli koca bir sınıfımız var. Kitapların en güzeli, Ahmed'lerin en müstesnası bize nasip oldu. Sınıf arkadaşlarımız çok. Birbirimize yardım edebiliriz. Olabilir, biraz yorulabiliriz, biraz tozlanabiliriz, canımız da yanabilir. Ama hepsinde Rabb'im bizimle muhatap oluyor demektir, bizimle ilgileniyor, bizimle, bize özel, hususi bir biçimde, birebir iletişime geçiyor demektir. Bunda üzülecek bir şey yok, bunu bir kere anladığımızda her şey çözülecek. Her ilgilendiğinde notumuz yükseliyor işte, kanaat notu da bol biliyorsun, daha ne istiyorsun? Gel şu derse çalışalım beraber, ben anladıklarımı anlatıyorum, sen de bana yardım edersen mezun olabiliriz bence. 

Alırız Beraat'imizi elimize. Varırız kapısına. Bizi içeri davet etmez mi sence? O güzel bahçesine buyur etmez mi? Bence eder. Bence en başından beri istediği bu. Bence bizi bekliyor zaten. Bence O da dosdoğru yolun sonunda O'na varmamızı bizden çok istiyor.

...

Evet... İletişim halinde olduğumuza ikna edebildiysem seni, bize özel iletişim yöntemlerine bakalım beraber. Biz nasıl irtibat kurabiliyoruz bu hayat ile, kuantum sonsuz olasılıklar alanı neymiş, bakalım artık beraber. 

...

Ama yarın :)... E, sabır da bu gibi durumlar için var :).

Blogger tarafından desteklenmektedir.