Header Ads

Ah Kalbim Sen Benden Ne Çektin / Frekanslar Hakkında Her Şey 02


Daha yeni başladık, uyarıyı başlangıçta yapmak doğru olur diye düşünüyorum: Anlatacaklarım akla mantığa biraz ters gelebilir. Çünkü zihnin şimdiye kadar gördüklerinin ve yaşadıklarının daha maddeci temellere dayandığına inanarak bugüne gelmiş olabilir. Bu sebepledir ki, bazen "ne diyor yaa bu?" diyebilir, onu suçlama, ona kızma ve onu sev :)... Suçlu olan zihnin değil, şimdiye kadar içinde bulunduğu bilgiler ve ne yazık ki bugüne kadar ona dayatılanlar.

Ama şu konuda için rahat olsun: Anlatacaklarım bilimsel olarak kanıtlanmış gerçekler. Manevi yasalardan konuşurken neden yine bilimsel kanıtlardan bahsetmeye başladım diye düşünüyor olabilirsin. Ama bunların nasıl gerçekleştiğini yine bilimsel kanıtlar bize açıklar. Yani "iyilik eden iyilik bulur" iyimser bir cümle değil, gayet açık bir tespittir.

Evrendeki her şey titreşimler aracılığı ile birbiri ile iletişim halindedir. Okyanusun dibindeki midyeden tut da yalçın dağlarda yuva yapmış kartala kadar bu böyledir. Bu cansız (mı acaba?) maddeler için de böyledir. İncelendiğinde her nesnenin kendine haz bir titreşiminin olduğunu görebiliriz.

Benzer Frekanslar

Ve birbirine uygun ve benzer frekansta olan her şey birbirine uyumlu olmaya, uyumlanmaya mecburdur. Yeterli süre ve şiddette birbirini etkileyen titreşimler birbirine uyumlanırlar. Hani 9-8lik bir parça duyduğunda hemen oranı buranı oynatmaya başlıyor, ya da o ritimle aynı şekilde parmaklarını şıklatmaya çalışıyorsun ya, tam da öyle işte.

Dediğim gibi bu evrensel bir yasadır ve buna inanman ya da reddetmen onun varlığını değiştirmez. Aynı frekansta olanlar birbirleriyle u-yum-la-nır-lar.

Peki bunu bilmek bizim ne işimize yarar. Bundan ne anlamamız gerekiyor dersen, işte o meşhur ve bir çoğumuzun daha önce duyduğu, bildiği cümle: "Benzerler Birbirini Çeker."

İyiyse İyi, Kötüyse Kötü

Peki bu ne demek dersen: "Şöyle ki, senin titreşimine benzer olan her şey, karşı koymaksızın, altını çizeyim, karşı koymaksızın, senin hayatına dahil olacaktır. Belki olur belki olmaz ya da olabilme ihtimali değil yani, karşı koymaksızın. Bu iyi ise iyiyi, kötü ise kötüyü çekecek demektir.

Negatif enerjili bir hal üzereysen, kötü düşünceler ve duygular içindeysen, başına talihsizliklerin ve felaketlerin gelmesi pek yakındır. Tam da bu sebepten, bir çok kuantum düşünce ekolündeki bilim adamının "farkındalık" diye üstüne basa basa tekrarladıkları meselenin önemi burada kendini gösterir. Nasıl bir titreşim halinde olduğumuzun, çevremize nasıl bir yayın yaptığımızın, düşüncelerimizin ve en çok da bu düşünceler ile oluşturduğumuz duygularımızın farkında olmamız çok önemlidir.

"E, ama nasıl?" sorularını duyar gibi oluyorum şimdiden. Sorunun cevabı senin içinde. Tam iki göğsünün ortasında. Evet, çok doğru anladın, kalbinden bahsediyorum. 

Kalp Sevgi İle Alakalı

Edebiyat olsun, resim olsun, sanat bize çok eskilerdendir, kalbin sevgi ile alakalı olduğunu bildiriyordu zaten. Ama nedense bilim bu güzelliğin sadece kan pompalamaya yarayan bir organ olduğunu söyleyip durdu. Aslına bakarsan 2300 yıl önce Aristo da, beynin de sadece kanı soğutmaya yarayan bir organ olduğunu sanıyor ve savunuyordu :)... Biraz yüksekte ya, ondan herhalde :)... Gülme, çok ayıp.

Demek ki birileri dedi diye körü körüne inanmamak lazım. Araştırmak, yeni fikirlere açık olmak ve en önemlisi sezgilerimize güvenmeye devam etmek lazım. İşte insanoğlu bunu hiç kaybetmedi çok şükür. Bilim ne kadar aksini söylese de acı, aşk, sevgi, cesaret gibi duygularımızı hep kalbimizle ilişkilendirmeyi ve bunu günlük hayatımızda kullanmayı hiç bırakmadık.

Buna inanmayı bırakmayan bilim insanlarından bir grup, 1900'lerin sonunda muhteşem bir deneye imza attılar. Kalbimizin enerji alanının beynimize göre, çok daha geniş ve kuvvetli olduğunu manyetik ölçümler le ispatladılar. Kalbimizin elektro manyetik alanı yaklaşık 2,5 metre çapında bir alana sahipti. İşte bu alan senin vücudunun tüm organlarını kapsayan ve onlar ile iletişimde olan bir enerji alanıdır.

Beynimiz Söz Dinliyor

Yani, aslında beynimiz de hangi nöroenzimi salgılayacağı konusunda kalbimizin sözünü dinliyor. Peki bu iletişim nasıl gerçekleşiyor? Cevap veriyorum: duygular ve inançlar. Karşılıklı bir iletişim söz konusu. Düşüncelerimiz sayesinde kalbimizle iletişime geçen beynimizin ardından duygularımızın enerjisi ve manyetik alanı sayesinde beynimiz ile iletişime geçen bir kalbimiz var. 

Ve duygularımızı ve inançlarımızı çok güçlü bir biçimde yayan kalbimiz bir dalga yayıcı, bir dağıtıcı gibi çalışırken sence sadece beynimiz ile mi iletişime geçiyor? Tabii ki hayır. Bu gönderiler tüm evrene yayılıyor ve bu sayede tüm evren ile kalbimiz sayesinde bir iletişim halinde oluyoruz. Bu sayede çevremizdeki her şey ile iletişim halinde oluruz.

Bunda inanılmayacak ve şaşılacak bir şey yok, işte sayısal kanıtlar:

  • Kalpte oluşan elektrik akımı beyinde oluşan elektrik akımından 60 kat daha güçlüdür.
  • Kalbin elektromanyetik alan kuvveti beynin alan kuvvetinden 5000 kat daha kuvvetlidir. 
Yani kalbimizle beynimizde oluşturduğumuzdan çok daha fazla enerji oluştururuz. 

Hani, olumlama yapıyorsun, söylüyor da söylüyorsun, tekrarlıyor da tekrarlıyorsun, deniyorsun deniyorsun, ama olmuyor ya, tam da bu sebepten. Sen beynin ile pozitif enerji oluşturmaya gayret ederken, eğer inanmıyor ve tereddüt içindeysen, onun tam tersi 5000 kat daha fazla negatif enerjiyi kalbinle oluşturuyorsun. Sonra; vay efendim, "olumlamalar bende işe yaramıyor", "çekim yasası çalışmıyor ki", falan... filan... 

Küçük Prens

Bizim dinimizde (islamiyet) "kalp gözüyle görmek" ya da "kalp gözü açılmak" tabiri boşuna yok. İncil'de "İnanırsanız ve şüphe duymazsanız, şu dağa kalk ve deniz yıkıl derseniz yıkılır" ayeti boşuna yok. Haydi öyle olsun canım benim, Kur'an-ı Kerim okumadın, İncil'i de okumadın, Küçük Prens'i de mi okumadın. Ne diyordu sarı kafa?: "Gözler kördür, gerçeği göremez. Yüreği ile bakmalı insan."

Yarın, dışarısı olmayan dışarıya bakma zamanı...

Blogger tarafından desteklenmektedir.