Header Ads

Daha Nasıl Anlatsam DNA / Frekanslar Hakkında Her Şey 04


Duygularımızın bedenimiz üzerinde etkili olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle strese bağlı hastalıklar geçirenler hepimiz için canlı birer kanıt niteliğinde. Bunu artık bilimi bunca zamandır iddia ettiği başka bir kesinlik de ortadan kalkmış durumda: DNA'nın değiştirilemez oluşu.

Yine 1900'lerin sonunda yapılan araştırmalarda izole edilmiş ve vakumlanmış deney tüplerine yerleştirilen DNA molekülerine, denekler tarafından oluşturulan yoğun duyguların etki edebildiği gözlemlenmiş ve DNA moleküllerindeki değişim elektriksel reaksiyonlar olarak ölçümlenebilmiştir.

Son yüzyıla kadar DNA'nın değiştirilemez olduğunu, sadece radyasyon gibi çok şiddetli etkiler ile değişebileceğini düşünürken, aslında DNA'nın çok ince duygulara bile karşılık verdiğini görmek çok şaşırtıcı olmakla birlikte çok da ümit verici bir olgudur.

Bütüncül Yaklaşım

Çünkü materyalist anlayışa göre duyguların DNA'yı değiştirebilmesi akla mantığa uygun değilken, BÜTÜNcül yaklaşıma göre de DNA'nın bizim kaderimiz olması, genetik olarak belirli şeylere mahkum olarak gelmemiz özgür irade ve tekamül anlayışına uygun değildir. Çok şükür genlerimizin kölesi değil efendisi olabildiğimiz de artık kanıtlanabilmiştir.

Yapılan deneylerde sevgi, coşku, minnettarlık gibi yoğun duygular oluşturan deneklerin DNA'ları gevşer, uzar ve genişlerken, öfke, korku, kaygı gibi yoğun duygular oluşturan deneklerin tüplerindeki DNA'lar daralıp, kısalarak ve büzüşerek yanıt verdiler. Hatta bazı negatif duygu yoğunluğu yüksek deneklerin deney tüplerinde belirli kodlarını kapatan DNA molekülleri gözlemlendi. 

Olumsuz duyguların nasıl bizi dünyadan ve yaşamdan kopardığın, fark etmeden kullandığımız "hayattan kopmak" ve "basireti bağlanmak" gibi deneyimlerin, en temel altyapımızda nasıl karşılık bulduğunu anlamak hayret verici. Ama sana güzel bir haberim var: Bu kapatılan kodlara tekrar mutluluk ve şükran duyguları yöneltildiğinde hemen açıldıkları ve çalıştıkları da gözlemlenmiştir.

Üç Yüz Bin Kat

Sadece bu kadar da değil. Hastaların, kabul görme, minnettarlık ve sevgi gibi duygularla beslenirken, bu duygulardan mahrum kaldığı zamana oranla üç yüz bin kez daha kuvvetli bir direnç oluşturduğu ortaya çıktı.

Sağlıklı bir yaşamın bir sırrı da işte budur. Görünüşe göre, daima sevinç, sevgi, şükran ve takdir duyguları içinde olmak tavsiyeye değer, çünkü bu sayede savunma mekanizmamızı üç yüz bin kat güçlendirebiliriz. Pozitif duygular, bağışıklık sistemimizi güçlendirdiği için, bu yolla birçok hastalığı önleyebiliriz.

Ya sen neye inanıyorsun? Her şey senin neye inandığına bağlı. Kararını ver ve hayatını ona göre yönlendir. Burada sana bir ipucu vereyim: Sahip olduğun en güçlü enerji SEVGİ enerjisi. Dolayısı ile yapmak istediklerine "aşık" olursan bu elde edebileceğin en büyük enerjiyi oluşturacaktır ve süreci hızlandıracak en büyük kuvvet olacaktır.

Hala İkna Olmadın mı?

Hala ikna olmadıysan biraz daha devam edelim mi? Başka bir deney sonucunu paylaşayım. Bu deneyde ise Amerikan Ordusu'ndaki bazı askerlerden alınan DNA örnekleri önce aynı binanın başka bir bölümüne sonrasında ise daha uzak noktalara taşınmış. Alınan örnekler askerlerin bedenlerinde olmamasına rağmen, askerlere gösterilen çok çeşitli görseller ile onlarda oluşturulan tüm duygu durumlardan DNA'larının hala etkilenmekte olduğu ölçülebilir şekilde gözlemlenmiş. 

Bu etkileşimlerin gerçekten aynı anda olup olmadığını test edebilmek için ise, uzak mesafe deneylerde Atom Saati kullanılmış. Ve görülmüş ki askerler korktuğu ya da sevindiği anda, tam o anda, saniyenin milyonda biri dahi bir gecikme olmadan, DNA da reaksiyon göstermiş. 

Fark ettiysen aynı anda dedim. Saniyenin milyonda biri bile bir gecikme yok dedim. Hani n'oldu? Hiçbir şey ışıktan hızlı olamazdı... Buyrun buradan yakın... E, bir de bu DNA ile o DNA'nın sahibi arasında mesafe var, boşluk yani. O boşluk da aslında boşluk değil miymiş? Boş değil miymiş yani? Hoppala Paşam, Malkara Keşan!

Calimero

Tamam, özür dilerim: Cıvıttığımı düşünüyorsun, haksız da sayılmazsın. Ama şimdi diyorsun ki kütle çekim var, fizik tamamdır diyorsun. 100 sene bunlara göre ilerliyoruz. Sonra diyorsun ki Newton Fiziği hatalı ya da eksik. Maddeler dünyasında çalışıyor ama atom altı dünyada ve kozmosta görelilik kanunu çalışır, o da ışık hızına bağlıdır diyorsun. Tamam... Bunula da 100 sene derken, Aaa, ışıktan hızlı bir şeyler de varmış. O boşluk boşluk dediğimiz de BOŞ değilmiş. 

E, ben de Civciv Calimero gibi kalıyorum işte o zaman: "Ama bu haksızlık, öyle değil mi?" 

:)... Tamam, tamam.. Ciddi bir  biçimde devam ediyorum. Amerikalılar böyle bir şey yapınca sence Ruslar boş durur mu? Tabii ki hayır. Eğer hala ikna olmadıysan şu yeni deney ile devam edelim. Moskova'da bulunan bir enstitü de yapılan çalışmada, yeni yavrulamış bir farenin 6 yavrusu, dünyanın 6 değişik noktasına taşınmış. Aynı şekilde anneye korku, panik, mutluluk gibi duygular yaşatıldığın, 6 değişik noktadaki yavruların da bu duygulara tepki verdiği, yine anlık olarak gözlemlenmiş. 

Velhasıl Kelam

Şimdi konuştuklarımızı toparlayalım mı biraz? 

DNA'mız iç dünyamız ile dış dünyamız arasında mükemmel ve kusursuz bir iletişim sağlamamızı sağlayacak mucizevi bir yapıya sahip. Duygular ve düşünceler ile iletişim kurmamızı sağlıyor. Daha doğrusu sağlayabiliyor. Yani bu yetenek mevcut ama biz kullanmasını henüz bilmiyor ya da unutmuş gibiyiz. Bu şekilde baktığımızda sanırım Evrenin Yasaları dediğimiz yasalar ve hatta telepati, telekinezi bile çok mantıklı gelmeye başlamıştır sanırım.

Ayrıca boşluk dediğimiz ve kuantum alanı diye bahsettiğimiz konunun ne olduğu, aslında boşluk diye bir şey olmadığı, kuantum alan dediğimiz ve sürekli "boşluğa bağlanmak" ve "boşluk ile iletişime geçmek" diye bahsettiğimiz konunun ne olduğu da daha açık hale gelmiştir. Biz adını koyamadığımız için boşluk dediğimiz o kuantum alanında tüm evrenin ve yaradılışın bilgisi mevcut. Her şeyin bilgisi... Biz bu bedende ve madde dünyasında bu bilgileri unutmuş olabiliriz ama bilgiler kaybolmuş değil. İşte o alan ile bağlantı kurabilirsek bilmek biter ve "olmak" olur eylemin adı.

Bunu anladığında, daha önce duyduğun ama sana mantıksız gelen şu rivayete hak verebilirsin: Hoca belli yaşına gelmiş ve artık talebesini kendi yerine bırakmak istemiş. Talebesi ise henüz gerekli bilgilere sahip olmadığı için tereddüt içindeymiş ama hocasının postekisine oturduğu anda, tüm bilgi, tek seferde ve bir anda kendisine vakıf olmuş ve artık hocasının tüm ilmine sahipmiş. Buna hurafe diyenler var değil mi?

Yüzlerce Örnek Var

Peki, kafasına darbe alan Afrika asıllı ABD futbol kalecisinin komadan uyandıktan sonra birdenbire İspanyolca konuşmaya başlaması, veya trafik kazası geçiren  Avustralyalı gencin komadan uyandıktan sonra Çince konuşup yazmaya başlaması artık birer fenomen midir? Bunun gibi yüzlerce örnek var, hepsi de hurafe olamaz ki bunlar tıbbi kanıtları olan vakalar.

Bir de şu noktaya bakalım mı? Kuantum alanda düşünce hızı ışık hızından da öte hatta hız kavramı ortadan kalkmış bir biçimde eş zamanlı olabiliyor ise bir zamansızlık mefhumu olduğu ortadadır. Hem DNA hem de annelerinden ayrı yavruların aynı ortamda olmamaları ve birbirlerinden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar yine eş zamanlı bir iletişim ve bilgi halinde, aynı anda var olmaları aynı zamanda bir mekansızlık mefhumu olduğunu da ortaya koyar.

O zaman, Güllerin Efendisi'nin bir anda Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya gitmesi, yükselmesi, tüm evrende ve evrenler arasında dolaşması ve bulunması, önce Mescidi Aksa'ya ve oradan tekrar Mescidi Haram'a geri dönmesi, hiç dikkat etmediği halde kendisine Mescidi Aksa'nın holografik olarak gösterilmesi ve eksiksiz olarak tarif etmesi ve tüm bunların, abdest aldığı suyun dalgalanması bitmeden, yani anda, yani zamansızlık halinde gerçekleşmesi de HAKKtır, baya baya da bilimseldir.

Çok Güzel Bir Haber

Çok güzel bir haber ile bitirelim mi bugünkü konuşmamızı? Kuantum alan ile ilgili bu öğrendiklerimizden anladığımız kadarı ile DNA'mızı geliştirebilirsek, onu kullanabilecek bilgi ve seviyeye, mertebeye ulaşırsak zamansız ve mekansız ruhlar olabileceğiz demektir, bu da bir önceki konuşmamızda anlattığımız BİRlik bilincine kavuşmamızı sağlayacaktır.

O zaman bunların ışığında şöyle bir şey hayal edebilirsin: Her isteğin her istediğinde ve ister istemez aynı anda gerçekleşiyor. Nasıl olmak istiyorsan hemen öyle oluveriyorsun. Nasıl bir yerde bulunmak ya da oturmak istiyorsan ortam hemen öyle oluveriyor. Canın ne çekerse çeksin düşünmen, aklından geçirmen onun önünde belirmesi için yeterli oluyor. Kimi görmek istedin, kiminle görüşmek istedin daha sen isterken geliveriyor. Tüm arzular, dilekler, kişiler, lezzetler vesaire vesaire... Varlık olarak adlandırabileceğin her şey ama her şey sen dilersen hemen oluyor...

Tanıdık geldi mi? :)... 

Blogger tarafından desteklenmektedir.