Header Ads

Hiçbir Şey Yaratmıyor veya Yok Etmiyorsun, Her Şey Zaten Var / Bob Proctor Türkçe 24


Bana sık sık çekim yasası sorulur. Ve çekim yasası gerçekten de çoğu insan tarafından yanlış anlaşılıyor. "The Secret", olağanüstü bir başarıydı. Viral oldu haliyle. Tüm dünyada yarım milyar insan izledi. Ve tamamen çekim yasasıyla ilgiliydi. Ve herkes "The Secret"ı izledikleri için çekim yasasını anladıklarını sanıyor. Kötü haber: "The Secret"ı izlemek seni çekim yasası konusunda tam olarak eğitmez.

Filmin yaptığı şey, böyle bir yasanın olduğu konusunda bir farkındalık oluşturmak sadece. Anlaman gereken şey ise bunun ikincil bir yasa olduğu. Peki, bununla ne demek istiyorum? Titreşim yasası denen bir birincil yasa var. Titreşim yasası, bu evrendeki her şeyin hareket ettiğini, hiçbir şeyin dinlenmediğini söyler. Bir tabuttaki vücut bile kendi içinde hareket ediyor. Muhtemelen, "bu adam bir şeyler içiyor" diye düşünüyorsun :). Şöyle düşün, eğer tabuttaki ceset hareket etmeseydi nasıl çürüyüp toza dönüşecekti?

Her zaman hareket var. Her zaman titreşim var ve her şey titrer. Bir hareket okyanusunda yaşıyoruz. Bir mikroskop al ve sağlam bir duvara bak. Hiç de durağan değildir, sadece öyle görünüyor. Duvarın gözlerinin önünde hareket ettiğini göreceksin. Bir enerji parçacığı var ve gözlerinin önünde dans ediyorlar. Titreşim yasası budur. Titreşim yasası her şeyin hareket etmesine, hiçbir şeyin dinlenmemesine dikkat çeker.

Kelimenin tam anlamıyla bir hareket okyanusunda yaşıyoruz. Şimdi, beden dediğimiz, içinde yaşadığımız bu fiziksel alet moleküler bir yapı ve çok yüksek bir titreşim hızında. Beynimiz elektronik bir açma-kapama istasyonudur. Beyin hücrelerini aktive ettiğimizde, vücudun farklı bölgelerindeki titreşimi değiştiririz. Önce beynime bunu yapması için bir mesaj vermeden elimi, kolumu yukarı ve aşağı hareket ettiremezdim. Beyin vücuttaki hücreleri harekete geçirir.

Vücutta bir titreşim oluşturur. Zihnin ve bedenin içinde bulunduğu titreşim, neyi çektiğini belirleyecektir çünkü kendini titreşime soktuğunda, gerçekte yaptığın şey, kendini belirli bir frekansa koymaktır. Bir hedef belirlediğinde bunu yaparsın işte. Ama çoğu insan bir hedef belirler ve sonra gerçekleşmesini bekler. Asla olmayacak. Bunun zaten olduğunu varsaymalısın. Aklında bunun net bir resmi olmalı.

Zihinsel olarak, zaten oldu diyebilmelisin. Bu oldu çünkü bu fikir bilinçli zihnimde. Eğer bilinçli zihnimde bu fikir olmasaydı, seninle bunun hakkında konuşamazdım. Seninle bunun hakkında konuşabiliyor olmam, ona zaten sahip olduğum anlamına geliyor. O zaman duygusal olarak buna dahil olmam gerekiyor. Zaten sahip olduğum hedefe duygusal olarak da dahil oldum. Zihin olarak anladım, duygusal olarak anladım. Forma girmesine kadar sadece bir zaman dilimi var.

Nasıl forma giriyor peki? Forma girmesi için ne gerekiyorsa onu çekiyorsun. Fiziksel sonucu üretmek için gerekli olan tüm enerjiyi çekersin. Bunu nasıl yaparsın peki? Arzu ettiğin iyiliğin titreşiminde entelektüel ve duygusal olarak kalarak yaparsın. Yani bu seni o frekansta tutar ve o frekans neyi çekeceğini belirler.

Sadece seninle uyumlu titreşimde olanı kendine çekebilirsin. Şimdi, bir şeyi alamadığın bir görüntüyü tutuyorsan, yine bir titreşimdesin ve onu alamayacaksın. Ama kendini onunla görebiliyorsan, onun sana geldiğini biliyorsun, biliyorsun, biliyorsun ki bu sadece bir süreç. Sürenin ne olduğundan tam olarak emin değilsin, ama bunun bir zaman ve mekan meselesi olduğunu biliyorsun, o şey hayatında tezahür edecek.

İçinde bulunduğun titreşimin kontrolü sendedir. Böylece kendini arzu ettiğin iyiliğin üzerinde olduğu frekans seviyesine koyarsın. Diyelim ki çok param olsun istiyorum. Nedense para hakkında konuşunca ikna edici oluyor :). Çok para çekmek istiyorsam, kendimi çok parayla görmeliyim.

Zaten sahip olduğumu zihinsel olarak kabul etmeliyim. Banka hesabımın beni etkilemesine izin vermem. Bunu seçerim. Kendimi zaten arzuladığım bir iyilikle görmeyi seçiyorum ve o frekanstayım. İşin püf noktası o frekansta kalmak. Çoğu insan sonuçlara bakar ve sonuçların, çalıştıkları frekansı belirlemesine izin verir. Bu yüzden aynı sonuçları almaya devam ederler. 

Zaten başarılılar aslında ama bir başkası geliyor ve diyor ki, şöyle şöyle oldu. Ulaşmak istedikleri zaten akıllarında var, ama ona bakmıyorlar. Mevcut sonuçlara bakıyorlar. Ve çok geçmeden onları dinlemeye başlıyorlar ve "haklılar" diye düşünüyorlar. Sonuç... yine aynı. Neden kötü sonuçlar almaya devam ettiğini anlıyor musun? Kendini arzu ettiğin iyilikle görmelisin. O görüntüyü zihninde tutmalısın.

Dileğinin geleceğini ve bunun için gerekli olan her şeyi çekebileceğini bilmelisin. Bak, hiçbir şey yaratmıyor veya yok etmiyorsun. Her şey zaten var, eğer bir frekansta değilse, kesinlikle başka bir durumda veya bir başkasında. Arzuladığımız iyiliğin frekansına çıkmalıyız. Peki, sadece söylediklerime dayanarak anladın mı? Hayır, muhtemelen yapmayacaksın zaten. Ama en azından bir farkındalık oluşturdum diye düşünüyorum. 

Kısaca üstünden geçmek gerekirse; bedenin bir enerji kütlesi, aklın, beynin hücreleri harekete geçiriyor. Beyin elektronik bir açma-kapama istasyonu. Yani düşünceni değiştirirsen, evet, vücudun değişir. Böylece titreşimin değişir ve sonuçların değişir. Bence üzerinde durmaya ve çalışmaya değer bir konu :).

Blogger tarafından desteklenmektedir.