Minnettar Olabilmek Gerçekten Çok Büyük Bir Konfor / Sesli Tefekkür : 03 Nisan 2022 Pazar
Temel bilgilerden başka bir şey bilmiyormuş gibi hissediyorum çoğu zaman kendimi. Bazen farkındalığımın arttığı zamanlar hissedebiliyorum kendimde. Kısa bir an, belki bir kaç saniye, ama sonra kaybolup gidiyor. Ardından yine beş duyu... Gördüklerim, duyduklarım, ağzımın tadı, elimin tuttuğu ve kokular... Çok daha derinlerde bir şeyler var ama çok uzak değiller sanki. Aslında yakın ama bir sis var gibi, bir bulanıklık sanki. Elimi uzatsam kavrayabilecek gibiyim, ama burnunun ucunu göremeyen bir şapşal gibi hissediyorum kendimi.
Hani bu dünya yalan ya... Rüya içinde rüya her şey. Uyanmam için yardım et Allah'ım...
Eskisi kadar çok soru sormuyorum kendime. Varoluş amacım, neden yaratıldım ya da ahiret konusunda birçok cevabı buldum veya buldum sanıyorum. Ama ben de bunları birilerinden öğrenmedim mi? Hep okuduklarımdan anladıklarım ile cevaplar buldum sanıyorum belki de. Peki bu buldum sandıklarım hakikat midir? Ben kimim ya da neyim ki O'nun sonsuzluğunun yanında, doğru anladığımı nasıl bilebilirim?
Ve evet, ben kimim? Bu sorunun cevabı yok hiçbir yerde. Biliyorum içimde ve her şeyin içinde, her şeyde O var. Ama ben bir yaratılmışım ve O'na denk olamam, hiçbir şey olamaz. O zaman ben kimim soruna nasıl bir cevap verilebilir ki? Ben tek başıma bir ben değilsem, O da olamıyorsam, yok muyum? Yok isem O'nu böylesine sevmek neden? Bu sevgi de mi hayal, bu kadar çok sevmek de bir rüya olabilir mi? Ben bu kadar acizken nasıl bu kadar çok sevebiliyorum ki? Kendime bakınca bu kadar büyük bir hissiyatı kendime yakıştıramıyorum. Daha gündelik işlerini belirli sebepler olmadan beceremeyen bir varlık iken, bu kadar sevmeyi nasıl başarabilir insan? O zaman seven de mi O?
Ama mutluyum. Eskiden bir isteğim gerçekleştiğinde bile sevinemez haldeydim. Çünkü bir şey olunca bitiveriyor. Sıradaki geliyor hemen insanın aklına. Artık şükredebiliyorum ve bitince tatsızlık olmuyor gönlümde. Olduranın O olduğunu anlayınca tüm olana sevinebiliyorum. Yine geliyor sıradaki aklıma ama önceki ile sonraki arasında O'nu hatırlayabildiğime çok memnunum.
Fakat, asıl kafamı en çok kurcalayan konulardan biri şu: Neden sürekli istiyorum? Ben çocukken büyüklerimden çok işittiğim bir sözdü, "Alma ağacında mı büyüdün be çocuğum?" :)... Her gördüğünü isteyen bir çocuk olmadım ama birçok şeyi istediğim de oluyordu tabii ki. Bu heyecan ve merak zamanla azalıyor büyüdükçe. Belki de bu merak azaldığı için büyüyoruz.
Ama sanki pek azalmıyor gibi. Sadece yaş ilerledikçe büyükler ile aynı şeyleri istemeye başladığım için çocuk muamelesi görmek yerine haklı görülmeye başladım. Hala sürekli bir şeyler istiyorum ama benim istediklerimi herkes istediği için kimse sesini çıkaramıyor :). Bildiğin işgüzarlık :).
Benim takıldığım bu isteme hali. Herkes birçok şey istiyor ama şunun farkında mı herkes bilmiyorum: Zorunlu hallerimizde bile istiyoruz. Karnım acıkınca yemek yemek istiyorum mesela. Ve bu gerçekten bir isteme hali ile oluyor. Yakıtı biten bir araca zorunlu olarak benzin koymak gibi değil. Karnım acıkıyor ve gıda almaya zorunluyum, bu bir zaruret hali ama bunu ayrıca istiyorum. Ve yapınca bundan ayrıca bir keyif de alıyorum. Aynı şey tuvalet ihtiyacımda bile var. Evet, boşaltım sistemimde benim için bir zorunluluk ama bu da aynı şekilde dolan bir çöp kovasını boşaltmak gibi olmuyor, bu defa da tuvalete gitmek bir isteme hali oluyor ve bunu yaptığımda da bir rahatlama ve aslında bir keyif alıyorum.
Bu durumda ben bir keyif, zevk ya da haz delisi miyim? Arzu ettiğim şeylerin olması, arzu etmediğim şeylerin olmaması, neresinden bakarsam bakayım her eylemimin ucunda bir isteme hali var. Ve istediklerim gerçekleştiğinde ortaya çıkan bir mutluluk ve sevinç...
Bu bir kusur mudur, peki? Tüm insanlık tarihini düşünürsem teknoloji, sanat, gıda, barınma ve daha aklıma ne gelirse gelsin tüm gelişim bu isteme ve daha iyisini istemenin bir sonucu değil mi? O zaman herkes mi kusurlu? İnsan kusurlu bir varlık mı? Yani... Melekler ve şeytan haklı mıydı?
Çok şükür Allah'ım var. "Ben sizin bilmediklerinizi de bilirim" cevabı içimde yankılandığında bir serinlik hissediyorum. O zaman buradan şunu çıkarabilir miyim: İstemeyi veren Alemlerin Rabb'i? Bu aradığım cevap için bir ipucu olabilir bence. Bu bitmeyen isteme hali de Allah'ımın bir yasası ise mutlaka ve şüphesiz olarak bunda bir hikmet vardır. Bu sadece hedonist bir haz deliliği olamaz.
Zihnimde aydınlanan fikir şu: İçimde O'ndan bir parça var. Kendi ruhundan üflediği bir parça. Dolayısı ile bu isteme hali de, bu kadar şiddetli ve sonsuz olduğuna göre, O'ndan bir parça. O zaman O'nun da isteğinin "bilinmek" olduğunu bildiğime göre, bu bitmeyen isteme hali de O'nu bilmek için demek ki.
Eğer bu konuda kendi ön yargım ile bir yanıt bulmadıysam, yaşadığımız bu dünya üzerinde başarı için çabalamamız aslında O'nu bilmek ve O'nun yaratımını övmek, şükretmek ve minnettar olabilmek adına bizi O'na yaklaştıran eylemlerdir. Yani, neden varız, neden buradayız sorusunun cevabı konusunda haklıyım: Yaşamak! Ama bu seçkinliğe ve anlam arayışımıza uygun olarak şükür ve minnettarlık içinde yaşamak. Bu da aslında kul olmanın tanımını canlandırıyor zihnimde.
Ve bu minnettarlık konforu, bence minnettar olabilmek gerçekten çok büyük bir konfor, aklıma şunu getiriyor: İsteme hali ve bunun üzre gayret içinde yaşamanın kendisi bu minnettarlık için yeterli aslında. Yani yaşamanın kendisi yeterli, isteğimin benim arzuladığım şekilde sonuçlanması gerekli değil. Çünkü istememin sonunda amacım O'nu bilmek olduğunda bu defa gerçekleşmeyen neticede O'nu bilebiliyor ve bulabiliyorum.
Ve vardığım nokta şu ki: İstemek aslında O'nu istemek. Ve aslında istemek dediğim şey, O'ndan olanı deneyimlemek sayesinde O'nu sevmek. O'na varabilmek için bir şeyler istiyorum ve bunun adı, gerçekten emin olarak ve huzurla söyleyebiliyorum ki, "Allah Sevgisi."
Burada susuyorum artık, çünkü şu anda kendimi çok iyi hissediyorum.