Dışı Seni İçi Beni Yakar Dile Kolay / Beden - Zihin - Ruh 09
Sana sürekli YAP! YAP! YAP! dememden sıkılmış olabilirsin. En çok defansı da bu YAP! dediğim zamanlarda ve konularda aldığımı söyleyebilirim. Ve seni anladığımı da bilmeni isterim. Ben de YAPma aşamasına geçene kadar çılgın bahaneler üretmiştim kendi kendime. Ama sonucun YAPtıktan sonra geldiğini mucizevi biçimde tecrübe ettim. Dolayısı ile seni anlıyorum ama "haklısın" diyemeyeceğim.
Evet, biliyorum, sokakta yürürken baktığın her pencerenin ardında başka bir hikaye, her kapının ardında başka bir yaşam var. Ve her şey her zaman anlatıldığı kadar kolay değil. "Dışı seni, içi beni yakar" ya da "dile kolay" dediğimiz unsurlar hepimizin hayatında mevcut.
Bazen eşinin ya da akrabalarının baskıcı tavırlarından, bazen evlatlarının özel durumlarından, hastalıklardan ve ekonomik imkansızlıklardan, bazen de arkadaşlarının, komşularının, akrabalarının ve iş ortamının yani çevrenin negatif enerji ve yaklaşımından ötürü YAP denileni eyleme geçirmek konusunda çok zorlanan insanların serzenişleri ile hep karşılaşıyorum. Dediğim gibi bu anlaşılabilir olsa da buna uyum sağlayarak şu andaki SENe teslim olmak öyle ya da böyle bahanedir.
Şöyle şeyler hep oluyor, gerçekten biliyorum: Sen tam bir karar almışsın, bundan sonra yeni SEN için adımlar atacaksın, sabah çok dingin ve hazır bir enerji ile kalkıyorsun yataktan. Sonra kapı çalıyor, karşı komşun gelmiş karganın bokunu yemediği vakitte (af edersin), daha içeri girmeden zehrini kusmaya başlıyor: "Ayy, duydun mu üst kattakilerin kavgasını akşam, apartmanı yıktılar. Adam içmiş içmiş gelmiş. Evde kırılmadık eşya bırakmadılar. Bi' orta kahve yap da anlatayım." Aha :)... E, sen artık dedikodusuz bir hayat için bir sürü güzel cümle yazmıştın defterine dün akşam. Ayrıca kafein diyetine girecektin. N'olcak şimdi? Ve daha bu başlangıç biliyorsun ki. İşe gitmek için çıktığında, her gün uğradığın marketteki kenafir gözlü çirkin kasiyer yine üstüne başına dipten tepeye bir bakış atarak tüm kıskançlığını boca edecek üzerine. Hele iş yerindeki amirine ne demeli? Tam bir cehennem transferi şeytan. Tüm gün sana etmediği eziyet kalmayacak. Karşı masada oturan şirketin dedikoducusu dudaklarını ısırmaya başlamış bile. Acayip bomba, fitne fücur haberleri var, öğle molasının gelmesini sabırsızlıkla bekliyor. Öğlen yemekte ise tam bir ölü tavuk ziyafeti: üzeri soslarla bezenmiş antibiyotik ve kimyasal yemlerden oluşmuş mükemmel bir zehir mix. Molada yalan haberlerin, ülke durumunun kötüye gidişinin, siyasetçilere edilen küfürlerin, fikir çatışmalarının, laf sokmaların bini bir para. Tepende yoğun bir sigara bulutu ve elinde de bir bardak kahve eşliğinde... Aman Allah'ım! Bu arada sen de yetiştirmen gereken işi yetiştiremedin zaten, herkes böyleyken sen de patrona bir yalan atıversen ne olacak ki: "Yarın bitireceğim patron, söz!..." Battı balık yan gider...
Akşam eve geldiğinde dün akşam büyük bir sevinçle yazdığın defterin gözüne ilişiyor, başlık şöyle: Frekansımı Nasıl Yükseltirim? Altında da tüm gün tam tersini yaptığın cici cici maddeler sıralanmış. Olmuyor di' mi? Biliyorum zor, bazen gerçekten zor. Ama imkansız değil.
Öncelikle benim az önce söylediğim sözleri insanlar için kullanmıyoruz hiçbir zaman, bunu belirteyim. Yok kenafirmiş, yok çirkinmiş, yok şeytanmış... Her insanın özü saf ve temizdir ama bize beşer tarafı görünür. Beşer de şaşar biliyorsun. Görünene değil derinlerdekine bakmak olduğu için derdimiz, lütfen insanlara kendi kötülükleriyle yaklaşma. Ben üstesinden gelmek istediğimiz olumsuzlukları yüzeye çıkarmak adına bilinçli olarak o tabirleri kullandım sadece.
Peki tüm gün neden bunların hiçbirine engel olamadın? Çünkü insanlara nezaketsizlik etmek istemedin ve asosyal olarak anılmak istemiyorsun. İlk olarak, nezaket, karşındakine sevgini göstermek adına yaptığın samimi bir hediye olmak yerine, durumun kötülüğünü gizlemek, sorunları halının altına süpürmek ve görmezden gelmek için yapılıyorsa bir kurgudur ve aslında davranışsal bir "yalan"dır. Sosyal olma meselesine gelince, daha önce de söyledim ne o kadar sosyal olmak zorundasın ne de bu kadar kötü bir şekilde insan içine karışman gerekmiyor. Bunlara direnç gösteremediğin zaman SEN kendin olmuş olmuyorsun, çevrenin ürettiği ve sana dayatılan bir SEN oluyorsun ki bu da kendin olmadığı için mutluluk getirmeyeceği ortada.
Seninle uzun zamandır konuşuyoruz, artık yabancı sayılmayız. Yapmanı tavsiye ettiğim birçok şey oldu.
Şampiyon olmak istiyorsan şampiyon gibi davran dedim mesela. Yapıyor musun bunu? Senin hayalindeki şampiyon bir günü diğerinin tekrarı olan biri mi yoksa her gün ideali uğrunda bir adım dahi olsa ileri gitmek için çabalayan bir savaşçı mı?
Kendine, tek başına bir 10 dakika, sadece 10 dakikacık ayırman için yalvardım adeta. Ayırıyor musun kendine 10 dakika? Tekrar altını çizmek istiyorum: sadece 10 dakikacıktan bahsediyorum.
Sessizlik ve karanlık konusunda bedenine ve ruhuna sahip çıkmanı, biraz yardım etmeni istedim. Gece 23:00 ve 03:00 arası uyumaya özen gösteriyor musun? Gece kalkıp sadece 10 dakikacık da olsa kalbine bakıyor musun? Ruhuna şifa bir namazın var mı?
Hiç ihtiyacın olmayan sütten uzak dur dedim. Adına hala tavuk denen ama aslında bir canavar, bir mutasyon canlısı olan, zehir yatağını yeme dedim. Kahve, ekmek ve şekerden uzak dur dedim.
Yalan söyleme, hiçbir şeyi yargılama ve dedikodu yapma ve şikayeti bırak dedim. Çan çan çan, bu kadar konuşmana gerek yok, biraz sakinlik hediye et diline ve gönlüne dedim.
Her gün yapacak küçücük iyilikler bul dedim. Çok küçük bile olsa her gün olsun, yeter ki bir günün diğerinin aynısı olmasın dedim.
Abdest dedim, dua dedim ve en uzun da namaz hakkında konuştum seninle.
Yapıyor musun bunları gerçekten? Sana çok daha başka şeyler de söylediğimi hatırlıyorum ama hadi belli zorluklar sebebiyle, hayatındaki kimi kısıtlamalardan dolayı hepsini yapamıyorsun diyelim, anlayışla karşılayabilirim. Ama az önce saydıklarımı yapmak sanıyorum ki hemen herkes için mümkün ve kolay.
Ama... eğer senin mideni o ölü tavuk, dilini dedikoducu komşun, zihnini kahve ve şeker yönetiyorsa hala benim yapacağım gerçekten bir şey yok. Yok yaşam koçuymuş, yok hocaymış, yok mentörmüş bilmem ne... Benden o dediklerin olmaz, ben de sana zorla bir şey yaptıramam. Kimse de yaptıramaz. Sana en başından beri sadece arkadaşın olduğumu, bana yol arkadaşı olmanı istediğimi defalarca söyledim. Ve bu çilemizin başından beri de başrolün SEN olduğunu tekrarlayıp duruyorum. Sen herkesin kolayca yapabileceği şeyler konusunda bile ufacık bir gayret göstermeyerek sızlanıp duracaksan kim ne diyebilir ki? Dediğim gibi başrolde SEN varsın, seçimlerin ile senaryonu da sen yazmaktasın.
Kimsenin hayatı kolay değil ve bazılarının ki belki biraz daha zor. Çünkü sadece iş yerindeki ya da mahallesindeki çevresinden ziyade, doğrudan aynı evi paylaştığı insanlardan kaynaklı zorluklar, baskılar veya negatif yaklaşımlar görebiliyorlar. Ama bu ne bir bahane ne de yapacak bir şey olmadığının göstergesi olamaz.
Bunu şöyle düşünmeni istiyorum: Diyelim ki bir şekilde ilişki içinde olduğun birinin düşük frekansından etkileniyorsun ve bu sebeple ona uyum sağmak zorunda kalıyorsun. Seni baskılayan bu arkadaşın frekansı 2 olsun, yani saniyede 2 defa salınım gerçekleştiriyor. Bir sağa bir sola. Sen de onunla irtibat halinde olduğun için ve ona uyumlandığından aynı şekildesin. Bir sağa bir sola... Hacı yatmaz gibisiniz :)...
Ama sen az önce anlattıklarımı hayatına dahil ettiğinde kendi frekansını yükseltmiş olacaksın ve bunun için azıcık gayretin yeterli. 1 birim yükseldin diyelim, dolayısı ile senin frekansın 3'e çıkacak. Artık aynı uyum içinde değilsini ama hala irtibat halindesiniz. Bu defa ne olacak biliyor musun?: Altıncı salınımınızda (2 x 3 =6) çarpışacaksınız ve o sola doğru sallanması gerekirken senin etkin ile sağa doğru bir itki ile karşılaşacak. Bu seni yavaşlatacak ve 2,5 seviyesine indirecek ama onu hızlandırıp 2,5 seviyesine çıkaracak. Eğer o, 2,5 seviyesinde salınmaya devam edebilecek ilhamlara kulak verirse hayatında onunda frekansı yükselecek ve artık beraber bir üst seviyeye çıkacaksınız. Ve senin günlük yaptığın iyilik ve güzelliklere katkı göstermeye başlayacak ve böylelikle birlikte yükselmeye devam edeceksiniz. Eğer bu seviyeye yükselme isteği ve nasibinde değilse henüz, bir bakmışsın seninle olan irtibatını yavaş yavaş azaltmaya başlayacak. Çünkü artık seninle eskiden rahat ettiği gibi rahat ve uyumlu hareket ve his içinde olmadığını içten içe bilecek. Ama bu sen YAParsan geçerli. SEN özdisiplin gösterip YAPmadığın sürece başkasının rüzgarında ve benzerinde sürüklenip giden biri olmaya devam edeceksin.
Tekrar ediyorum: Başrolde SEN varsın.
Şimdi yapamıyorum edemiyorum faslını geçtiysek eğer, yarın mutlaka YAPman gerektiğini düşündüğüm bir uygulama konusunda konuşacağız. Bu gerçekten hayat değiştiren, düzenli ve ustalaşarak yapıldığında her yönüyle turbo etkisi yapabilecek uygulama. Daha önce adını duymuş olduğunu düşünüyorum: Kalp - Zihin Tutarlılığı... Bambaşka bir deneyim için hazır ol.