Header Ads

Yeni Davranış Geliştirmek İçin Dört Aşama / Beden - Zihin - Ruh 13


Yeni bir SEN diye bahsettiğimiz bir şey var bu konuşmanın ilk gününden beri. Ve şunu da iyice anladık ki her gün yaptığımız şeylerin aynısını yaparak yeni bir SEN inşa etmemiz mümkün de değil. Buraya kadarı meselenin ezber kısmı.

Asıl mesele bu yeni bir SEN için edineceğimiz yeni davranışlar ve yeni alışkanlıklar konusunda nasıl başarılı olacağımız. Hepimizin hayalleri var, güzel hayaller, hedefler, varmak istediğimiz yerler veya kişisel noktalar... Ama iş YAPmaya gelince böyle bir serinlik geliyor. Pazartesi mi başlasak, önce şunları bunları mı halletsek de başlasak? Sanki pazartesi gelince başlıyor ya da halletmemiz gereken şeylerin bir sonu geliyormuş gibi :).

YAPmak konusunda yani eyleme geçmek konusunda bu tür bahaneler üretmemizin birinci sebebi aslında bir türlü tam bir bilgiye sahip olamamamız. Bu bilgi eksikliği sebebiyle de aslında tam ve güçlü bir inanç oluşturamıyoruz.

Önce şu sorunun cevabını bir netleştirelim beraber: Yeni bir alışkanlık ya da davranış nasıl elde edilir? Bunun cevabını bilebilirsek neden yapamayalım ki? Hep bahsettiğim tarif meselesi. Tarifi biliyorsa herkes sahanda yumurta yapabilir. Kilo vermek üzerinden gidelim mi? Herkesin kolay anlayacağı bir mesele olabilir bu. İşte 4 aşamalı tarif:

1. Zihin Aşaması: Gerekli Bilgiyi Edinmek

Burada edineceğin bilgi kilo nasıl verilir bilgisi değil. Fazla kilosu olmayan insan (yani fazla kilosu olmayan yeni bir SEN) nasıl biridir? Burada bilgiyi edinmek için lütfen kitap ya da internet sitelerinde gezinmek yerine gözlem yap. Fazla kiloya sahip olmayanların ne kadar yediklerine bak mesela. Çoğunda doğru şeyler bulacaksın belki ama sadece bu yetmeyebilir, çünkü hayatının belli bir döneminde yiyip yiyip de kilo almayanlar da var. Ama genel itibar ile yine de ortalama bir fikir sahibi olabilirsin. 

Bunun dışında daha çok dikkat etmeni isteyeceğim şey, fazla kilosu olmayan kişi nasıl hareket ediyor, nasıl yaşıyor, nasıl hissediyor?... Bunlara dikkat et lütfen, başardığında nasıl olacağın konusunda net bir resim oluşsun istiyorum. Bu şekilde baktığında göreceksin ki; ne kadar rahat, ne kadar hızlı ve ne kadar hafif ve özgür bir hareket kabiliyetine sahipler. 

Bunun dışında da yapman gerekenleri ya da fazla kilosu olmayan kişi ve dolayısı ile yeni bir SEN hakkında elde edebildiğin tüm bilgiyi edin lütfen.

2. Beden Aşaması: Yapılacaklar Listesi

Artık elinde çok güzel ve yeterli bir bilgi birikimi mevcut. Fazla kilosu olmayan yeni bir SENin özelliklerini biliyorsun. Yapman gerekenleri de biliyorsun. Ama hep ne diyoruz: Bilgi sadece potansiyel güçtür. Sonucu getirecek olan eylemdir. 

O zaman şimdi YAPman gereken, YAPman gerekenleri YAPmak :). Ne kadar çok YAP dedim değil mi? Çünkü anahtar kelime ve değişimin başladığı yer tam burası: YAPmak. Beslenmene dikkat et, hareketlerini yeni SEne göre taklit etmeye başla mesela. Çünkü bedeninin alışkın olduğu alışkanlıklar başka. O şu anda; yürürken apış arandaki yağların birbirine sürtmesini, uzun süre oturduğunda poponun acımasını, bacak bacak üstüne atamayışını, yürürken ayaklarının yere sürtmesini ya da az bir eforda bile çok terliyor olmayı biliyor ve buna alışmış durumda. 

Bu deneyimlere yenilerini ekle. Ona yeni SENe dair ipuçları ver. Daha esnek bir yürüyüş dene mesela. Belki bir kaç dans figürü, belki biraz daha tempolu bir yürüyüş, belki zıplamalı, kendi etrafında dönmeli bazı hareketler. Hiçbir şey deneyimden daha etkili bir motivasyon sağlayamaz ve aslında en etkili inanç oluşturma yöntemi de tecrübenin kendisidir. Şu ana kadar yerleşmiş olan beden hafızasındaki durumları böylece yenileri ile değiştirmeye başlamış olacaksın. Bir nevi ezber bozmak olacak bu.

3. Ruh Aşaması: Dikkatini Sürece ve Gelişmene Ver

Artık YAPmaya da başladığına göre hem hissettiklerin hem de aldığın sonuçlar yavaş yavaş kendini gösterecek. Mutlaka sürecin tümüne ve değişimin andaki durumuna dikkatini ver. Böylece bu tecrübenin gerçekliğini ve keyfini ruhuna deneyimletmiş olacaksın. Gün be gün değişimi izle, takip et, alabiliyorsan not al, hatta günlük bile tutabilirsin. Bunu yaptığında ilerlemeni göreceksin. Bu ilerlemeyi görme hali başarı hazzını ve istediğin sonuca yaklaşmakta olduğun güvenini ruhuna tattıracak. Ve en keyifli kısmı da bu olacak.

4. Beden - Zihin - Ruh Bütünlüğü: Tekrar Etmek

Evet en kolayı bu aşama aslında. Bu yaptıklarını sürekli tekrar etmek. Yani zaten daha önce başardığın şeyin aynısını tekrar YAPacaksın. E, bir kere yaptıysan ikincisi tabii ki daha kolay, üçüncüsü tabii ki çocuk oyuncağı olacaktır. Ama lütfen bu sürecin heyecanını kaybetme. Sürekli tekrarladığın için aşamaları atlama ve odaklanmanı kaybetme. Tüm süreç boyunca, başarana kadar sürekli üç aşamayı tekrarlamaya devam et. Yani hala insanları gözlemlemeye, hala eylem konusunda yeni alışkanlıklar geliştirmeye ve hala dikkatini sonuçların keyfine yöneltmeyi ihmal etme. 

İşte artık bunu her isteğin için yapabilirsin. Her dileğin için çalışabilecek süper anahtar bir yöntemdir bu. Ama lütfen bu sıralamayı karıştırma veya yorumlama. Bunu belirtmemdeki sebep şu: Örneğin; başarılı bir iş insanı olmak istiyorsun diyelim. Kendine model alacağın ve bilgi edineceğin kişiler de dolayısı ile bunu başarmış olan kişiler olacak.

Bir CEO'yu ele alalım. Bilgi şöyle; çok iyi giyimli, temiz, tertipli ve düzenli, kendinden emin bir duruşa sahip, üç yabancı dili konuşabilen, beş rakamlı bir maaşı olan karizmatik özenilesi kişilik. Genelde bu bilgiye karşı sergilenen yanlış bakış açısı şöyle olur: O bir CEO ve dolayısı ile iyi giyiniyor, düzenli bir yaşantısı var, üç yabancı dil konuşabiliyor, beş rakamlı maaşı ile kendinden emin bir duruşa sahip. Ama bu çok yanlış bir tersten okumadır. Ve cümlenin doğrusu şu şekildedir: Temiz, tertipli ve iyi giyimli kendinden emin duruşa sahip, üç yabancı dil konuşabilen biri olduğu için o beş rakamlı maaşı olan bir CEO'dur. Yani yine önce eylem sonra sonuç gelir.

Bu dört aşamayı başarana kadar tekrarlamak nöronların ve yeni sinirsel bağlantıların da dahil olmak üzere yepyeni bir yapılanma sağlayacak. Bu gerçekleştikçe hayalinin ve dileğinin de fiziksel bir realite olmaktan başka şansı kalmayacaktır. Artık beden, zihin, ruh üçlüsü eski SENin kaydedilmiş bir kasetini çalmak yerine, kendisine yepyeni bir beste yapıyor, kendi yeni şarkısını söylüyor demektir. Ve bu şarkı HİT olur, yeter ki sürekli çalsın hayatının her yerinde :).

Buraya kadar anlaştıysak, pek kimsenin düşünmediği bir soru sormak istiyorum: Yeni bir SEN deyip duruyoruz ama bu eski SENi bu kadar değiştirilmesi gerekir bir hale sokan kim ya da nedir? Yani sana ne oldu da böylesine şikayet edilesi bir hale geldin?

Satış... Evet, garip gelebilir ama tüm sebep neredeyse bu. Birileri sana bir şeyler satabilmek ya da fikirlerini kabul ettirip seni kontrol edilebilir bir birey haline getirmek ve sonuçta yine sana bir şeyler satabilmek adına eski SENi bu hale getirdi. 

Reklamları düşündüğünde benim haklı olduğumu görebilirsin. Muhtemelen sana kilo aldıran o fast food yiyeceklerin hiçbirini yemek istemiyorsun bile. Ama o adi ekmek, artık ve yanık et, buzlukta beklemiş GDO'lu sebzelerin birleşiminden oluşan hamburgerleri sanki bir yiyecek değil de, özgürlüğün bir ifadesi, genç olmanın göstergesi ya da sosyal olmanın bir şartı gibi gösteren reklamlar yüzünden acıktığında ya ilk aklına onlar geldi ya da çevren seni hep oralara davet etti. Taze fasulye seviyorum demekten utanır hale geldik :). Salçalı makarnaya "spaghetti bolognese", patates kızartmasına "french fries", muhallebiye "creme brulee" deyip deyip satmadılar mı? E, ama bunları çocukluğumdan beri annem yapardı zaten. Neden annemin ya da eşimin yaptığı yemekler hor görülüyor ya da evde yemek yemek basit algılanırken aynı şeyleri dışarıda değişik isimler ile tüketmek bir gösterge haline geldi ki? Çok saçma değil mi? Köy kahvaltısı konusuna girmiyorum bile :)...

Çünkü senin kendinden utanman gerekiyordu. Kendinden, özünden ve değerlerinden utanman gerekiyordu ki sana bir şeyler satılabilsin. Sene 2021 hala o malum kahve markasının karton bardağı ile çarşı pazarda dolaşmayı bir halt sananlar var.

Yüzündeki sivilceden utan, kapatıcı satalım. Saçındaki beyazlardan utan, boya satalım. Eskimiş elbisenin dikişinden utan, yeni sezon tekstil ürünü satalım.  Aynı elbiseyi iki gün üst üste giymekten de utan, her birinden bir kaç renk satalım. Zeytinyağı sabunundan utan, şampuan satalım. Kendi kokundan da utan, deodorant satalım. 

Bu satışlar sayesinde ortaya ne çıkıyor biliyor musun: Sen öylesine berbat, çirkin, pis kokulu, çekilmez ve beş para etmezsin ki, bu yüzden tüm kendine ait özelliklerini kapatmalısın. Yani sen çok değersizsin, kıymetsizsin. 

Ben çocukken her misafirliğe gittiğimiz akrabamızın kapısını çalmadan o ailenin kokusunu alabilirdim. Herkesin ve her ailenin kendine ait bir kokusu, bir tadı vardı. Artık hiçbir kapıda bunu duyamıyorum. Hep bir kimyasal esans baygınlığı... 

Lütfen şunların seni kendinden utandırmasına ve kendine has özelliklerini gizlemen gerektiğine inandırmasına izin verme. Sattıkları neredeyse hiçbir şeyi almak zorunda değilsin. Sattıkları pislikleri yemez ve içmezsen zaten kötü kokmazsın. Sadece kendin gibi kokarsın ve bu kötü bir koku değildir emin ol.  Günlük 5 dakikalık bir duş temiz olman için yeterli olacaktır. İsraf olacağını düşünüyorsan eğer, yine emin olabilirsin ki sana sattıkları şeylerin üretilmesi için çok daha fazla hatta tonlarca su israf oluyor. Sen kendi özünde ve doğalında çok değerli ve kıymetlisin. Bunu kimseden gizlemene gerek yok.

Ve farkında mısın, bu kadar tüketim bizi ne kadar meşgul bireyler haline getiriyor. Sözde kabul gören bir birey olmak adına o kadar çok dayatılan şey var ki, bunları yapmaktan kendimize bakmaya vakit kalmıyor. Aslında sen binbir çiçek açabilecek, diğer insanlara ve tüm canlılığa iyilik, hizmet ve yardım edebilecek milyonlarca meyve verebilecek eşsiz bir hazine, mucizevi bir tohum iken kendini hayatın içine ekemiyorsun. Tam tersine sana hayat diye dayatılan zorlamalar senin içine köklerini salıyor ve nefes alacak bir boşluk dahi bırakmıyor. İşte tam da bu yüzden neredeyse hiç kimse hayat amacını, yaratılış gayesini bulamadan göçüp gidiyor.

Ve yine farkında mısın, ben aslında çok daha kolay bir yaşam tarzından bahsediyorum. Çok daha özgür, çok daha rahat, çok daha ucuz... Ve en güzeli kendine ve sevdiklerine çok daha fazla vakit ayırabileceğin bir hayattan... Tek yapman gerek sana dayatılanı değil, kendin olanı yaşamak. 

Tekrarlamaktan bıkmayacağım; Başrolde SEN varsın. Bu alışılagelmiş kader anlayışına bir isyan değildir. Bu dünyada bir şeyleri değiştirebilecek olan ve bir şeyleri bozabileceği gibi bir şeyleri düzeltebilecek olan da SENsin. Hem neden Adem'e eşyayı öğretti sanıyorsun ki Yaradan?

Çay yapmak için soğuk suyu ısıtırken, elektrik elde etmek için suyun önünü keserken, beslenmek için tohumları toprağa ekerken de mi mukadderata karşı geliyorsun o zaman? Kadere müdahele etmiş mi oluyorsun? Yani sadece sıcak su kaynağının yakınında olanlar mı sıcak su kullanmalı, su sadece kendisi belli bir düzlükte birikirse mi baraj yapılmalı ya da bitki kendiliğinden toprakta yeşerirse mi meyvesi toplanmalı? Bunları yapabiliyorken neden kendinde ya da toplumsal bazda bir şeyleri değiştirebileceğine, neden dünyanın gidişatını değiştirebileceğine, neden akışın yönünü senin belirleyebileceğine inanmak istemiyorsun? Çayı Allah yarattı da duyguyu, düşünceyi, enerjiyi Allah yaratmadı mı? Neden kendini bu kadar küçümsüyorsun, neden kendini bu kadar kötülüyorsun?

Ayrıca sen kendini kötülüyorsun ama seni de Allah yaratmadı mı? Sen kimin yaratışını beğenmiyorsun, kimin adetlerini ve kurallarını küçümsüyorsun, kimin düzenini ve yasalarını beğenmiyorsun?

Artık sana dayatılanı birebir kabul etmeyi bırak. Yapabileceğin en büyük şükür, kendini, kendi kıymetini ve öz değerini bilmektir. 

Blogger tarafından desteklenmektedir.