İşte Tüm Mucize ve Tezahürlerin Sırrı / Neville Goddard Türkçe 02
Önce arkadaşım Abdullah'ın öğretileri aracılığıyla hayal gücünün kuvveti, doğası ve kurtarıcı işlevi hakkında bilinçlendirildim.
Bu öğreti ilk başta beni şok edip iğrendirdiyse de -çünkü ikna olmuş ve ciddi bir hristiyandım ve o zamanlar Hıristiyanlığın yalnızca bir doğum kazasıyla miras alınamayacağını, bilinçli olarak bir yaşam biçimi olarak benimsenmesi gerektiğini bilmiyordum- sonradan anladım. Vizyonlar, mistik ilhamlar ve pratik deneyimler aracılığıyla anlayışıma girdi ve yorumunu daha derin bir ruh halinde buldu. Ama itiraf etmeliyim ki, insanın her zaman olduğu gibi kabul ettiği bu şeylerin sarsıldığı bir deneme zamanıydı.
Ruhani mânânın suyunu içtikten sonra geriye tek bir edebî anlayış taşı kalmayacaktır. Hayal gücünü başka biri adına sevgiyle her kullandığında, kelimenin tam anlamıyla Yaradan’ın insanı halife kıldığını ve böylece rızıklandırdığını ve böylece giydirdiğini bilerek.
Deneyim yoluyla, kendimi yaşam amacımla özdeşleştirdiğimde, içimde uyananı anladım.
Yaradan her şey için yeterlidir. Lütfu her şeye yeter.
Yaşadığım her şeyin kendi inanç standartlarımın sonucu olduğunu bilmek ne büyük bir rahatlık; kendi koşullar ağımın merkezi olduğumu ve ben değiştikçe dış dünyamın da değişmesi gerektiğini bilmek!
Bilinç durumlarımız farklılaştıkça dünya farklı görünümler sunar.
Bir kimlikle özdeşleştiğimizde gördüğümüz şey, artık onunla kaynaşmadığımızda görülemez. Kimlik ile, insanın inandığı ve doğru olduğuna rıza gösterdiği her şey kastedilmektedir. Zihne sunulan hiçbir fikir, zihin kabul etmedikçe kendini gerçekleştiremez.
Kabullenmemize, özdeşleştiğimiz duruma, işlerin kendilerini nasıl sunduğuna bağlıdır. Göründüğü gibi dünyanın şekillenmesi, hayal gücü ve durumların kaynaşmasında bulunur. Dünya, hayal gücünün kaynaştığı durumların bir ifşasıdır. İçinde yaşadığımız nesnel dünyayı belirleyen, içinde bulunduğumuzu düşündüğümüz durumdur. Zengin adam, fakir adam, iyi adam, hırsız dünyaya bakış açıları gereği neyse odur. Bu adamların dünyaları arasındaki ayrım, bu kimlikler arasındaki ayrıma bağlıdır. Bireysel olarak çok farklı ama aynı dünya. Eşleştirilmesi gereken iyi adamın eylemleri ve davranışları değil, onun bakış açısıdır.
İç durum değiştirilmezse, dış reformlar işe yaramaz. Başarı, başarılı olanın dışsal eylemlerini taklit ederek değil, doğru içsel eylemler ve içsel konuşmalarla elde edilir.
Kendimizi bir kimlikten koparırsak ve her an olabilirsek, şartlar ve koşullar ortadan kalkar.
1933 sonbaharında New York'ta Abdullah'a bir sorunla yaklaştım. Bana basit bir soru sordu: "Ne istiyorsun?"
Kışı Barbados'ta geçirmek istediğimi ama meteliksiz kaldığımı söyledim. Kelimenin tam anlamıyla bir nikelim yoktu.
“Kendini Barbados'ta tasavvur edersen” dedi, “Barbados'u düşünmek yerine, dünyaya o bilinç halinden görüp, dünyaya bakarsan, kışı orada geçireceksin.
Oraya ulaşmanın yolları ve araçlarıyla ilgilenmemelisin, çünkü zaten Barbados'ta olmanın bilinç durumu, hayal gücünle meşgulse, kendisini gerçekleştirmek için en uygun araçları tasarlayacaktır."
İnsan kendini görünmez kimliklere adayarak, kendi dışında olduğunu bildiği şeylerle hayal gücünü kaynaştırarak yaşar ve bu birleşmenin sonuçlarını yaşar. Yaşananların doğal yaşamlarını sürdürdüğü durumdan kopmadıkça kimse sahip olduğunu kaybedemez.
Abdullah bana, "Kendini tam olarak yerine getirdiğin arzu halinde hayal etmelisin ve dünyaya Barbados'tan bakarak uykuya dalmalısın" dedi.
Gözlem yoluyla betimlediğimiz dünya, onu kendimize göre tanımladığımız gibi olmalıdır. Hayal gücümüz bizi arzu edilen duruma bağlar. Ama hayal gücünü, sonu düşünen biri olarak değil, sondan düşünen bir katılımcı olarak ustaca kullanmalısın. Aslında hayal gücünde orada olmalısın. Bunu yaparsan, öznel deneyimin nesnel olarak gerçekleşecektir.
"Bu sadece bir hayal değil," dedi, "deneyimle kanıtlayabileceğin bir gerçek."
Yerine getirilen dileğe girme çağrısı, sondan düşünmenin sırrıydı. Her durum, onu düşündüğün sürece zaten “salt olasılık” olarak oradadır, ancak ondan düşündüğünde çok güçlü bir gerçektir.
Hemen orada ve sonra, düşüncelerimi duyu sınırlarının ötesinde, şu anki durumumun varlık verdiği yönün ötesinde, zaten Barbados'ta olma duygusuna ve dünyaya bu noktadan bakma duygusuna sabitleyerek başladım.
İnsanın uykuya dalarken dünyayı hangi noktadan gördüğünü bu durumun önemini vurguladı.
O gece ve ondan sonraki birkaç gece, babamın Barbados'taki evinde olduğumu zannederek uyuyakaldım. Bir ay içinde kardeşimden, Noel'de aileyi bir araya getirmek için güçlü bir arzusu olduğunu söyleyen ve ekteki Barbados vapur biletini kullanmamı isteyen bir mektup aldım. Kardeşimin mektubunu aldıktan iki gün sonra denize açıldım ve Barbados'ta harika bir kış geçirdim.
Bu deneyim, eğer alışkanlık haline getirir ve sondan düşünürse, insanın istediği her şey olabileceğine beni ikna etti.
Aynı zamanda, suçu dışsal şeylerin dünyasına atarak artık kendimi mazur gösteremeyeceğimi -iyiliğimin ve kötülüğümün kendimden başka bir bağı olmadığını- bunun dünyaya nasıl baktığıma bağlı olduğunu gösterdi.
Seçiminde özgür olan insan, her zaman akıllıca olmasa da özgürce seçtiği kavramlara göre hareket eder. Akla gelebilecek tüm durumlar bizim seçimimizi ve meşguliyetimizi bekliyor, ancak hiçbir mantıklı düşünme, bize sahip olmaya değer tek şey olan bilinç durumunu vermeyecektir.
Aranacak tek şey hayal gücüdür. Geri kalan her şey boşuna emektir. Bu yolda, hayal gücümüzü hangi yere veya duruma aktarırsak, o yere veya duruma fiziksel olarak da yöneleceğiz.
Babamın evinde, sanki orada bedenen uyuyormuşum gibi hayalimde yatarak, hayal gücümü bu durumla kaynaştırdım ve dolayısıyla bu durumu bedenen de yaşamaya mecbur kaldım.
Bir insan hayal gücünün olduğu yerde görülebilir, çünkü bir insan hayal gücünün olduğu yerde olmalıdır, çünkü hayal gücü kendisidir. Bunu deneyimlerimden biliyorum, çünkü fiziksel olarak yüzlerce mil uzaktayken, görülmek istediğim birkaç kişi tarafından görüldüm.
Ben, hayal gücümün ve duygularımın yoğunluğuyla, sadece Barbados'u düşünmek yerine kendimi Barbados'ta hayal edip hissederek, kardeşimi Noel'de aile çemberini tamamlamak için varlığımı arzulamaya ikna etmek için uçsuz bucaksız Atlantik'i aşmıştım.
Sondan düşünmek, dileğimin gerçekleştiği hissinden yola çıkarak, dış neden olarak olan her şeyin kaynağıydı, örneğin kardeşimin bana bir buharlı gemi bileti gönderme dürtüsü gibi; ve sonuç olarak ortaya çıkan her şeyin nedeni de buydu.
Kararlı hayal gücü, sondan düşünmek, tüm mucizelerin başlangıcıdır. Mucizelere sonsuz bir inanç aşılamak isterim, ama mucize, ancak hayal gücünün kuvveti ve işlevi hakkında hiçbir bilgisi olmayanların, hayal gücüne ait eserlere verdikleri isimdir.
Kendini, yerine getirilen dileğin hissi içinde hayal etmek, yeni bir duruma girmenin yoludur. Bu, duruma var olma niteliğini verir.
Hermes şunları söyler:
Olan, tezahür eder; olmuş veya olacak olan tezahür etmemiştir, ancak yok değildir; çünkü Yaradan’ın sonsuz etkinliği, her şeye hayat verir.
Gelecek, koşulları akıllıca ve bilinçli bir şekilde inşa edecek kişinin hayal gücünde şimdiki zamana dönüşmelidir.
Vizyonu olmaya, düşünmeyi düşünceye çevirmeliyiz. Hayal gücü, kendisini bir durumda merkezlemeli ve dünyaya o halden bakmalıdır. Sondan düşünmek, yerine getirilmiş arzu dünyasının yoğun bir algısıdır. Arzu edilen durumdan düşünmek yapıcı yaşamaktır.
Sondan düşünme yeteneğinin cehaleti ise esarettir. İnsanın bağlı olduğu tüm esaretin köküdür. Duyuların kanıtlarına pasif bir şekilde teslim olmak, İçsel Benliğin kapasitelerini hafife alır.
İnsan, sondan düşünmeyi, işbirliği yapabileceği bir ilke olarak kabul ettiğinde, amacına yalnızca düşünerek ulaşmaya çalışmanın saçmalığından kurtulur. Tüm amaçları, yerine getirilmiş arzu modeline göre inşa etmelisin.
Hayatın tamamı sadece açlığın yatıştırılmasıdır ve bir insanın dünyayı görebileceği sonsuz bilinç durumları, tamamen bu açlığı tatmin etmenin bir yoludur. Her kimliğin üzerinde örgütlendiği ilke, kendini tatmin etme tutkusunu giderek daha yüksek deneyim seviyelerine yükseltmek için bir tür açlıktır.
Arzu, zihinsel makinenin ana kaynağıdır. Bu kutsal bir şeydir. Hakkı ve tabii tatmini olarak bir şuur hali olan doğru ve tabii bir arzudur. İnsanı başarısız kılan, bu tutkulu yaşam yönünün eksikliğidir.
Arzu -yani düşünmek- ve tatmin –yani sondan düşünmek- arasındaki köprünün inşa edilmesi çok önemlidir. Sonu düşünmekten sondan düşünmeye zihinsel olarak geçmelisin.
Bunu mantık asla yapamaz. Doğası gereği duyuların kanıtlarıyla sınırlıdır; ancak böyle bir sınırlamaya sahip olmayan hayal gücü bunu yapabilir.
Arzu, hayal gücü etkinliğinde tatmin edilmek için vardır. Hayal gücü sayesinde insan, duyuların sınırlamasından ve aklın esaretinden kurtulur. Sondan itibaren düşünebilen adamı durduracak hiçbir şey yoktur. Onu hiçbir şey durduramaz. O, araçları inşa eder ya da bulur ve Rabb’inin daha büyük ve daha büyük imkanlarına giden sınırlamalardan kurtulur. Ne olduğu veya nasıl olduğu önemli değildir. Tek önemli olan “ne istediğidir”
Dünyanın kendi içinde devam eden zihinsel faaliyetin bir tezahürü olduğunu bilir, bu nedenle düşündüğü amaçları belirlemeye ve kontrol etmeye çalışır.
Hayalinde sonunda yaşıyor ve orada bedenen de yaşayacağından EMİNdir. Tüm güvenini, dileğin yerine getirileceği duygusuna verir ve kendini bu duruma adayarak yaşar, çünkü talih sanatı onu buna teşvik etmektir.
Sondan nasıl düşüneceğini bilen biri, her arzunun olgun bir tahıl olduğunu bilir ve sürekli hayal gücü yoluyla varsayımlarının gerçeğe dönüşeceğinden EMİNdir.
Ama her yerde insanları, sondan düşünmenin tek canlı olduğuna nasıl ikna edeceğimiz, onu insanın her faaliyetinde nasıl besleyeceğimiz, onu hayal kırıklığına uğramışların telafisi değil, hayatın bolluğu olarak nasıl ortaya çıkaracağımız… İşte sorun budur.
Hayat kontrol edilebilir bir şeydir.
Ancak, O'nun halifesi olduğunu ve dünyayı düşündüğün ve dünyaya baktığın bilinç durumu sayesinde olduğun şey olduğunu fark ettiğinde, istediğini deneyimleyebilirsin.