Plasebo ve Nosebo Net Olarak Açıklandı / Bruce Lipton Türkçe 05
Hastalıkların ve doktor ziyaretlerinin yüzde doksanının stres sonucu olduğunu söylediniz. Belli ki artık çevrede artık kaplanlar koşturmuyor. İnsanlar hayatı stresli bir yolla algılıyor ve bu hasta olmalarına neden oluyor.
Birinde korku bağlamını vücuda getirseydik "işin sağlam değil, düşmanlar çıkabilir, yiyecekler sağlıklı değil, kirlenme seni tehdit ediyor"...
Korku algısı dediğim gibi büyümeyi kapatıyor ve bağışıklık sistemini durduran kimyayı salgılatıyor. Büyümeyi kapatmak dedim, ben yetişkinim büyümem gerekmiyor diyebilirsiniz. Ama her gün ölen yüz milyarlarca hücrenin yerine yenilerini koymalısınız. Kaç yaşında olduğunuz önemli değil, her gün büyümelisiniz.
Ama korku büyümemi durduruyorsa bu hayatımı kısıtlar diyebilirsiniz. Yanıtı evet. Ama mesele şu: İnsan olarak evrimleştiğimizde korku yanıtı çok kısa ve aralıklı olarak kullanıyordu. Eğer kaplan çıkarsa korku duyarım ve kaçarım. Dövüş yada kaç!
Ama kaplandan kaçtığım zaman normal sağlığıma ve büyümeme geri dönerim. Yani eski günlerde korku çok kısa bir süre kullanılıyordu. Büyümeyi ve bağışıklık sistemini kısa bir süre kapatmış olmanız gerçekten önemli değildi. Bugünün dünyasında stres, 365 gün - 7 Gün, 24 Saat... Hiç bırakmıyorlar. Yani her gün stres hormonları yüzünden büyümenizi tehlikeye atıyorsunuz ve her gün bağışıklık sisteminizi tehlikeye atıyorsunuz.
Açık sonuçsa, rahatsızlık ve hastalık... Korkunun kimyasından sizin elde edebileceğiniz tek sonuç bu. Bir de bugün dünyaya bakın. Her gün, bütün gün, korkuyla harekete geçiyoruz ve güdüleniyoruz.
Örneğin; size kanser tanısı konursa, hemen korkarsınız. Ölmekten, sevdiklerinizi kaybetmekten korkarsınız. Bu gidebileceğiniz en kötü yerdir.
Evet. Zihnin biyolojiyi nasıl kontrol ettiğini anlamak için, "plasebo etkisi" denen herkesin aşina olduğu bir şeyden söz edelim. Peki nedir bu?
Pekala... Bir hastalığım var. Bir doktor "yepyeni bir ilaç var" diyor, "hastalığın için olabilecek en muhteşem ilaç." Hatta mor renkli, bu yüzden daha da güçlü. "Bu ilaç seni şifalandıracak" diyor. Tamam, ben de bu durumda bu ilacın beni şifalandıracağı algısını yutuyorum. İlacı alıyorum, iyileşiyorum. Sonra ilacın bir şeker hapı, bir plasebo olduğunu öğreniyorum.
Öyleyse sorulacak tek bir soru var, o da şu: "Beni ne şifalandırdı, şeker hapı mı?" Yanıtı, hayır! Şeker hapı bir şey yapmadı. Sizi şifalandıran şeker hapına olan inancınızdı. Tamam mı? Yani hap değil, inancınız. Herkes, "evet, buna aşinayım" der. Bu olumlu düşünme dediğiniz şeye eş değerdir.
Plasebo pozitif düşünmedir. Seni şifalandıracak ve şifalandırır. Pekala; tamam işte daha büyük bir sorun. Görünüşe göre herkes plasebo etkisinin, olumlu düşünmenin sonucunun farkında. Önemli soruysa şu: "Olumsuz düşünmenin sonucu nedir?" Bil bakalım!
Hayatını etkilemede olumlu düşünmeyle eşit derecede güçlüdür. Ama hep tam ters yönde çalışır. Ama plasebo, olumlu düşünme her şeyi iyileştirebilir.
Bir "Nocebo", olumsuz inanç, aslında sadece ona inandığınız için her hastalığa neden olabilir ve ölüme neden olabilir. Ve bu önemli oluyor, çünkü olumsuz inancın rolünü dışlarsanız, hayatlarımızın en nüfuzlu karakteri neyse onu dışlamış oluruz. Çünkü psikologlar inançlarımızın çoğunun olumsuz ve zayıflatıcı olduğunu söyler ve bu yüzden her gün olumsuz düşünmemi sağlığımızı götürüyor. Neden? Büyüme ve bağışıklık sistemini kapatan stres hormonları salması bizi hastalıklara açık kılıyor.
Yani inanç, olumlu ya da olumsuz, hayatımızı şekillendirmede eşit derecede güçlü. Sadece tam ters yönlerde çalışıyorlar.
Peki, bir tanının tehlikesi?
Gündelik olarak uğraştığımız talihsiz durum hayatımızın çoğunu, yüzde 95'ini programlara göre yaşamak. Sağlığın en önemli yönü, çoğu insanın biri hasta olduğu durumda doktora gitmeleri gerektiği olgusuyla ilişkili bir davranış kazanarak büyümesidir. Anne hasta, doktora gitmesi gerekli. Hastasın, doktora gitmen gerekli. Peki, yedi yaşının altındaki bir çocuk hangi programı öğrenir? Ve yanıtı da şu: "Sağlığım söz konusuyken, aslında ona dikkat etmekten sorumlu olan kişi ben değilim. Doktor sorumlu."
Peki, bunun ilgisi ne? Çünkü o zaman doktorun fikrini doğru kabul ederiz ve zihnin işlevi, inancımızı gördüğümüz doğruyu almak ve biyolojiye dönüştürmek olduğuna göre, o zaman olumsuz bir gerçek olumsuz bir biyolojiye dönüştürülebilir.
Çoğu tanı çok olumsuzdur. Bu yüzden bir açıdan nosebo etkisine eşdeğerdir. Zihninizi meşgul eden olumsuz bir inanç... Örneğin, bir doktor bir hastaya; "Dinle, yaklşık üç ay ömrün kaldı" diyor. Peki öyleyse bu hastanın sadece üç ay ömrü kaldığı anlamına mı geliyor? Yoksa, doktor tarafından yazılan üç ay içinde gerçekleşecek olan idam cezası, o üç ay içinde gerçekleşecek mi? Yanıt üç aya neredeyse çok yakındır. "Doktor üç ay sonra öleceğini biliyormuş" dersiniz. Ama hayır! Doktor aslında, üç ay sonra öleceğini yazdı. Neden? Zihin "nocebo" olumsuz inanç ile programlandı. "Sadece üç ay ömrüm kaldı. Bu artık geriye doğru sayan bir saat ve zaman ilerliyor" diyor. Varış noktası, inancı ölümücül bir hastalığın bir gerçekliğe dönüşmesini sağlayacak.
Bu yüzden, bir tanı yanlıştır, bir kişiye yanlış tanı konmuştur. Doktor yanlış dosyayı çeker. Oturup bir hastaya; "Çok üzgünüm, üç ay ömrünüz kaldı, şu kanseriniz var, her yeri sarmış falan filan" der. Hastada aslında o yoktur. Ama tahmin edin, hastanın tanısı zihne bir kanser programı sokmuştur. Ve zihnin işlevi görüntüyü alıp onu sonra hücreleri kontrol eden kimyaya dönüştürmektir. Çoğu tanı çok olumsuz tanılardır. "Çok iyi olacaksın, şifalanıyorsun, muhteşem, hayat harika" diyen tanılar değildir. Hemen hepsinin olumsuz bir sonucu vardır.
Pekala; Plasebo, Nocebo... Nedir bu? Biyolojiyi kontrol eden bilinçlilik. Gücünüzü başkasına verirseniz ve gerçeğini alırsanız, onları gerçeği biyolojiniz olur. Eğer bunu mümkün olan en temel şekilde basitleştirmek isteseydim, şöyle derdim: Çoğumuz çocukluğumuzda 'sayılara göre boyama oyunu' oynardık. Sayılara göre boyamada, içlerinde sayılar olan küçük parçalara bölünmüş bir resim vardır. Her bir parça ve sayı boya setinde bir rengi yansıtır. Sonra sayının rengini alırsın ve o renkle boşluğu doldurursun. Bak şu işe, Picasso olursun. Devasa bir resim yaratırsın. İşte size basit bir sonuç.
Sağlıklıyken beyin bilinçliliğinin işlevi sayılara göre boyamanın tersidir. Yani, zihninde resimle başlarsın ve beyin resmi sayılar halinde böler. Ama sayılar pigmentleri, rengi yansıtmaz. Nörohormanları, nörosekresiyonları yansıtırlar. Anlamı nedir? Zihin bir resim çeker. Beyin resmi bir kimyaya dönüştürür. O zaman bedeni o resmin üç boyutlu görüntüsü yapmak için uyumlar. Zihnimizde bir resimle başlarız ve resimle eşleşen bir beden yaratırız.
Eğer olumsuz bir tanı varsa, o zaman olumsuz bir tanı ile başlarsınız. Zihin sonradan o resmi kullanacaktır ve beyin o resmi, tanıyı ortaya koyacak olan kimyaya dönüştürecektir. Doktor, "üç ay içinde öleceksin" der. Yaklaşık üç ay içinde ölürsünüz. Gerekli olduğu için değil. Aslında görüntü, nosebo, olumsuz inanç bir biyolojiye dönüşeceği için.