Çok Teşekkür Ederim... İyi ki Varsın!
Zoru seven bir tarafımız var. Başarı olarak adlandırmayı tercih ettiğimiz şeylerde de bunu göz önünde bulundurma eğilimindeyiz. Zor ise ve biz becerebildiysek o zaman başarılı sıfatına kendimizi layık görüyoruz. Ve “zor” kelimesini kullanacak kadar keyifsiz gibi görünse de eğer yapabiliyorsak çok keyif alıyoruz. Ayrıca bu “zor” sıfatı genel bir çoğunluk tarafından kabul görmüş ama biz onda daha öncesinde defalarca tekrarlayarak ustalaşmış isek, yani başkalarının zor dediği şeyi biz kolay ve hızlı bir şekilde yapabiliyorsak onun tadı bir başka. Hele ki bu ustalık ayrıca bizim mesleğimiz haline gelmişse bambaşka :).
Neşe, Meşgul Olmak İle…
Çoğunlukla insanlara “YAP!” diye diretmemin sebeplerinden biri bu aslında; küçük adımlar veya kolay parçalar ile başlamak kaydıyla olsa bile “YAP!” Çünkü bir kere yapmaya başladığında çoğu insan, eğer kalkıştığı şey istemediği ama heves ettiği bir şey değilse, bundan çok büyük bir keyif almayı başarıyor. Zira keyif dans etmekte, dansın bitmesinde değil.
Çok farklı kültürde çok değişik insanlarla konuşuyor olsam da bu değişmiyor. Cinsiyeti, yaşı, mesleği veya inancı birer faktör olsa bile “yapıyor olma” hali hep bir keyif unsuru.
Bu sebeple, sıklıkla, eğer mahrem bir sebep yoksa, somut örnekler duymayı isterim. Ve dinlediklerimden anladığım şu ki, farklı farklı örnekler olsa da neşenin hissi hemen hemen aynı kelimeler ile anlatılıyor. Sebepler, süreç, ne ve nasıl olduğu her seferinde başka bir hikaye ama yapanların muzaffer halinin tanımı çok benzer hatta neredeyse aynı. Başka kültürlerden ve coğrafyalardan insanları okuduğum ya da dinlediğimde de bu değişmiyor. Neşe meşgul olmak ile doğrudan bağlantılı ve getirdiği şey ise, doya doya yaşamak, hayattan tat almak ve içeride sönmeyen bir ateş olarak motivasyonun devam etmesi.
Çok Teşekkür Ederim
Tam da bu esnada sana teşekkür ederim. Beni okuyan ve dinleyen sana… Çünkü benim neşem de bu işte. Ben bu satırları ne zaman yazdım veya sen ne zaman beni okuyor ya da dinliyorsun, bu önemli değil. Önemli olan bu bilgilerin kendisi ve paylaşılıyor olması. Bunu başarabilmem için de sen şartsın. Yani, bana sen lazımsın :). Zira ne benim yazdıklarım bir keşif, ne de sen bunları duyduğunda yeni bir bilgi ortaya çıkıyor. Ne konuşuyorsak zaten var olan bir bilgi ama açığa çıkması, daha doğrusu hatırlanması için paylaşılması gerekiyor.
Okumak, araştırmak, öğrenmek ve kendini bilmek konusunda birilerini bulmak pek de kolay değil. Kulaktan dolma bilgileri sevenlerin sayısı okumayı sevenlerden bir hayli fazla. Ama gerçek, hele ki hakikat, öyle kulağa değil de gönle dolması gereken bir bilgi olduğu için sayımız az senin anlayacağın :). Birbirimize sahip çıkalım olur mu? Bize biz lazım…
Bunu düşününce belki de biraz insaflı davranmam lazım, bilemiyorum. Sonuçta eski zamanlara empati yaparsam, okumak ve kitap herkesin kolay ulaşabileceği imkanlar olmadığı için bilgi hep söz ile, ses ile aktarılmış. Bundan kaynaklı bir kollektif alışkanlık da olabilir.
Ama yine de çok sevimli gelmiyor bu bahane bana. Çünkü dünya artık sekiz milyar kişi ve ne herkese yetecek kadar usta var ne de çırakların bu ustalara ulaşma imkanı. Bu sebeple kalem, kağıt, kitap… bence önemli ve insan hayatında yeri de olmalı, hem de bolca. Ayrıca hoca ya da usta dediklerinde… neyse…
Okumakla Olacak İş Değil
Ben kelimeleri bir başka seviyorum. Belki de bu yüzden pozitif bir önyargı besliyor olabilirim. Kelimelerin köklerine bakmak, nereden geldiklerini bilmek ve anlam derinliğine elimden geldiğince ulaşabilmek çok keyif veriyor. Öyle olur ya bazen, bir iki paragraf anlatmak yerine bir satır, bir cümle okursun yeter. Çok sert ve şiddetli çarpar gönlüne ve bir daha unutmazsın. İşte onlara bayılıyorum.
Zira yazının ve kelimenin kendisi bir nesne. Anlam o nesnenin nereden geldiğinde saklı. Dolayısı ile anlatan kim, anlayan kim bu da çok önemli. Neresinden bakarsan bak anlam da pratik bir işin sonucu yani. Yine aynı noktaya geliyor konu - takıntılı mıyım neyim :) - öğrenmek okumakla olacak iş değil, yapmak lazım. Ben de yolcuları arıyorum zaten; yolda olanları ve özünü arayanları.
Böyle konuşuyorum ama ben de biliyorum yazdıklarımın tüm insanlara ulaşmayacağını. Ama adanmak böyle bir şey sanırım, ulaşılamayacak kadar yükseğe bir ideal koymak ve ona ulaşamayacağın için sürekli gelişmek ve büyümek. Böylece yol hiç bitmiyor ve hep dediğim gibi keyif zaten yolun kendisinde, sonunda değil. Ve bence bu en büyük sır ve en büyük cevap. Kavuşamayacaksın ki aşk olsun :).
Birçok dilden ve birçok ağızdan anlatılması ve birçok kişinin bu yolda olması da güzel geliyor bir yandan. Aksi takdirde tüm keyif bir kişiye kalır diğerleri zahmetin tadına varamazdı. Bilgelik için yola tüm nezaketleri ve zarafetleri ile ışık tutan tüm yol arkadaşlarına selam olsun. İçimdeki ilahi parçaya ve Yaradan’a bir kelime ile bile işaret eden her cana teşekkür ederim.
Hamd Alemlerin Rabb’i olan Allah’adır. Hamdolsun!
Tek başına bilinç seviyesini yükseltmek ya da farkındalığını artırmak hiçbir zaman yeterli değil, olmayacak. Bu yolda destekçiler, seninle birlikte adanmışlar, aklı ve kalbi ile sana açılanlar ve seninle birlikte nefes alıp verenler lazım ki genel ortalamayı iyi bir noktaya taşıyabilelim.
Ve biraz da bu sebeplerden ötürü anlaşılabilir olmak ve uygulanabilir olmak konusunda biraz titiz davranıyorum. Ve yine bu sebeplerden ötürü, yaşamsal bir pratik olamayacak, daha düz bir tabirle; işe yaramayacak, uçmalı - kaçmalı garip bilgilerden ne hoşlanıyorum ne de anlatıyorum. Reddediyor değilim lakin “bunu bilmek benim ne işime yarayacak” dedirtecek konulardan uzak duruyorum.
Bu yüzden beni okuyup dinleyen ve sevdiklerine de okutup dinleten sana bir kez daha çok teşekkür ederim. Bunun bir fedakarlık olduğunu biliyorum ve minnettarım. Ve bunun çok masum ve temiz bir sevginin sonucu olduğunun da farkındayım ve ben de seni çok seviyorum.
Son dört yıldır beni çok değiştirdin, geliştirdin ve büyüttün. Senin geri bildirimlerin ve teveccühün ile nereden nereye geldim, bunu sevinçle kabul ediyorum. Gerçekte kim olduğumu bulmamda yoluma ışık oldun, rota oldun, yakıt oldun.
İyi ki varsın!...