Header Ads

Gerçekliğe Yeni Bir Bakış Açısı - Kuantum Sıçrama / John Kehoe Türkçe 31



Bilimin evren hakkında hem şaşırtıcı hem de nefes kesici gerçekleri ortaya çıkardığı olağanüstü zamanlarda yaşıyoruz. Görünen o ki evrenimiz, kara deliklerin galaksileri yuttuğu, atom altı parçacıkların birbirleriyle sezgisel olarak bağlantı kurduğu, geçmiş ve geleceğin birbirinin yerine geçtiği ve uzayın, içinde bulunan fiziksel nesnelerin etrafında kıvrılıp büküldüğü bir yer. 


Fiziğin en güncel bulguları, her şeyin titreşen enerji sicimlerinden oluştuğunu ve uzay ve zaman olarak algıladığımız boyutun, henüz keşfetmediğimiz diğer boyutlarla yan yana, dev bir zarın üzerine tünemiş çok boyutlu bir evrende var olabileceğini göstermektedir. Eğer bu bir bilim kurgu romanı olsaydı, tüm bunları saf fantezi olarak görüp reddetmekle suçlanmazdın, ancak bu bir roman ya da kurgu değil, bilimin en parlak beyinleri tarafından bize açıklanan şaşırtıcı yeni gerçekliktir. 


Yine de, tüm bunlar ne kadar inanılmaz ve fantastik olsa da, belki de çözülmekte olan en büyük gizem, bu gelişen evrenin tüm şemasındaki yerimizin muamması olabilir. Asırlık soru hep aynı olmuştur: İnsanoğlu, kuantum çorbasından doğmuş, özel bir amacı ya da anlamı olmayan önemsiz bir doğa kazası mıdır, yoksa henüz keşfedilmemiş kozmik kaderleri olan çok daha büyük bir şey miyiz? 


Bu sorunun her iki tarafında da ikna edici ve tutkulu bir şekilde tartışan pek çok bilim insanı ve meslekten olmayan bireyler var, ancak keşfedeceğimiz gibi, kim olduğumuz konusunda daha önce herhangi birimizin hayal etmeye cesaret edebileceğinden çok daha fazlası olduğundan şüphelenmek için yeni ve ikna edici kanıtlar var. Filozoflar ve mistikler binlerce yıldır yaşamlarımızın amacını ve anlamını anlamak için mücadele ederken, paradoksal bir şekilde, şimdi bilim kim olduğumuzu ve evrendeki yerimizin nerede olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor.


Bildiğimiz şey, bilinç ve enerjiden oluşan karmaşık ve olağanüstü varlıklar olduğumuzdur. Bilinç ve enerji arasında dinamik ve simbiyotik bir ilişki vardır, fakat bilim insanları bu ilişkinin nasıl işlediğini ancak son zamanlarda keşfetmişlerdir. Fizikçiler bir süredir tüm fiziksel gerçekliğin titreşen enerjiden oluştuğunu bilseler de, çok azı bilincin de sistemin bir parçası olduğundan şüphelenmiştir. 


Bilim insanları her zaman bilincin, etrafımızda olup bitenleri yorumlamak için öznel bir araç olmaktan başka madde ya da enerjiyle bir ilgisi olmadığını düşünmüşlerdi, ancak bu bakış açısı dramatik bir şekilde değişti ve şimdi bilinç, her şeyin karmaşık bir parçası olarak görülüyor. Bilinç, artık biliyoruz ki, gerçekliğimizin inşa edilmesinde daha önce herkesin beklediğinden çok daha büyük bir rol oynamaktadır. 


Nörobiyoloji, kuantum fiziği, sicim teorisi, derinlik psikolojisi ve nöroplastisite gibi alanlar, kim olduğumuzu anlamakla ilgili yeni keşiflerle dolup taşıyor. Bu yeni keşifler yalnızca entelektüel açıdan teşvik edici olmakla kalmıyor; sundukları nefes kesici vizyonla ruhumuzu da besliyor. Bu bulguları anlamak, hayatlarımızı daha büyük bir vizyon ve etkinlikle yaşamamıza yardımcı olabilir, ancak bilgi bolluğu o kadar bunaltıcıdır ki nereden başlayacağımızı bilmek zordur.


Örneğin nöroplastisite sayesinde artık beynin bilinçli bir niyetle yeniden yapılandırılabileceğini biliyoruz. Derinlik psikolojisi bize iki zihnimiz olduğunu ve ikinci bilinçaltı zihnimizin, keşfedilip bütünleştirilene kadar bizden enerji alan gölge kalıpları içerdiğini öğretiyor. Kuantum fiziği bize her şeyin birbirine bağlı olduğu engin bir enerji denizinde yaşadığımızı söyler. Ayrıca geçmişin, şimdinin ve geleceğin aynı anda var olduğunu ortaya koymaktadır. 


Ancak daha da heyecan verici olan ve belki de pratik açıdan tüm yeni keşiflerin en büyüğü, artık bilincimizin enerjiyi yönlendirme yeteneğine sahip olduğuna dair tartışılmaz bir kanıta sahip olmamızdır. Bilinen evrendeki her şey enerjiden oluştuğu için, bu bulgunun sonuçları şaşırtıcıdır. Bu son teknoloji keşiflerin ortaya çıktığı yirmi birinci yüzyılda yaşadığımız için şanslıyız, çünkü bu bize bunları bizden öncekilerin asla hayal edemeyeceği şekillerde kullanma fırsatı veriyor. 


Tüm bu bilgileri pratik bir şekilde bir araya getirecek bir metodolojiye sahip olsaydık, bunlarla neler yapılabileceğine dair olasılıklar hayret vericidir. Bu teorileri benimsediğimizde ve kuantum bir şekilde yaşadığımızda kelimenin tam anlamıyla her şey mümkün hale gelir. Hayatıma dönüp baktığımda kırk yılı aşkın bir süreyi kendimi bilinci anlamaya ve onu benzersiz ve yapıcı şekillerde kullanmaya adadığımı fark etmek büyüleyici. 


1978 yılında ilk zihin gücü eğitim sistemlerinden birini geliştirdim ve bu yöntemleri paylaşmak üzere dünyayı dolaşmaya başladım. 1987 yılında çalışmalarım hakkında Zihin Gücü adında çok satan bir kitap yazdım. Öğrettiğim yöntem düşünce gücünü kuantum gerçeklik yasalarıyla birleştiriyordu. Kuantum gerçekliği duyularımızın ötesinde var olan gerçekliktir. Evrenimizi oluşturan görünmez enerji çerçevesidir. 


Üzerine oturabilmemiz için bir sandalyedeki molekülleri sabit tutar; bir kasırganın nereye çarpacağını ve bir depremin ne zaman olacağını yönlendirir ve belirler. Deneyimlediğimiz her şeyin görünmez çerçevesidir. Ancak yaygın olarak anlaşılmayan şey, düşüncelerimiz ve kuantum gerçekliğinin birbiriyle çok yakından ilişkili olduğudur. Bilinç, kulağa inanılmaz gelse de, enerjiyi yönlendirir. Bunu bilmek büyük bir şeyi bilmektir.


Evrenin yasaları, onlardan faydalanabilmemiz için mükemmel bir şekilde düzenlenmiştir. Bizler bu yasalardan faydalanmak üzere tasarlandık ve bu şekilde yaratıldık. Bilincimizin anakartı olan beynimiz, nörolojik olarak bu yasalarla çalışmamıza yardımcı olacak şekilde programlanmıştır ve bize bunları sayısız yolla kullanma fırsatları sunar. Bizler başarı için tasarlandık. Başarı evrenin doğal bir parçasıdır, çünkü enerji ve bilinç yasaları birlikte başarılı bir şekilde çalışmasaydı, evren dağılırdı. 


Ve evrende işleyen yasalar yaşamlarımızda da işler, çünkü biz makrokozmosun bir mikrokozmosuyuz, minyatür bir evreniz. Galaksileri yöneten aynı yasalar tek tek insanları ve ulusları da yönetir, çünkü hepimiz bu gelişen evrenin bir parçasıyız ve ondan ayrılamayız. Bununla birlikte, evrenin yasaları, özellikle de bize ilk tanıtıldıklarında, her zaman kolayca anlaşılamaz. 


Gerçekliğimizle ilgili bazı kuantum gerçekleri o kadar inanılmaz görünür ki, kendimize ve içinde yaşadığımız dünyaya dair mevcut görüşümüzü sarsar, ancak bunlar en güncel bilimsel gerçekler tarafından desteklenir ve evrenle uyum içinde olmak istiyorsak kim olduğumuza dair anlayışımıza dahil edilmelidir. Gerçekliğimizin en temel bilimsel gerçeği, anlaşılması çok kolay bir kavramdır. Yaşamımızda deneyimlediğimiz her şey titreşen enerjiden oluşur. 


Sandalyeler, evler, insanlar, ağaçlar, okyanuslar, hatta kendi bedenimiz gibi gördüğümüz ve hissettiğimiz tüm fiziksel gerçeklik, duyularımıza katı görünmekle birlikte, enerjinin titreşimlerinden oluşur. Evrendeki her şey titreşen enerjiden oluşur. Her şey! Duygularımız, düşüncelerimiz, inançlarımız ve arzularımız da bu titreşen enerjiden oluşur. Bu, gerçekliğimizin ilk anlayışı olarak adlandırdığımız şeydir.


İkinci anlayış ise bilincin bu enerjiyi yönlendirdiğidir. Bilinç ve enerji birbiriyle ilişki içindedir. Dolayısıyla, bu iki basit bilimsel gerçekten yola çıkarak zihin gücüyle yapıcı bir şekilde çalışmaya başlamak için başlangıç noktasına sahibiz. Daha sonra, kuantum tekniklerini öğrenmeye ve uygulamaya başladığımızda, bu gerçekler üzerinde defalarca düşünecek, onları bilinçaltımıza kazıyacak ve orada yankılanan enerji kalıpları, kim olduğumuzun aktif ve dinamik parçaları haline geleceklerdir. 


Bu iki anlayış gelişen kuantum modelimizin kalıcı bir parçası haline gelecek; kendimiz için başarı inşa etmemizde bize yardımcı olacaklardır. Yine, her birimiz başarılı olmak üzere tasarlandık, kablolandık ve programlandık ve bunu her zaman hatırlamalıyız. Evrenin yasaları başarıyı kolaylaştırmak üzere tasarlanmıştır ve her birimiz bu yasaları kendimize özgü bir şekilde uygulamaya teşvik ediliyoruz. Bizim başarılarımız sayesinde evren kendini yapıcı bir şekilde ifade eder.


Kuantum yasalarıyla çalışarak enerjiyle olan birliğimizi keşfederiz. Bunu yapmak enerjiyle çalışmanın tamamen farklı bir yolunu açar ve düşüncelerimizle enerjiyi kolayca yönlendirebileceğimizi keşfederiz. Çoğumuz bunu nasıl yapacağımız konusunda hiçbir fikre sahip değiliz. Bu ne okulda öğretilir ne de yaygın bir bilgidir. Aslında, kendimize karşı dürüst olursak, çoğumuz düşüncelerimizin aslında en son düşündüğümüz şey olduğunu itiraf ederiz. 


Uyanık olduğumuz saatlerde düşünce süreçlerimize pek dikkat etmeyiz: zihnin nasıl hareket ettiğine, nelerden korktuğuna, nelere kulak verdiğine, kendi kendine ne söylediğine, neleri bir kenara ittiğine. Çoğunlukla nasıl düşündüğümüze çok az dikkat ederek yemek yer, sohbet eder, endişelenir, umut eder, plan yapar, alışveriş yapar, çalışır ve oynarız. Bu talihsiz bir durumdur, çünkü hayatımızdaki en önemli ve kuvetli güçlerden birini ihmal ediyoruz.


Zihin gücü bize düşüncelerimizi irade ve hayal gücüyle belirli bir amaca doğru nasıl yönlendireceğimizi öğretir. Hayatımızda olmasını istediğimiz şeyin imgelerini zihnimizde tutarak belirli bir enerjiyi titreştiririz. Bilinçte seçtiğimiz herhangi bir enerjiyi titreştirebiliriz ve bunu yaparken ağı öreriz. "Ağı örmek" konuşşmalarımız boyunca kullanacağım bir ifadedir ve enerji ağı olarak adlandıracağım kuantum enerji ağıyla etkileşime girdiğimiz anlamına gelir. 


Fizikçiler enerji ağına kuantum vakumu demektedirler ki bu yanlış bir isimlendirmedir. Kuantum vakumu aslında bir vakum değildir; her bir parçası muazzam miktarda enerji ve bilgi içerir. 'Enerji ağı' terimi zihne ağın özelliklerini hayal etmenin daha doğru bir yolunu verir ve aynı zamanda neyin mümkün olduğuna dair bir sembol görevi görür. Sembollerin kendi güçlerini taşıdıklarını öğreneceğiz, bu nedenle kuantum vakumuna bu şekilde atıfta bulunmak bizim yararımızadır.


Enerji ağı enerji ve bilgiyle doludur ve içinde sınırsız tezahür olanakları barındırır. Her birimiz istediğimiz zaman ağı örebiliriz ve bunu bilinçli bir şekilde, ne yaptığımızın tamamen farkında olarak yapabiliriz. Örneğin, düşüncelerimizi yaşamımızdaki başarılı sonuçlara odakladığımızda, ağı örerek bu olayların gerçekleşme olasılığını artırmış oluruz. 


Evrendeki her şeyin, bilim insanlarının enerji imzası olarak adlandırdığı kendine özgü bir titreşimi vardır ve bu titreşimi günlük uygulamalarla tutarlı bir şekilde aktive ettiğimizde, bu enerji, bu koşulları bize çekecek şekilde ağı örecektir. En temel ifadeyle, neye odaklanırsak onu çekeriz. Elbette bu basit açıklamadan daha fazlası var ve dilediğimiz ve umut ettiğimiz her şeyi sadece düşünerek elde edebileceğimiz izlenimini vermek istemiyorum, ancak bu, enerji ağı ile kendi bilincimiz arasında var olan benzersiz ilişkiyi anlamanın başlangıç noktasıdır. 


Düşüncelerimiz yaşamımızdaki en kuvvetli güçlerdir. Düşüncelerle kuantum yollarla çalışmayı öğrenmek - basit pozitif düşüncenin ötesinde - bizim için yepyeni bir güç ve fırsat yaşamı uyandırır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.