Maddenin Ardındaki Hakikat / Frekanslar Hakkında Her Şey 14
Epifiz bezi ile ilgili daha önce çok defa duyduğun ya da bir çok yerde zaten bulabileceğin bilgiler ile vaktini çok çalmak istemiyorum. Çam kozalağı şeklinde olması, tarihin çeşitli dönemlerinde bir çok kültürde çam kozalağı ile simgelenmiş olması vesaire...
Benim sana sormak istediğim şey şu: Bir şeyin var olduğuna nasıl karar veriyorsun?
Bu karar en kesin tavırla şahitlik ederek oluyor. Ve bu şahit olma durumunu duyularımız ile tasdik ediyoruz. Şimdi başlayalım o zaman, sırayla:
Eline herhangi bir nesne aldığında, fincan ya da telefonun olsun mesela, bunun var olduğuna kesin olarak eminsin değil mi? Çünkü elinde tutabiliyor, dokunabiliyor ve ağırlığını, dokusunu, sıcaklığını deneyimleyebiliyorsun ve diyorsun ki: fincan var. Süper, devam edelim.
Peki bu fincan senin masanda değil ama karşı masada olsaydı, senden biraz uzak, dokunamayacağın kadar uzakta. Var diyebilir miydin? Gözünle gördüğün için, çok rahat bir biçimde var diyebilirdin.
Şahitlik dediğimiz kabul mekanizması en çok doğrudan bir çok özellikleri ile dokunabildiğimiz ve deneyimleyebildiğimiz seviyede çalışıyor ama bir nesneyi görebiliyor olmamız da onun var olduğuna ispat olabiliyor.
Şimdi de gözlerini kapatalım, fincanı ağzına götürelim. Dudakların ve dilin ile fincana dokunduğunda, az ya da çok onun tadını bildiğin için bir yemek gibi olmasa da onun fincan olduğunu bilebilirsin değil mi? Hele hele senin kendi fincanın ise tanıdık olduğu için bundan emin bile olabilirsin.
Çok daha fazla uzatmaya gerek yok. Aynı şekilde kokusundan ve kırılma ya da sürtünme sesini duyarak da şahitliğin gerçekleşebilir ve o nesnenin varlığına ispat sayabilirsin.
Buraya kadar madde dediğimiz şeyin varlığını beş duyu organımız ile nasıl ispat ve kabul ettiğimizi anlatmak istedim. Somut diye tabir ettiğimiz şeylerin varlığı konusunda hepimiz hem fikiriz zaten.
Peki işi biraz sulandıralım :). Sulandırmaktan kastım, seyreltelim. Işık diye bir şey var mı mesela? Diyeceksin ki: var. Evet, doğrudur: var. Ama ışık somut bir şey değil fakat başka somut nesnelerin üzerindeki haliyle onu deneyimleyebildiğin için var diyebiliyorsun. Buradan hareketle ses diye bir şey var mı desem? Evet, doğrudur: var. Yine başka nesnelerin üzerindeki halleri ile duyabildiğin için var diyebiliyorsun.
O zaman diyebiliriz ki, madde olmasa bile, somut olmasa dahi deneyimleyebildiğimiz şey var diyebiliyoruz. Buraya kadar bir sorun yok ise, şunu sorabilir miyim: Üzüntü diye bir şey var mı? Ya da mutluluk, neşe, acı, korku? Var değil mi? Bunlar duygu dediğimiz şeyler ve tabii ki duygularımız var. Çok şükür ki var :). Peki bunlar nerede? Fincan örneğinde olduğu gibi duygulara nasıl şahitlik edebilirim?
Biraz daha devam edelim: yargılama, karar verme, vaz geçme, fark etme, hesaplama, karşılaştırma gibi şeyler var mı? Aslında bu soruyu sorarken bile her ikimizde bunların var olduğunu ispatlamış olduk, çünkü bunlar düşüncelerimiz dediğimiz şeyler. Ve düşüncelerimiz olmasaydı zaten ne bu soruyu ben sorabilirdim ne de sen beni anlayabilirdin. Peki düşünceler nerede? Fincan örneğinde olduğu gibi düşüncelere nasıl şahitlik edebilirim?
Ve, son olarak; iyi, kötü, çirkin, güzel, hoş, nahoş... Bunlar var mı? E, tabii ki var bunlar olmadan yaşayamayız çünkü bunlar bizim anlam dediğimiz şeyler. Peki anlamlar nerede? Fincan örneğinde olduğu gibi anlamlara nasıl şahitlik edebilirim?
Tam bu noktada artık bir şeylerin kafanda cızırdamaya başladığını tahmin eve ümit ediyorum. Çok uzatmadan konuyu bağlayalım. Şunu mutlaka duymuşsundur: Evrenin çok küçük bir kısmı fiziksel maddeden oluşurken çok büyük bir kısmı boşluktur. Bu mikrokozmosta atom altına kadar indiğinde de böyledir makrokozmosta galaksiler ötesine gittiğinde de böyledir. Ve bu boşluğun boşluk olmadığını, olamayacağını, Einstein'e göre esir madde, başka tabirlerde anti-madde, karanlık madde gibi bir şey ile dolu olması gerektiğini...
Seninle olan konuşmalarımızda kuantum alan dediğimiz bu alanın bu şekilde bir doluluk içerdiğini ve evrendeki tüm iletişimin ve etkileşimin bu alan sayesinde olduğuna değinmiştik. Şunu düşünüyorum ben ister istemez: Acaba bu alan, bu esir ya da karanlık madde, duygu, düşünce ve anlamlar olabilir mi? Çünkü duygu, düşünce anlamların da evrende hiç kaybolmadığına dair, duyguların ve düşüncelerin evrende dolaştığına dair bir çok araştırma ve kanıt mevcut.
Filozofların ideler dünyası, tasavvufun mana alemi, maddenin ardındaki hakikat dedikleri şeyin tam da içinde yaşıyor olabilir miyiz? Buna evet demekten başka bir seçenek düşünemiyorum çünkü duygu, düşünce ve anlamların yoğunluğu içinde yaşadığımız ve tüm iletişimimizi duygu, düşünce ve anlamlar ile sağladığımız tecrübe ile sabit değil mi?
Peki bu varlık bolluğunda, aynı fincana şahitlik edebildiğim gibi, ona dokunup, görüp, tadıp, koklayabildiğim gibi, duygu, düşünce ve anlamlara nasıl şahitlik edebilirim. Bunların hepsinin varlığına eminsem onlara şahitlik edebileceğim bir organ olmalı sanki. Somut maddeler için bedenimin gözleri, kulakları, dili, burnu ve elleri var. Soyut alem için ruhumun gözü, kulağı nedir?
Evet :)... Yeterince kafa açabildiğimi düşünüyorum :). Epifiz bezinin ne olduğunu iyi anlamanı istedim. Çeşitli halüsinasyonlar görmeni sağlayan, şunu içince seni uçuran, bunu tütsüleyince aklını kaçıran bir şey değil. Öyle şeylerden hiç bahsetmeyeceğim zaten. Konuyu iyice anladın sanırım.
Yarın epifiz bezini nasıl canlandırabiliriz ona devam edelim.