Onu Yeme Bunu İçme Ne Yapalım / Frekanslar Hakkında Her Şey 22
Onu yeme, bunu yeme... Bu aralar benden çok sıkıldığını biliyorum :).
Bugüne kadar saydıklarımızın dışındaki bütün sebze meyveyi yiyebilirsin. Hele hele allı, morlu, sarılı, pembeli... Yemişli meyve ve sebzeler candır can.
Tahıllar, un yapmadığın sürece, seni en iyi besleyecek gıdalardır.
Bakliyat, serbest...
Kuruyemiş, çekirdekler, tohumlar ve bunların doğal yağları... Her biri ayrı şifa kaynağı.
Bak yiyebileceklerinden de bahsettim işte. Aslında yeme diye saydıklarım yiyebileceklerinin yanında çok ama çok az.
Peki arkadaş, bu yeme dediklerim neden bu kadar sorun oluyor yahu? Çünkü ne üretiyorlarsa yeme dediklerimden üretiyorlar.
Her şey unlu, her şey şekerli, her şeye o monosodyum glutomat denilen melanetten katıyorlar.
Yoğurt neden tü-kaka diye merak ediyorsun çünkü bakteri makteri iyi olması lazım diye düşünüyorsun ama içinde en az %3 şeker var. Ama köyde yoğurt yaptıkları zaman hafif ekşimsi bir şey olmuyor muydu?
Bir de o yoğurt senin yoğurdun değil. Sen doğum esnasında annenin vajinasından geçerken 2000 civarı bakteri ile tanışıyorsun. O bakteriler annenin, anneannenin, onun da annesinin, onun da annesinin yetiştiği bu topraklarda yüzyıllardır birlikte yaşamaya alıştığı, bu toprakta bir olduğu bakteriler. Yani annenin doğum yolu senin toprağının bir numunesi. Sen de onlar ile yaşayacağın için doğarken tanışıyorsun. İşte yoğurt bu toprağın yoğurdu olsa sana çok faydalı olabilir, çünkü o da senin toprağındır. Ama o şekerli şey, bilmem nereden gelen fabrika mayası ile üretiliyor. Seninle bir alakası yok.
Yiyebileceklerin çok ama çok fazla ama sana reklamı yapılan, senin aklına sokulan, sana özendirilen, burada hiç kinaye yapmıyorum, sana zorla satılan her şey ertesi gün tekrar istemene uygun ürünler. Bir daha isteyeceğin, tekrar canının çekeceği ürünler. Kurutulmuş domatesi bugün yesen yarın tekrar canın çekmez, ama ketçap çeker. Bolca şeker bolca çin tuzu var çünkü. Sen hiç haşlanmış patatesi öven bir yayın gördün mü? Halbuki çok doyurucudur... Ama her yer cips... kendini iyi hissettiren cips, seni özgür kılan cips, seni heyecandan havalara uçuran cips, seni havalı, yo pardon, "cool" yapan cips. "Cool" olmaya bu kadar hevesli varken ben de tuttum "kul" olmayı anlatmaya çalışıyorum işte. Delilik zor iş... Bu dediklerimi reklamlarda göremezsin. Çünkü sen insan değil; piyasasın, hedef kitlesin, pazarsın... Onların gözünde...
E, ama ben sana başından beri yol arkadaşım diyorum, biriciksin diyorum, bize biz lazım diyorum. Nasıl diyeyim ki "ne istersen ye" nasıl es geçeyim ki bunları. Bize biz lazım ama bizi bize bırakmıyorlar.
Ben vegan değilim, denedim ama beceremedim, çok zor. Ama vegan arkadaşlarım var ve veganları da onları dinlemeyi de çok severim. Vegan demek sevgi topu demek, her canlıyı seven, can aşığı demek. Ama ne yaptırıyorlar, vegan olmayan bütün can dostlarıma "veganlık bir projedir, insan doğasına aykırıdır, olmaz öyle şey" dedirtiyorlar. Vegan dostlarıma da diğerleri için "et yemek vahşettir, et yiyen canidir" dedirtiyorlar.
Ömrümün bir bölümünü vejetaryen olarak geçirdim. Beslenme açısından en rahat olduğum dönemdi. Hiç pişman değilim. Ama ne dedirtiyorlar: "et yemeyenin kafası çalışmaz, saman beyinli olur, mal olur"... Vejetaryen olduğum dönemde iki günde bir kitap bitirdiğimi ve bunu bir sene boyunca aksatmadan devam ettirdiğimi hatırlıyorum. Baya baya kafam da çalışıyordu yani. Onların "mal"ı olmaktan uzaklaştığında seni "mal" ilan etmeleri çok doğal, buna hiç şaşırma.
Şimdi az da olsa et tüketiyorum. Minimuma çok yakın ki doğrusunun bu olduğuna inanıyorum ama ne veganları ne vejetaryenleri kötüleyemem. Ne var bazımız insan doğasına aykırı olsun, bazımız seçici olsun, bazımız makul ölçüde hizmetine sunulandan faydalansın, döngüye katkı sağlasın.
Bu gibi hassasiyetlere sahip olan tüm canlar birer kıymettir. Hassasiyetlerimize olan sevgimiz ile bizi birbirimize kırdırmalarına izin verme n'olur? Her şeyimizle bizi düşman ede ede hepsi semirdi, sözde güç sahibi oldu. Bari kalplerimizi birbirimize silah yapmalarına izin verme. Sevgi bizim en büyük silahımız ama birbirimize doğrultmamıza izin verme. Onlardan kurtulmak için sevgiden daha büyük bir şeyimiz yok.
Ben süt içme dediğimde kızıyorsun bazen bana. Her gün süt içmek nedir? Bu kadar insan her gün süt içebilir mi? ve süt nasıl üretilir? Sen de ilk doğduğunda annenden süt içtin değil mi? Çünkü annen hamileliği boyunca memelerinde süt biriktirdi ve senin için sütü vardı. Süt bu demek, annenin çocuğu için hazırladığı besin. Hiçbir memeli hamile olmadığı dönemde süt üretmez. O inekler, sırf süt verebilsinler diye hamile bırakılıyor, bir veterinerin vulvasından soktuğu kolu ile. Bir karşı cinsi ile ilişkiye girdiği için değil. Ve daha çok süt versin diye normalde yememesi gereken şeyler ile besleniyorlar. Yavrusu doğduğunda annesinden, olması gerekenden çok daha erken vakitte ayrılıyor, sütü sana satılabilsin diye... Ve sen, süt diye, bir kadının onursuzca tecavüze uğramasını, bir anne adayının ağrısını, bir annenin evlat, bir evladın anne hasretini içiyorsun. Sonra da şifadır diyorsun.
Et bir canlının ölmüş organizmasıdır. Dolayısı ile o canlının doğup, büyüyüp, olgunlaşıp, yavrulayıp, yetişkin olması gerekecek kadar bir süre geçmesi gerekir ki artık et olabilsin. Bu da çok uzun bir süreçtir ve doğal olsaydı eğer sen her gün et yiyemezdin. Çünkü bu süreleri beklemen gerektiğinde bu kadar çok et bulamazdın. Ama besi hayvanlarında bu süre çok kısa. Ve özellikle tavuklarda, bu süre sadece 45 gün. Doğuyor, büyüyor, kesiliyor. Sadece 45 gün. Folluk yani ana kucağı yok, suni kuluçka makinesi var. Bebek, çocuk yani civciv olmak yok, binlercesi bir arada, tepe lambasında, gece yok sürekli tepe lambasında beslenmek ve hemen büyümeye başlamak var. Taş yok, doğa yok, güneş görmek yok, solucan bulmak yok. Yem, yem, yem... Gençlik, ergenlik, bir horozdan kaçmak, yumurtlamak, kadın olmak, anne olmak yok. Yem, yem, yem... Yaşlanmak da yok. Çok şişmek var, kendi dışkısında uyumak var, istemeden şişmanlamak, çok kilo almaktan bacakları kırılmak, aşırı kilodan ölmüş ve kokmaya başlamış hem cinsleri arasında beklemek var. İşte sen tavuk diye, yaşanmamış bir çocukluk, görülmemiş bir gece, hiç bitmeyen bir kas ağrısı, kırılan bacakların acısı ve hiç tasavvur edemeyeceğin kadar üzüntü yiyorsun. Sonra protein ihtiyacım var diyorsun.
Şimdi anladın mı hayvansal gıdalar neden senin frekansını düşürüyor?
Gördüğün gibi bu yeme içme konusunu deştikçe daha beteri ile karşılaşmaktan başka bir şey olmuyor. Artık yarın bu konuyu bitirelim istiyorum.
Senden istediğim tek bir şey var: Canın ne isterse ye ama içinde sevgi olmayan bir şey yeme. Kimsenin seni bir diğerine düşman etmesine izin verme. Birazcık uyanmaya başladığımızda bizi sevgimiz ile ayırmalarına izin verme. Herkesin kalbi yumruğu kadar, birbirimize vurdurmalarına izin verme. Bize biz lazım, aksini diyene kulak verme.