Header Ads

İşte Şimdi Bütünün Hayrına Oldu / Frekanslar Hakkında Her Şey 23


En üzgün insanlar filozoflardır denir, belki duymuşsundur. Düşünür, bulur, bilir ama bunu anlatamaz ise öyle midesine oturur insanın. Anlatır da anlaşılamaz ise daha da fena. Bunları geçtim, kendi de yapamazsa çok daha fena... :).

Ruhsal gelişim yolculuğunda beni en çok zorlayan kısım bu yeme içme konusu oldu. Seninle konuştuğumuz bu konuları öğrenmek, hayret etmek, çok heyecan verici belki ama sorun bundan sonra başlıyor. Nasıl yapacağım?

Tibet'te bir tapınakta, Avrupa'da bir manastırda ya da Anadolu'da bir dergahta yaşamıyorum. Bunlardan vazgeçtiğimde yerine ne koyacağım, neyi neyle ve nasıl değiştireceğim. Bir de bu saatler de bana yetmiyor, ekstra uygulamalar için nereden vakit bulacağım? 

Sabahları ılık suya bal, sirke, limon... Söylemesi kolay da canım benim, organik sirke olacak diyorsun, e hadi o bir nebze, düzgün bir bal kaç para biliyor musun? Daha geçim derdini çözememişiz, ayakta zor duruyoruz, sen uçmaktan bahsediyorsun. O biraz dursun... 

Evet, en önemlisi kafein diyeti. Tamam kolayı bırakalım, onun yerine sade gazoz mu içelim? Hayır, onda da var istemediğimiz şeyden, demek ki onun yerine bir şey koyamıyoruz, su içelim. Ama şu kahve... Olmaz yani, kafeinsiz kahve içelim o zaman. Kafeinsiz ise bunun adı neden kahve? Bir de, e, aynı markanın kafeinsiz kahvesini alınca kafeinli kahvenin üretiminde de benim payım olmayacak mı? Ben hala kafein sektörüne hizmet ediyorum. Hani, nerede kaldı bütünün hayrı? Şu kahve işine bir çözüm bulana kadar o da biraz daha dursun.

Ekmek... Bak buna çözüm bulmak kolay. Binbir çeşit ekmek var. Çavdarlısı, kepeklisi, tam buğdaylısı, bol tahıllısı, glutensizi... Glutensiz varsa, diğerleri glutenli demektir, onları bi' eleyelim. Glutensiz de maşaAllah glutensiz olduğu kadar insafsız da. Fiyatlara bak. Ayrıca yine bütünün hayrına bir durum yok. Ben falanlı filanlı ekmek alacağım, unlu mamul sektörüne tam destek...  Bir süre daha fırından alışveriş yapayım da bütünün hayrına olmasa da komşumuzdur, mahallenin hayrına olsun.

Soğan sarımsak konusunda ne yapacağız acaba? Derdin büyüğü bu, zira salata konusunda anlaşsak da soğansız yemek yapılmazmış, bir de bir sürü turşu yapmış, onları kim yiyecekmiş. Hakikaten çok güzel turşular var evde, onlar ne olacak? Hadi bunlar bizim evin halleri ama çerezdir, cipstir, baharattır, sostur, bunların hepsinde soğan sarımsak varmış ya. Soğansız yemek de yapılamıyormuş madem, bari turşular ziyan olmasın. Bu da biraz bekleyebilir.

Şeker.... Tamam bunu azaltacağım, alternatiflere bakarsam yine bütünün hayrına bir şey çıkmayacağı belli. ne yaparsam yapayım sektörün hayrına. Azalta azalta kurtulurum. Kurtulurum kurtulmasına da, her paketlenmiş ürünün içine neden şeker koydunuz ya? 

Kaldım ya burada, market rafları arasında. Çıkamıyorum. Bu meşhur marketin On bin birinci şubesinde kaldım. Çözüm de yok, yapacak bir şey de yok, umut da yok. 

:)... Evet, ben de tam senin yaşadığın gibi bir süreç yaşadım gördüğün üzere. Bu işin net bir kurtuluşu yok. Eğer ki izole bir hayat sürmüyor, köyde, dağda, adada yaşamıyorsan marketten çıkış yok. 

Ama asıl sorun şurada. Benim çocukluğumda, bırak bir bakkalın karşı kaldırımına ya da sokağına açmayı, aynı mahalleye dahi yeni bir bakkal açılamazdı. Çünkü böyle bir şey olduğunda ikisinden birisi geçinecek parayı kazanamazdı. Böylesine bir tüketim deliliği, böylesine lüzumsuz bir çeşitlilik yoktu. Şimdi ülkedeki ilçe sayısı binden az, mahalle sayısı otuz bin civarı ama sadece tek bir market zincirinin on bin şubesi var. Pardon on bin bir :)... Sadece zincir market sayısı kırk bin civarı. yerel marketleri, bakkalları, büfeleri saymıyorum bile. Nasıl bir kuşatmadır, nasıl adaletsiz ve orantısız bir güç mücadelesidir.

Neden? Hiç durmadan tüketiyoruz çünkü. Benim çocukluğumda hiç kimsenin aç kaldığını hatırlamıyorum. Bütün bu gereksiz yiyeceklerin hiçbirisi yoktu ama hiçbirinin eksikliği de yoktu. Çünkü bu ürünlerin hiçbiri ihtiyaç değil, sadece gözümüze soka soka alıştırıldığımız, sanki bir gereksinimmiş gibi hipnotik reklam sloganları ile hayatımıza zorla sokulmuş şeyler. Ve dediğim gibi mücadele edemeyeceğimiz kadar büyüdüler.

Peki böyle bir durumda ne yapmalı diye düşündüm, düşündüm, taşındım, kaşındım, kafa yordum ve rahatsızlık seviyesine gelene kadar kendimi zorladım. her yediğim öğüne lanet ede ede davul gibi de kilo aldım ama sonuç şu ki, çare yok. Bununla baş edemezsin. En azından ben edemedim. Pes ettim yani... :). Pes etmedim tabii ki.

Şahane bir çözüm buldum :). Yemiyorum. Evet çok net, ben davul olacağıma Allah sizi davul etsin, yemiyorum. Kendimi yeme içme işinden özgürleştirdim. Akşam yemeğine kadar su dışında hiçbir şey yemiyorum da içmiyorum da. Machiavelli gelsin benden öğrensin radikal çözüm neymiş. Zorunda mıyım, yemiyorum.

Bulduğum çözüm bu oldu gerçekten. Artık tüketim toplumunun bir parçası olmadığım için çok huzurluydum. Gün içerisinde yeme içme ile alakalı bir eylemim kalmadı. İlk başlarda çok zor oldu, sürekli elimin altında bir şeyler aradım, karnım kazınmayı bırak, sırtımdan çıkacak sandım. Sadece on gün sürdü. Ara sıra yoklasa da bir yaşam tarzı haline gelince tüm sorun ortadan kalktı.

Şimdi hiç bir sorun yoktu. Yeme içme eylemini ortadan kaldırdım, akşam evde ne yemek varsa ondan bir tabak yiyorum, ekmeksiz. Tatlı mı yapılmış, ne var ondan da yiyorum. Gündüz şekerin hiçbir zerresi girmemiş vücuda, bol bol su içilmiş, bir kase tatlı benim karaciğerime vız gelir tırıs gider. Misafir gelmiş, kahve mi yapılacak, ben de bir orta alayım. Kafeinin ne olduğunu unuttu bedenim, sabah hiçbir eser kalmayacak, zaten umurunda bile olmayacak. Rahatım. Kilo hesabı kalori cetveli, hiçbir şeye gerek yok. 

Bunu beceren adam sigarayı bırakmaz mi, bıraktım. Para bitmiyor, harcamıyorum ki. Benim param ile semiren gereksiz gıda sektörüne gitmeyen param bal almaya da, kuruyemiş almaya da, kitap almaya da yetiyor. Zaten başka bir şeye de para harcanmıyormuş neredeyse.

Zamandan tasarruf cabası. Her gece kalktığımda acele edecek hiçbir şey yok. Çünkü işe gitmeden önce kahvaltıyı yetiştirme sıkıntım yok. Ne istersem yapıyorum, kitabımı da okuyabiliyorum. Yolda uykum gelmiyor yolda da kitap okuyabiliyorum. 2019 yılında, 183 kitap okumuşum, bu senekileri saymadım. Seninle çok lafa daldık, biraz daha az olabilir. Ama her şey için vaktim var. 

Ve artık gelirimin onda birini ayırabiliyorum rahatça. Bunu biriktiriyorum, ay sonunda biriken miktarı 30 güne bölüyor, her gece bir hayır kurumuna, sağlık kampanyasına, ihtiyaç sahiplerine yardım eden organizasyonların binlerce ilanından birine bağışlıyorum. Böylece hiçbir günüm bir önceki ile aynı olmuyor. Her güneş doğduğunda bu dünyadaki ışık ve iyilikte benim de bir payım var artık. Bisküvinin hayrına değil bütünün hayrına oldu işte şimdi. 

Ve çiçek gibiyim, bomba gibiyim, şahaneyim. O fotoğrafta gördüğün gibi ağzı kulaklarında biriyim. 

Biliyorum çok zor görünüyor ama imkansız değil. Ve tam bir özgürlük... Bu konuda başını çok ağrıttım biliyorum ama tüm mucizeler böyle başladı. Hem maddi hem manevi... Böyle söyleyince kıtlık bilinci mi oluşturuyorsun diye soranlar oluyor, tek derdim "birlik" bilinci. Artık Samadhi mi dersin, nirvana mı dersin, unity mi dersin, fena mı dersin... Oraya doğru adım adım ilerleyebildiğimi tecrübe ederek -burada sana yaşadıklarımı anlatacak halim yok, konu ben değilim yolun kendisi- görüyorum, biliyorum, güveniyorum. 

Yapabilirsen, başarabilirsen en büyük duayı bu konuda edeceksin bana. Bundan sonrası sende. Yeme içme konusunu kapattık. Sıra geldi kokuya... 

Yarın meşhur gül yağı konusuna bakalım, asıl en önemli konular sonra...

Blogger tarafından desteklenmektedir.