Header Ads

Başarı Nedir Ne Değildir / Çekim Yasası Hakkında Her Şey 03


Çekim yasası ile en çok ilişkilendirilen konu başarı ve başarılı olmak. Ve tabii ki başarılı olmayı kim istemez ki? Ama, ne yazık ki insanların en çok üzüldüğü nokta da bu başarı mevzusu.

Çünkü başarılı olmak zorunlu ya da bir değer ölçütü gibi gösterildiği, sürekli insanların gözüne gözüne başarılı insanlar sokulduğu için, bu bir saplatıya dönüşüyor. Sonrasında da başarıya bağımlı, paranoyak megalomanlar hem kendi hayatlarını hem de çevresindekilerini üzmekten, bir hüsran abidesi olmaktan haz alır hale geliyor.

Başarının ne olduğu konusundaki algı sapması ise başlı başına bir sorun ne yazık ki. Sadece çok para kazanabilenler, büyük takımlara liderlik edebilenler, dergilere gazetelere boy boy fotoğrafı çıkanlar ya da büyük kitlelere hitap edebilecek işler yapabilenler başarılı sayılırmış gibi bir durum var. 

Benim gözümde en başarılı insan: Eşim. Çünkü baktığımda saf altından bir hanım, kainat yürekli bir anne görüyorum karşımda. Bir de pırlanta gibi yetiştirdiği bir kız evlat...

Burası Anadolu, hemen her evde güzel eşler, pırlanta gibi evlatlar var. Çok şükür, kültür kelimesinin sözlük anlamı olacak kadar derin bir geçmişimiz olduğu için sadece özümüze sadık kalmamız bile bunu sağlamamıza yetiyor zaten. 

Bu saplantılı başarı tanımına baktığımzda, ortalama bir gelirle yıllarca öğretmenlik yapan adanmış bir eğitimci, kendisi ilkokul mezunu olsa da evlatlarına medeni olanaklar ve iyi bir gelecek fırsatı sağlayabilen bir işçi baba, binbir zahmetle ailesini bir arada tutarken istikballerine ön ayak olan bir yetim annesi, sadece kuru bir takdir nişanesi olurken, Steve Jobs bıdı bıdı bıdı... Zat-ı muhteremin gayet kalınca bir biyografisi mevcut kitapevlerinde. Alıp okuduğunda, az önce bahsettiğim örnek insanların yanında ne kadar da değer yargı seviyesi düşük bir adam olduğunu görebilirsin. Biyografisi kendisi hayattayken yazılıp, kendi onayı ile basıldığı için, bu dediklerimde herhangi bir ön yargı veya spekülasyon olmadığını da bilmeni isterim.

Önce kendi değerinin ne olduğunu bilmen çok önemli. Kaç yaşındaysan o kadar başarılısın zaten. Ben 40 yaşımdayım, bu yaşıma gelebilecek ve şu anda sahip olduğum aiem, dostlarım, bilgilerim, yol arkadaşlarım ve inancım kadar başarılıyım tabii ki. Ne Times Dergisi'ne kapak olan bilmem kim, ne de şu kadar meşhur olan bilmem kim, benim sahip olduklarımın tırnağı bile edemez. Ve bu dediklerim senin için de geçerli. Geldiğin, bulunduğun yere bak, sahip olduklarını gör ve söyle: Elhamdulillah...

Aksi takdirde, sana dayatılan başarının peşinde koşarsan, yaşam amacını bulamadan ölme riskin çok yüksek. İstediğin şeyleri yapamadan, didinip duracaksın ve ölüm yaklaştığında "keşke"ler solunum yolunu tıkayacak, yapamadıkların omuzlarına çökecek, iç huzurunu tadamadan ezilip, boğulacaksın.

Hayatındaki her şeyi sev. Çünkü bu senin hayatın, her şeyiyle sana özel. Mutluluğunun başka bir insana, başka bir zamana, mekana ya da kavrama bağlı olmasına, bağlı kılınmasına izin verme. Sen bu kadar ucuz değilsin. Tam tersine paha biçilecek bir şey değilsin ki birileri senin yaptığın şeyin ya da kişiliğinin değeri konusunda herhangi bir hüküm verebilsin. 

Sırf böylesine abuk subuk yaklaşımlardan ötürü bu ülkede bir süre işletmecilik, sonraki bir süre makine mühendisiği, sonraki bir süre bilgisayar mühendisliği, sonraki bir süre ise endüstri mühendisliği en yüksek puanla öğrenci alan ve sözde başarılı öğrenciler tarafından seçilmesi zorunluymuş gibi görülen bölümler oldu fakültelerde. Neden, çünkü popülerdi ve bu sebeple en çok tercih ediliyordu... En çok tercih ediliyordu çünkü popülerdi. Ve bu yüzden puanları da en yüksek bölümlerdi. Matematik, Fizik, Astronomi gibi ana bilim dalları, bilim insanı yetiştiren bölümler; edebiyat, sosyoloji, psikoloji gibi ana bilim dalları, yazar, şair, fikir insanı yetiştiren bölümler burun kıvrılan, düşük puanlı, son tercihlerken, özel sektör firmalarına eleman yetiştiren bölümler övünülen, yüksek puanlı, ilk tercihler oldu.  

Sen çoban olmak istiyorsan çoban ol, ama çobanlığını başkasına sorma, öyle iyi bir çoban ol, öyle aşkla yap ki çobanlığını başkalarının konuşması senin kavalının sesinden duyulmasın. Sen halı mı dokumak istiyorsun, doku ama kimseye sorma bu iş moda mı demode mi diye. Öyle bir doku, öylesine aşkla işlesin ki parmakların, tezgahının sesinden hiçbir trend sevicinin lakırdısı duyulmasın. 

Başarı kadar iç huzuru da senin doğuştan gelen hakların. Ama sana dayatılan bir biçimdeki başarı değil. İç huzurunu geliştirmeni ve artırmanı sağlayacak bir başarı. Neticesinde ne kadar uzun bir ağaç olduğun başarı kıyaslamasında seni bir yere taşımaz ama ne kadar büyük bir gölgen olduğu gerçek bir başarıdır. İmkanlarının çokluğu ve büyüklüğü senden başka ne kadar ruhu serinletebiliyorsa o kadar başarıdan söz edebiliriz. Aynı şekilde neşe, sevinç, mutluluk, sevgi de her birimizin doğuştan gelen hakları. Bunlara başkasının karar vermesine asla izin verme.

Başkalarının olmanı istediği gibi biri olduğunda başkalarının kurallarına göre yaşıyorsun demektir. Bu da yaşadığın hayat senin hayatın değil, gittiğin yol senin yolun değil demektir. Sonuç ise mutsuzluktan başka bir şey değildir. E, mutlu da olmayacaksan bunca yol niyedir, mutlu edemeyeceksen mutlu olmak nedir?

Öz değerin bir şeyleri ne kadar iyi yaptığın ile ilgili değil. Sen sensin, yaptığın şey değilsin. Bunu anlamak zorundasın. Özdeğerinin kıymetini bilir ve yeterince iç huzuruna sahip olursan, artık bir başkası tarafından yönetilmen, kontrol edilmen, manipüle edilmen imkansızdır. 

Huzur, kendine güven, kendinle barışık olmak, özgürlük ve iyi hissetmek, özellikle de iyi hissetmek, anahtar kelimeler, bunları asla unutma. Sen yaratıldığın ilk andan itibaren özel ve değerlisin. Bu başkalarının söylemesi ya da kazancının seviyesi ile ilgili bir durum değil. En başından beri var, senin has özelliğin. 

Asla unutmaman gereken ilk şey şu: Sen biriciksin ve her gün cevap vermen gereken tek bir kişi var, aynadaki.

Blogger tarafından desteklenmektedir.