Header Ads

Pamuk Eller Cebe :) / Çekim Yasası Hakkında Her Şey 11


Geldik verme konusunun en kolay kısmına :)... Para vermek... En kolay kısmı, çünkü ne ağzından bir laf çıkmasına gerek var, ne gidip bir şeyler dağıtmana gerek var, ne bir organizasyona, ne başka birine, ne de ekstra bir eyleme.

Bak tarif ediyorum: Elini cebine atıyorsun, parayı çıkarıyorsun ve uzatıyorsun... :)... Bu kadarcık basit. :)...

Evet, aslen para, istediklerimizi daha kolay gerçekleştirebilelim diye icat ettiğimiz bir araç iken nedense o olduğu için her şey daha zormuş gibi görünüyor. Çünkü araç olarak icat ettiğimiz para defalarca tür ve seviye değiştirerek artık amaç halini almış durumda. Artık herhangi bir şeyin değerinin karşılığı ya da sembolü değil de değerin ta kendisi olmuş durumda. Neyse, bunlar başka bir konuşmanın konusu...

Ama şu iki hususu iyi anlamanı istiyorum. Elma istiyorsan elma dikmen gerek, armut istiyorsan armut dikmen gerek... O halde para istiyorsan da para dikmen gerek. Ama bu para toprağa dikilmiyor ne yazık ki :). Parayı hayatın içinde bir yerlere dikmelisin ki bereketiyle geri dönsün. Ve dün karpuz çekirdeği konusunda anlattığım gibi, sevgiyle ve isteyerek. 

İkinci olarak şu çok net ki, kendin için istediğin bir şeyi başkası için istemiyorsan, isteyemiyorsan pek bir şey beklemeni tavsiye etmem. Ve kendinde olmasını ya da artmasını istediğin şeyi bir başkasına veremiyorsan... İş bulmak mı istiyorsun?: Başka birinin iş bulmasına yardım et ya da vesile ol. Sevilmek mi istiyorsun?: Diğer insanlara ve canlılığa sevgini ver. İlgi, alaka ve takdir mi görmek istiyorsun?: Çevrendekilere ilgini ve takdirini bildir. Bu kadar basit aslında. Sen verdikten sonrası senin işin değil, sadece gelmesini bekle.

Para verme konusunda zorlanabiliyor olmak ne yazık ki doğal. Tüm hayatımızı o yönetiyor dudumda ve imkanlarımızın genişliğinin simgesi olan para aynı zamanda özgürlüğümüzün çapını da belirliyor. Bu konuda kimseyi yargılamaya ya da beylik laflar edip ahkam kesmeye gerek yok.

Bu konuda başlayabileceğimiz en kolay pratik hediyeleşmek. İlk olarak bizim çocukluğumuzda çok yaygın olan ama nedense eskisi kadar sık hatırlanmayan bir adet ile başlayabilirsin: "Eli boş gitmemek." Evet, eskiden ev ziyaretlerine ya da seyrek yapılan ziyaretlere eli boş gidilmezdi, şimdi... zaten ev ziyaretine de pek gidilmiyor :). Neyse, bu en az sıklıkla yapabileceğin bir hediyeleşme olacağı için bunu bir kenara yazalım ve hiç aksatmayalım.

Bu alışkanlığı geri kazandığında artık günlük görüştüğün insanlara küçük hediyeler alabilmeye başlayabilirsin. Çok ufak şeyler, gönül almalık ve belki de hemen tüketmelik şeyler dahi olabilir. Önemli olan cebindeki paradan akışın içerisine bir miktar dahil edip akıntıyı hızlandırmak ve kuvvetlendirmek. Bu küçük hediyelerde önce "bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?" der gibi bir şaşkınlıkla karşılaşacaksın, ama sonrasında aldığın teşekkür ve sevgi ile sen de çok mutlu olacaksın. Ve muhtemelen bu, senden çevrendeki diğer insanlara da bulaşan bir güzellik olacak.

Sonrasında artık kumbara aşamasına geçebilirsin. Önce cebindeki madeni paraları her akşam üzerini değiştirmeden biriktirmeye başlayabilirsin. Bunu başarabildiğini gördüğünde artık madeni paranın dışında cebindeki en küçük kağıt paralardan da ayırmaya başlayabilirsin o kumbaraya. Bu kumbara mümkünse çok büyük olmasın ki geç dolmasın. Dolduğunda ise hemen bulunduğun mahallenin muhtarını arayıp, yaşadığın yerdeki ihtiyaç sahiplerine verilmek üzere bağış yapmak istediğini açıklayabilirsin. Bunu her kumbara dolduğunda yapacaksın ama dikkat edilmesi gereken nokta şu ki, ihtiyaç sahipleri seni bilmeyecek. Belki çocukları için bir iki ufak kıyafet belki de ödeyemedikleri bir fatura olacak bu küçük girişimin ama oluşturduğu sevgi ve mutluluk bu saydıklarım kadar küçük olmayacak. Ve emin ol ki sana dönüşleri de hiç küçük olmayacak.

E, artık alıştın madem ki vermeye gelelim son aşamaya: "Gelirinin yüzde onu." Her kazandığının onda birini, ama kazanır kazanmaz, bağış için ayıracaksın. Yani önce ihtiyaçları çıkarıp sonra kalanın yüzde onu değil. Önce yüzde onu ayırıp kalan ile ihtiyaçlarını gidereceksin. Bu fazla gelebilir belki kulağına, ama klasik örneği vereyim: "İş yerinden aldığın ücret yüzde on eksilse o işi bırakmayacağını ya da o yüzde onluk kısmı düşürüp kaybetsen o ay aç kalmayacağını ikimizde biliyoruz." Ya da daha anlaşılır bir örnek vereyim. Evinde bir buzdolabın var. Şimdi sana sorsam kazandığın para ile ancak geçinebiliyorsun, artıracak bir durumun da yoktur eminim. Ama o buzdolabı şu anda bozulsa hemen yaptırmak zorundasın, bunun ücretini de ödeyeceksin haliyle. Ve o ücret planlarında olmayan bir ödeme olsa da bu ayı bir şekilde geçireceksin. Demek ki bir miktar ayırma şansın varmış. Hepimizin var. Seçimi sen yapacaksın, hangisi daha değerli: "Buzdolabın mı yoksa seninle aynı mahallede yaşayan bir yetim mi?"

Bu aşamaya da gelebildiysen geri zaten çorap söküğü gibi gelecektir. Çünkü verdiğinden fazlası sana geri dönmeye başlar ve dolayısı ile sen de çok daha fazla verebilirsin. Bu nokta da dikkat etmen gereken iki önemli nokta var. Birinci sana gelen hiçbir ikramı geri çevirme, bu tevhide aykırıdır. Gelen her ne ise ve her ne miktarda olursa olsun, veriyor görünen kişiden değil Allah'tandır. Bunu bil ve nezaketsizlik yapma sakın. Teşekkür et, kabul et. İkincisi, asla eksilir düşüncesi ile verme. Verdiğin borç Allah'adır, ve tabii ki mutlaka, tabii ki şüphesiz, tabii ki kesinlikle hediyeleri ile birlikte sana geri ödenecektir.

Bunun ile ilgili dinlediğim çok güzel bir rivayet var: 

Hz. Musa döneminde, biri gelip rica etmiş, demiş ki: "Senin Rabb'in ile görüştüğünü biliyorum. Ona lütfen söyle ki, ben bu fakirlikten bıktım. Artık böyle yaşayamıyorum, bana zenginlik versin." Hz. Musa'da bunu bildirmiş. Canım Allah'ım cevap vermiş: "O kulumun Levh-i mahfuzunda ömrünün son on yılında büyük bir bolluk ve bereket görünüyor. Ama daha bir on yıl daha böyle sabretmeli ki o on yıla kavuşsun." Ama adam bunu kabul etmek istememiş. O kadar bekleyemeyeceğini dile getirmiş. Bunun üzerine ömrü on yıl kısalmak üzere bolluk ve bereket dönemi başlamış. Umulanın tersine, bu adam bolluk içinde yaşamaya başladığında ne kadar cömert olduğunu göstermiş. Her isteyene, her gözünün gördüğü, her elinin uzandığına yardım etmiş. Hz. Musa da yıllar boyu bu adamın kimseyi geri çevirmemesini, cömertlikte sınır tanımayışını büyük bir sevinç ile izlemiş. Fakat onuncu yılın sonu yaklaştığında artık adamın ömrünün de sonunda geldiğini bilen Hz. Musa, bu cömert adam için üzülmeye başlamış. Lakin onuncu yıl bitmesine rağmen, ne adam ölmüş, ne içinde bulunduğu bolluk ve bereket sonlanmış. Bu durumu Rabb'ine soran Hz. Musa'ya cevap gelmiş: "O kulumun cömertlikte benimle yarışabileceğini mi sandın Ya Musa, kimsenin beni geçebileceği mi varmış? Levh-i Mahfuz da benim, kuralı koyan da benim, istediğim gibi bozacak ve yeniden yazacak olan da benim. Ona otuz yıl daha ömür ve bir o kadar daha bereket ekledim." 

Rakibini iyi seç yol arkadaşım. Bile bile de olsa, göz göre göre de olsa, hiçbir şansın olmasa da bundan daha fazla sevineceğin, daha çok memnun olacağın bir mağlubiyet yaşayamazsın.

Çünkü, her şeyde olduğu gibi, kazananların en güzeli ve en yücesi, yine ve şüphesiz, güç, üstünlük, kudret ve mülkün tek sahibi, Galip olan Allah'tır. 

Blogger tarafından desteklenmektedir.