Header Ads

Derdime Derman Arar idim, Dermanım Derdim imiş / Çekim Yasası Hakkında Her Şey 14


Yaratılışın kusursuzluğu dahilinde, kainatın matematiği de mükemmel çalışır.  Hesap işleri aksamaz, şaşmaz. Ve tam da bu sebepten "hiçbir borç ödenmeden bitmez."

Şu durumda karma borçlarından kurtulmak gibi bir durum söz konusu değil. Öyle ya da böyle ödenecek. Bunu kabul etmen önemli, aksi takdirde hayatındaki olumsuzluklara yaklaşımını değiştiremeyebilirsin. Şöyle ki, herhangi bir sorun ya da sıkıntının eski bir karmik borcun ödenmesi olduğunu bilirsen, durumu anlaman ve süreci geçirmen çok daha kolay olacaktır. 

Böyle olmadığı zaman başına gelen sıkıntıyı ve ıstırabı kabul etmek yerine isyan ve inkar seçeneklerine yönelmek isteyebilirsin. Bu ise tam olarak şunun gibidir. 10 TL borcunu çalışarak 1'er 1'er ödemek yerine yüksek faizle kredi çekmen demektir. Böylece isyan ve inkar ile 15 TL daha borçlanırsın. Bu bir önceki 10 TL'nin ödendiği anlamına gelmez. Sen öyle sanırsın ama en kısa zamanda bu kez 25 TL'lik bir ödemenin taksitleri başlar. Bu sen kabullenip taksitleri ödemeye başladığında ancak olumlu bir yönde evrilmeye başlar. Aksi takdirde "Neden bunlar hep benim başıma geliyor", "Bir işim de rast gitsin dişimi kıracağım", "Gökten altın yağsa benim başıma taş düşer" gibi serzenişlerle yaşar gidersin. 

Karmik borçlar ile karşılaştığımız ve ödeyebildiğimiz üç yöntemimiz var. Bunlardan ilki az önce de bahsettiğim gibi "çekmek" :)... Buraya hiçbirimiz boş yere gelmedik ve her ne oluyorsa hiçbir şey sebepsiz yere olmuyor. Başına gelen herhangi bir sıkıntı anında şikayet, isyan ya da inkar seçeneklerine yönelme lütfen. Kabul edersen dert senin derdin olacak ve senin olan bir şeyi kontrol edebilirsin. 

Bu ilk yöntem bir seçenek değildir, bunu iyi anlamanı istiyorum. Çekeceksin yani :). Herkesin çektiği gibi sen de ettiğini çekeceksin. Çekeceksin ki o kir üzerinden aksın, sökülsün gitsin. Böyle böyle temizleyeceksin kalbini, süpüre süpüre, sürte sürte. Kalp evini temizleyeceksin sahibi gelsin otursun. Yani demem o ki, dert sandığın şey, sıkıntı dediğin şey aslında senin için bir lütuf. Güzelleşiyorsun, kıymetini bil. Belki biliyorsundur, küçük ve pürüzlü taşları sürekli titreyen ya da dönen büyük kazanlara atarlar. Bu taşlar o kazanın içinde birbirine sürte sürte, birbirlerine çarpıp alt alta, üst üste gele gide pürüzsüz ve cilalı taşlar haline gelirler. İşte sen de her sıkıntında pürüzlerinden arınıyor, temizleniyor ve cilalanıyorsun. Her yanı keskin ve biçimsiz çakıl taşına kimse itibar etmez ama cilalanmış, pürüzsüz ve parlak bir taşa herkes dönüp bir kere bakacaktır. İşte cazibeli olmak diye bahsettiğim şey bu. Sen derdini bir sorun ya da hastalık olarak görüyorsun ama derdin aslında senin ilacın ve makyajındır. Onu sev ve ona sahip çık. Ben bu birinci yönteme kabuk diyorum. İçindeki güzelliğin açığa çıkması için o kabuğun kırılması gerekiyor ki kırılırken birazcık da can yakması doğaldır.

Gelelim ikinci yönteme. Bu ikinci yöntemin adına da filiz derim ben. Bu derdine ya da yaşadıklarına farkındalık ile bakma yöntemidir. Derdi veren Allah, bunu biliyoruz. Ama bundan önceki konuşmalarımızda da ne demiştik, Allah kuluna zulmetmez. İşte çok iyi anlamanı istediğim ve dikkat etmeni rica ettiğim ince bir husus var burada. Daha önce yaptığımız bir seçimin ve eylemin sonucu olarak başımıza bir sıkıntının gelmesini anlayabiliyoruz: 

Çünkü, her şeyde olduğu gibi, hesap görenlerin en hayırlısı ve en yücesi, yine ve şüphesiz, Adil olan Allah'tır.

E, ama madem ki derdi, sıkıntıyı veren de Allah ise nasıl oluyor da bize zulmeden Allah olmuyor? Çünkü O, o kadar güzel, o kadar ince, o kadar zarif ve o kadar naif bir öğretmendir ki sana verdiği sıkıntının içinde bundan sonraki hayatını güzelleştirecek bir hediye vardır. Yani aslında seni eğitirken hem temizler hem de bir şey öğretmektedir. İşte bu ikinci yöntem çektiğin sıkıntının içindeki güzelliği ve nimeti görme aşamasıdır. Birinci aşamayı işlediğin suçun karşılığı olarak içeride kalman gereken zaman gibi düşün. Bu ikinci aşama ise içeride geçirdiğin süre içerisinde sana ücretsiz olarak verilen mesleki bir eğitim gibidir. Tamam, ettiğini çekiyorsun ama onun içinde senin bundan sonraki hayatını daha güzel, daha faydalı ve daha kolay hale getirecek bir hediye var. Şunu hiçbir zaman unutma: Allah kuluna hediye vereceği zaman bunu sıkıntıya sarıp paketler. Ambalaj ne kadar büyükse hediye de o kadar büyük demektir. Canım yol arkadaşım, içinde hediye olduğunu bildikten, hediyeyi gönderene güvendikten sonra, bir ambalajı açmak ne kadar sorun olabilir? Kocaman bir hediye paketin varsa eğer, onu sevinç ve merakla, sabırsızlıkla mı açarsın, yoksa ne uğraşacağım bu paketi açmakla mı dersin? Buna dikkat et ve lütfen aklından şu soruyu çıkarma: "Bu yaşadığım şeyin içindeki gizli fırsat ve saklı güzellik nedir?" 

Çünkü, her şeyde olduğu gibi, öğretenlerin en güzeli ve yücesi, yine ve şüphesiz, Rabb olan Allah'tır.

Geldik son aşamaya. Madem ki kabuğunu kırma sabrını ve cesaretini gösterdin. Madem ki o acının içinden çıkan güzelliği, filizi gördün ve büyüttün. O filizin fidan, fidanın ağaç oldu. İşte şimdi meyve verme zamanı. Diğer insanlara ve tüm canlılığa iyilik ve hizmet etmek için her fırsatı değerlendir. Kendine fırsatlar bul. Her yaptığın "karşılıksız" iyilik için karmanın kötü yüklerinden, kirlerinden birçokları silinecek. İşte bu da iyi hal indirimindir. 

Hem bizim bi' tanecik iki cihan serverimiz var ya, güzellerin en güzeli, yakışıklıların en yakışıklısı, biricik inci tanesi, gülünce güller açan güllerin efendisi, ne demişti: "Sadaka belayı defeder." Yönümüz O'na doğru, istikametimiz O'nun ayak izlerini takiben, tüm karanlıklar içinde takip ettiğimiz ışık O'nun nuru olursa, hiçbir sorun kalmayacaktır.

Bazen bana kızanlar, eleştirenler oluyor: Allah'tan bahsederken "Canım" diyorsun, yok "Biriciğim" diyorsun. Rasulullah'tan (s.a.v.) bahsederken "güzel" diyorsun, "yakışıklı" diyorsun diye. Sanki (haşa) aşırı samimiymiş gibi, çok yakınıymışım gibi... Bu bir umudun ifadesidir, yol arkadaşım. Benim hak ettiğimden değil tabii ki, olacağından da değil ama bir umut işte, günahsız bir ağızın isteği ile, samimi bir kalbin ricası ile, belki senin bir duan ile: Bir gün Onlar da beni anarken, bir kerecik sadece bir kerecik olsun "Sercan'ım" derler mi? diye...

Ben seni unutmuyorum, senin de beni dualarında unutmadığını ümit ediyorum...

Blogger tarafından desteklenmektedir.