Header Ads

Bismillah-ir-Rahman-ir-Rahim / Beden Zihin Ruh 22


Bismillahirrahmanirrahim...

Evet, her işe Besmele ile başlıyoruz değil mi? Çünkü, bize böyle öğretildi. Dur, hemen yanlış anlama n'olur. Tabii ki her işe Besmele ile başlamak yaptığımız en doğru ve en güzel şeylerden biri. Benim demek istediğim cümle anlamındaki sapma, daha doğrusu daralma.

Bize öğretilen şu: Besmelenin anlamı, "esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla başlarım" demektir. Bu anlam yanlış demek ya da öyle anlaşılmak istemiyorum. Ama "başlarım" fiilinin cümle içinde geçmediği kesin.

Aslında, "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... " şeklinde sonu üç nokta ile biten bir çeviri çok daha makul olabilir. Ama farkında isen "Rahman ve Rahim olan" kısmını çevirmedim. Ayrıca "Rahman" ve "Rahim" kelimeleri arasında "ve" bağlacı yok. Aslında "olan" diye geçen bir fiil sıfatı da yok.

Haydi, gel beraber bakalım baştan sona kadar da, en başından beri gözümüzün önünde duran ve hatta Kur'an-ı Kerim'in ilk sayfasının ilk ayeti olan Besmele'mizi idrak edebilmeye çalışalım.

"Bismillah" kısmı "Allah'ın adıyla" demek. Burası şimdilik böylece kalsın aklımızda. Buraya geri döneceğiz. 

"Rahman-ir-Rahim" kısmına dikkat edersen, dediğim gibi arada "ve" bağlacı yok ve bu aslında bir tamlama. Rahim'in Rahman'ı... Bu iki sıfatın da Allah'ın güzel isimlerinden biri olduğunu biliyoruz ve dolayısı ile Rahman ve Rahim olan Allah demekte de bir sakınca yoktur tabii ki lakin buradaki tamlama haline ayrıca dikkatini çekmek istiyorum. "Rahim'in Rahman'ı" dediğimiz zaman "Rahman"ın "Rahim"den geldiğini anlıyoruz değil mi? 

Peki, "Rahman" ne idi? En çok bildiğimiz anlamı ile tüm tecelliyatı kapsıyor. Bu sebeple de hep tekrarlıyoruz ki her şey Allah'tan ve bu tecelliyat tüm yaratılmışlara, ayırt etmeksizin sunulan her şeyi işaret ediyor. Dolayısı ile "Rahman" aslen tezahür eden her şeydir.

"Rahim" ise, kelimenin günlük hayattaki kullanımımıza da yakın bir anlam ile kendisinde saklı olan tüm hazinesidir. Bu her yaratılmış için, ayırt etmeksizin erişilebilir halde olmayan tüm hazinedir. Aynı bir annenin rahminin kendisinde olması gibi, O'nun tasarrufundadır. Dolayısı ile "Rahim"; Einstein'in "alan" (the field), Deepak Chopra'nın "sonsuz olasılıklar alanı", Joe Dispenza'nın "kuantum alan" veya "boşluk" diye bahsettiği şeydir. Her olasılık, her yaratılış ve potansiyel zaten orada mevcuttur. Çünkü Allah'ın, bizim tasarım ya da icat yapmamızda olduğu gibi herhangi bir envantere ya da sebeplere ihtiyacı yoktur. O hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her şeyin O'na ihtiyacı olduğu ve ihtiyaç anında başvurulacak "Es-Samed" olan Allah'tır ve seçenek, ihtimal, potansiyel bağlamında her şey zaten ve halihazırda mevcuttur çünkü sonsuz, sınırsız ve kusursuzdur.

Frekanslar Hakkında konuşurken, 21nci gün "Kun Fe Yekun" için, hatırlıyorsan, "Ol - bi' bakmışsın - zaten olmuş" şeklinde bir açıklama yapmıştım. Çünkü Allah'ım zaten sonsuz, sınırsız ve kusursuz olduğu için o olasılık zaten "Rahim" dahilinde mevcut. "OL" tetiklemesi, zaten var olan potansiyelin tezahür etmesi yani "Rahman" tecellisine dönüşmesinin fiili. 

Yine bu sonsuz, sınırsız ve kusursuzluğun içinde "Rahman"ın sınırlı, sayılı ya da küçük, "Rahim"in ise sınırsız ve büyük olduğu şeklinde bir yanlış anlaşılmaya kapılmanı istemem. "Rahman" da sonsuz çünkü ne yaratım, ne tezahür ve ne tecelliyat sona ermeyecek. "Rahim" sonsuzluğundan bize sunulan "Rahman" sonsuzluğuna bir tezahür var. Ve bu aslında seninle en başından beri yaptığımız tüm konuşmaların açıklaması niteliğinde bir derinlik. 

En başından beri sıkça tekrarladığımız; sonsuz olasılıklar, kuantum alan, boşluk, her şey zaten var, kimse yaratamaz sadece tezahür eder, her şey mümkün, biz ayrılamayız, her şey anda, mevcudiyet, maddenin ardındaki hakikat, varoluş, ol deyince olur diye saydığımız tüm terim, tarif ve açıklamaların hepsinin karşılığıdır "Rahman-ir-Rahim."

Yani tüm spiritüelist yaklaşımların; sana gelir, çekersin, tezahür eder, alandan gelir, kaynaktan gelir vesaire gibi anlatımlara vurgu yaptığı boşluktur "Er-Rahim." "Er-Rahman" her an tezahür eden her şey olduğu için çokça bir sonsuzluktur. "Er-Rahim" tüm potansiyelleri içinde barından tekçe bir sonsuzluktur. Bu bağlamda da "hiçlik"tir. Çünkü her potansiyeli barındırdığı için artık onda olmayan bir olasılık yoktur ve dolayısı ile belirli bir tarif ve tanımla sınırlandırılamayacağı, spesifik bir isim ile anılamayacağı için "hiç"tir. her şeyi bardından bir hiçlik... Ve yine bu bağlamda "Er-Rahman" "Er-Rahim"den çokça iken "Er-Rahim" ise "Er-Rahman"dan büyük bir sonsuzluğu ifade eder. Ama bizim için sadece ifade eder, çünkü her ikisi de sonsuzdur ve biz sonsuzun ne olduğunu bilemez ve anlayamayız.

"Rahim'in Rahman'ı Allah ismi ile..." diye toparladığımızda ise dikkat etmeni istediğim konu "isim" kelimesi. Allah ismi ile dediğimizde yanlış anlaşılan ise kendi isimlerimizin olması gibi bir isimlendirme tahayyül edilmesi. Buraya dikkat etmeni gerçekten çok önemsiyorum. 

Seninle Frekanslar Hakkında konuştuğumuz 40ncı gün Allah'ın var olduğundan dolayı bir "şey" olduğunu ama "hiçbir şeye benzemeyen bir şey" olarak "varlığının kendinden" olduğunu anlatmıştım. Bu sebeple, bizim ona hitap, onu işaret edebilmemiz için bir isimle seslendiğimizi söylemiştim. Ama belirli bir isim ile kısıtlandırılamayacağına göre lütfen bu isim kelimesini ve özellikle "esma" dendiği zaman sayılan sıfatları Özcan, Ercan, Sercan gibi bir isimlendirme olarak anlama. 

Biz, yaratılmışlar olarak, şeyleri yani "eşya"yı işaret, tanım ve tarif edebilmemiz adına isimlendirmek zorundayız. Bir şey varsa "isim" veririz, bir ismi varsa bir "şey"dir. Bu bize ait bir kusur ve kısıtlama. Dolayısı ile buradaki "isim" kelimesi tüm tezahürü, tüm yaratılışı, tüm tecelliyatı, tüm şeyleri işaret eden "isim" kelimesidir. Şimdi anladın mı her şey "O'ndan O'na" ne demek? 

Her şeyde Allah, her yerde Allah, her şey O, her zerrede Allah'ın veçhesi derken ne demek isteniyor şimdi anlaşıldı diye düşünüyorum. Ve Hallac-ı Mansur'un, Yunus'un ne demek istediği...

Buraya kadar anlattıklarım ile yanlış anlaşılmaktan korktuğum bir şey var: Panteizm. Yani tüm kainatın Yaratıcı'nın kendisi olduğu anlayışı ve aynı buna benzer bir yaklaşım ile anlatılan bir kısım vahdet-i vücut versiyonları. Bunun sebebi ise yine isim vermekteki zorunluluğumuzdaki gibi Allah'ı bir şeye benzetmek hatası. 

Allah yaratılmışların hiçbirine benzemeyendir. Dolayısı ile herhangi bir şekilde bir şeye benzetebiliyor, tarif edebiliyor isen o inandığın Allah olamaz.

E, be can dostum. Hiçbir şey O'na denk değil işte. Hiçbir zaman hakkıyla bilemeyeceğiz, varmak yok, bulmak yok. Kavuşmak yok işte... O yüzden AŞK oluyor işte, o yüzden yakıyor, o yüzden sonsuza kadar sonsuzca sevilebiliyor Allah'ım. Biz sadece yönelebiliriz O'na. İslam'ın ikinci şartı neden "Salat" sanıyorsun. Bunu da konuşacağız merak etme.

Anlayacağım diye uğraşma, SEV artık. Sadece SEV!... Her şey O madem, sen de her şeyi O diye SEV, koşulsuz SEV, her yerde O'nu gör, hiçbir şeyi O'ndan ayrı gayrı görmeden, sadece SEV!...

Ve... Vardığımız noktanın neresi olduğunu anladın mı: "O'ndan başka hiçbir şey yoktur." Yani... "La ilahe İllallah." Şimdi ne kaldı sorarım sana. Kahredecek, korkacak, memnun olmayacak, bitmeyecek sanacak, şüphelenecek, akıl almayacak, sorgulayacak, dertlenecek, söylenecek ne kaldı? Sevmekten başka ne kaldı geriye? 

Her şey O madem, AŞK olmasın da ne olsun?

Evet... Her şeye Besmele ile başlarız. Çünkü Besmele bizim en büyük farkındalık cümlemizdir. Her şey O'ndandır ve her şey O'nadır. Her şey O'nun içindir. Biz de her ne yaparak yapalım, her ne oluyorsa olsun, her ne varsa ve her ne ise, hep ama hep ve sadece O'dur, O'nu hatırlar ve O'na yöneliriz. 

Besmele ile başlarız.

Blogger tarafından desteklenmektedir.