Kahkaha Şeytandandır Ne Demek? / Soru Cevap 04
Kahkaha şeytandandır ve çok gülmek kalbi öldürür. / Hadis-i Şerif
Bu cümlenin bir hadis-i şerif olduğunu biliyoruz. Tam da bu yüzden çok zaman çoklarının aklını kurcalıyor. Çünkü hadis-i şerif ise, O Güzeller Güzeli, O Canımız Ciğerimiz söylediyse doğrudur. Ama aklı kurcalayan O'nun söylemesi değil -ki zaten biliyoruz, ömrü boyunca hiç kahkaha atmamış. Neredeyse her daim gülümsemiş, sürekli tebessüm etmiş ama en sevindiği zamanlarda bile en fazla dişleri görünecek kadar gülümsemiş. Hiç kahkaha atmamış.
Peki aklı kurcalayan ne ya da kim? Tabii ki nefs... Onun da işi bu :)... Şöyle geçiyor insanın aklından, daha doğrusu geçiriyor insanın aklından: "Müslümana gülmek de mi haram be kardeşim? Bu da mı yasak? Kime ne zararı var şen bir kahkahanın?" Aslında zararı var, ki o yüzden karnın ağrıyor, kalbin sıkışıyor, gözlerin yaşarıyor. O yüzden bu gibi sebepler ile seni durdurmaya çalışıyor beynin ama konumuz bu fiziksel semptomlar değil.
Peki kahkahayı ne zaman ve ne gibi durumlarda attığını düşündün mü hiç? Çok fazla kahkaha atan biri olarak ben sana anlatayım istersen:
Birinin ya da birilerinin bizden daha kötü durumda olduğunu, daha aşağıda olduğunu, belki daha çirkin belki daha cahil olduğunu düşündüğümüz durumlarda kahkaha atıyoruz. Bu genelde tasvip etmediğimiz bir kişinin böyle olduğunu düşündüğümüz durumlarda kendini gösteriyor. Kendimizi haklı, üstün ve akıllı gördüğümüz durumlarda patlatıyoruz kahkahayı. Ve bu en çirkin kahkaha çünkü niyeti de çok kötü ve çirkin aslında.
Yine buna benzer bir biçimde acayiplikler karşısında kahkaha atıyoruz. Olmadık bir durumla karşılaştığımızda, bir ortam ya da toplulukta biri olmadık şeyler yaptığında veya en basitinden birisi düştüğünde dayanamıyor, kahkaha ile gülüyoruz. İlki kadar kötü niyetli olmasa da nereden bakarsan bak hoş değil.
Ama her zaman kahkaha atanın kötü olduğunu göstermiyor eylem. Bazen hep beraber de yapıyoruz bunu. Çok komik, aşırı gülünç bulduğumuz bir fikir, bir olay ya da anlatıma topluca, koro halinde kahkaha atıyoruz ve bu çok da bulaşıcı oluyor :). Fakat böyle masumane durumlarda bile, eğer dikkatini tarafsız bir şekilde derine yöneltebilirsen, güldüğümüz şeylerin yine gariplikler olduğunu görebilirsin. Ya yine birini ya da bir şeyleri küçümseme, ya başkalarının yanında abes veya ayıp karşılanabilecek mahrem -çoğunlukla cinsel- bir söylem, ya bir acayiplik ya da herhangi bir uç, ayrı, farklı bir düşünce vardır temelinde.
Peki bu anlattıklarımın her biri birer "ikilik" değil midir? Birini ya da bir şeyi diğerlerinden ayrı ya da farklı tutma ya da görme hali değil midir? Bir anı, bir hali, bir fikri ya da olayı diğerlerinden daha "başka" bulma hali değil midir? Sanırım ne demek istediğimin biraz farkına vardın.
Ama seninle "nefs-i mutmainne" hakkında konuşurken ne demiştik: sürekli, kesintisiz bir memnuniyet hali. Kendini bilen, Rabb'ini bilen, sürekli sevinç içinde bulunan yani "pür neşe." Peki her an neşe içinde olan, yaradılışın her anını ve dolayısı ile her şeyi gönlünde birleyen, tevhid bilinci zamanının ve yaşamının her zerresinde canlı olan, pür neşe olan neden kahkaha atsın ki? Zaten her an teslimiyet halinde, her an neşe içinde, her an birlik ve her şeyde Rabb'ini görme farkındalığında ise ne yapabilir ki? Tabii ki gülümser.
Onun için artık o daha ...nokta nokta..., şu daha ...nokta nokta... gibi bir ayrım yoktur. Her şey BİRdir, her şey O'dur. Ayırmaz, ikilemez dolayısı ile sadece O'nu görür, O'nu bilir, neşe içindedir ve gülümser.
Bu bağlamda kahkaha bir nevi mutmainne turnusoludur. Ve evet, kahkaha atabiliyorsan hala bir şeylere, şeytanın hala senden yana bir ümidi vardır, hala bir şeyleri sana ikiletmeyi başarıyor ve hala seni aşağı çekebilmek için bir fırsat kolluyor demektir.
Kahkaha atma demek istemiyorum çünkü bu farkındalığı bastırdığında yine kendini kandırmış olacaksın. Ama bu farkındalığı canlı tut lütfen. Canlı tut ki her kahkaha attığında neyi diğerinden daha komik, daha garip, daha acayip, daha büyük ya da küçük görüyorsun anla ve kendini bil. Yani her kahkahan bir daha kahkaha atmamanın bir çabası, bir hizmetkarı olsun.
Ve bu son söylediğim cümle nasıl bir kapıdır ki hayret etmeden geçmek istemedim şimdi :). Ne yapıyorsak bitsin diye, bitirelim, bitirebilelim diye. Müslüman olmak gerçekten garip.
Tüm yaşamımız ölmek için. Tüm deneyimler aslında hepsinden vaz geçebilmek için. Tüm bildiklerimiz bilmediğimizi anlamak için. Tüm öğrendiklerimiz cehaletimizi kanıtlamak için. Tüm kitaplar bir gün hepsini yakmak, tüm gülmeler hakkıyla ağlayabilmek, yürümek durmak, yol varmak, varoluşun tümü yok olmak, her şey hiçlik için...
Nasıl bir acayipliktir Ya Rabb'i? Hepsi bitmeden tam, her şey yanmadan kül olamayacaksak ne yakacak her şeyi? Cevap en kıymetli kelimelerden biri değil mi Can Dostum? Birçok kıymetli kelime gibi en kısa kelimelerden biri. ANA gibi, ATA gibi, SEV gibi, BİR gibi, DİN gibi, YOL gibi, HİÇ gibi, SIR gibi... Sanki kelimenin kıymeti bu kadar büyükken harflerin çokluğuna gerek yokmuş gibi, en kısa kelimelerin en kıymetlisi yakacak her şeyi: AŞK...
Ve burası sözün bittiği, benim susmam gereken yer. Çünkü bilmiyorum. Anlatılanları okuyorum, anlamaya çalışıyorum ama anlıyorum ki anlaşılabilecek bir şey değil. Sadece olunabilecek bir şey. Sadece istiyorum. Kendimden yana pek bir ümitli değilim lakin senin dualarının ricacısıyım. Belki senin bana ettiğim güzel bir hüsnü zan hatrına bana da verir Rabb'im. Lütfen, beni dualarında unutmayasın, ben seni unutmuyorum.
Haydi yeri gelmişken şunu da iliştireyim de bitsin bugünlük muhabbetimiz. Hani şu hususta da korkutuyorlar ya seni: "Hayırlısını isteme, hayırlısı ağır gelebilir." Ağır olunca Allah'tan değil mi diyesim geliyor ama tamam, haklılık payı da yok değil. Yargılamayacağım. Tamam o zaman:
"Allah'ım hakkımızda her şeyin AŞKlısını versin."