Header Ads

Olağanüstü Şeyler Başaracak, Harika İşler Yapacaksın / Deepak Chopra Türkçe 10


Soru: Süper Beyin'de, "Hayat tek başına iyi değildir, siz iyiymiş gibi yanıt vermelisiniz. Bu onu nasıl algıladığınız ile ilgilidir" diyorsunuz. Yaşanmışlıklar ve şartlanmalar dünyaya baktığımız merceğin rengini belirliyor. Peki hastaysak, gerçekliğimizden mutlu değilsek, bu merceği nasıl değiştiririz?

Herkesin şartlanmış bir zihni vardır. Zaten bir bireyi birey yapan şey de budur. Sonuçta doğar doğmaz size bir isim, bir kimlik veriliyor. Bir kültürünüz, dininiz, bir milliyetiniz oluyor. Bu da temelde sonsuz olasılık alanının dışında kurgusal bir kimlik yaratıyor. 

Bir bebek dünyaya geldiğinde tek deneyimlediği; gördüğü, duyduğu ve hissettiği şeylerdir. Sonra bebeğe, senin adın bu, bu bir ağaç deriz. Sonra birden konular belirir, nesne bölünmesi başlar. Bu da yapaydır. Ben ve evren olmaz çünkü ben, evrenin faaliyetidir.  Ancak anne babamızın, eğitimimizin, dinimizin, kültürümüzün, tarihimizin, ekonomik durumumuzun yol açtığı şartlanmalar sonucunda bizler bireysel bir kimlik yaratıyoruz.

Bazı insanlar nispeten iyi şartlandırılmıştır. Anne babası; "Oh, sen evrenin armağanısın" der. "Bu bedende dünyaya gelmiş ilahi bir ruhsun. Olağanüstü şeyler başaracak, harika işler yapacaksın." Bu tür bir programlama, düşünceden duygulara, algılamaya, biyolojiye kadar her şeyi etkiler. Şayet bir çocuk çok fazla özen, sevgi, takdir, kabullenme, sevgi, sevinç görüyorsa bu onda kendi kendini düzenleyen homeostatik ve sağlıklı bir biyoloji yaratacaktır. öte yandan çocuk kabul, sevgi ve takdir görmemişse  bu durum onda tecrit edilmişlik duygusu ya da korku yaratır. Ve nihayetinde kendini öfke, düşmanlık, kızgınlık, şikayetçi olma, suçluluk ya da utanç duygusu veya depresyon olarak ifade eder ve bu da tecrit durumu yaratır. Ve böylelikle o klişeleşmiş durum karşımıza çıkar. Bir yanda sevgi var, diğer yanda korku. 

Ama sevgi esasen hayata bağlı olmaktır. Korkuysa hayattan kopmaktır. İşlevsel olmayan tüm duyguların temeli olan bahsettiğim bu korku homeostazda ya da kendini iyileştirme sisteminde aksamaya neden olur. Ki buna "hastalık" deriz. Çünkü önce rahatsızlıkla başlar. Daha sonra da hastalığa dönüşür. Ve bence gitgide artan kanıtlar bizlere konuşmayı öğrenmeden önce erken şartlanma yaşadığımızı gösteriyor. çünkü bebekler beden diline cevap verir. Sizin göz hareketlerinize, ses tonunuza, yüz ifadenize, jestlerinize bakarlar. Ve bunları anlamaya çalışırlar.

Bu insan iyi niyetli mi, çözmeye çalışırlar. Sözlerle değil hisler düzeyinde... Bu da limbik beyinlerdeki programı çalıştırır. Bu duygusal beyindir. Limbik beyin de iç salgı sitemiyle, hipotalamusla, hipofiz beziyle, bağışıklık sistemi ile bağlantılıdır. Duygusal travma hastalığın başlangıcıdır. Ve bu da erken çocukluk anılarına kadar uzanır. 

Bunu düzeltebilir miyiz? Evet, düzeltebiliriz. Her şeyden önce düşüncelerimize, hislerimize, duygularımıza ve algılarımıza tanıklı ederek. Ama olumlu olmaya çalışmayarak. Bu çok sinir bozar. Pozitif insanlar çok sinir bozar çünkü yapay gelir. Algılarımıza, zihnimizdeki görüntülere, duygularımıza, düşüncelerimize tanıklık etmeyi öğrenerek ve inandığımız şeylere neden inanmadığımızı kendimize sorarak - yeterince iyi değilim, ben değerli değilim, çekici değilim gibi şeylere neden inandığınızı sorarak. Bunlar kendi adınıza düşünmeyi öğrenmeden önce, çok daha önce bilincinize programlanmış sınırlayıcı inançlardır. 

İnsanların %99.9'u kendileri adına düşünmez. Başkalarının düşüncelerini geri dönüştürürler. Kültürlerinin, toplumlarının düşüncelerini... Bu bir çeşit sosyal koşullama hipnozudur. Bu da sizi davranışın, düşüncenin ve nihayetinde biyolojinin önceden kestirilebilir sonuçlarına programlıyor. Yani insanların %99'u ya da fazlası iyi şeyler için, iyi olmayan şeyler için, acı ya da neşe için şartlandırılmış biyolojik robotlardır. Ben şahsen en idealinin iyi şeyler için de kötü şeyler için de şartlandırılmaması olduğunu düşünüyorum. 

Bunlardan bağımsız olursanız, kendi içinizde saf potansiyel ve sonsuz olasılıklar alanı olan daha derin bir kısma gidebilirsiniz. Burası sonsuz yaratıcılık, sevgi, neşe, merhamet, barış, eşitlik alanıdır. Ve işte buradan sizin için ve biyolojik sisteminiz için en uygun olan seçimleri yapabilirsiniz. o anda böyle bir planınız varsa bu sizin bildiğiniz koşullandırma, düşünme, programlama ve diğer her şeyin başka bir formudur. Yani doğru durum için doğru anda doğru seçimi, direnmeden, tahminde bulunmadan, pişmanlık hissetmeden sadece şu anı yaşayarak yapmak gerekir. Ve bu anı istediğiniz şekilde programlayabilirsiniz.

Blogger tarafından desteklenmektedir.