Angelina Jolie ile Evlenebilir Miyim? / Beden - Zihin - Ruh 05
Bu kadar becerikliyiz, bu kadar donanımlıyız, şöyle süperiz, böyle şahaneyiz ama bir türlü de istediklerimizi hayatımıza dahil edemiyoruz.
Burada kaçırdığımız nokta şu: tarifin malzemelerini eksik kullanıyoruz. Bazılarımız düşündüklerimiz hayatımıza gelmiyor diye sızlanırken, bazılarımız da duyguları konusunda emin olduğu halde bir gelişme sağlayamadığından şikayetçi. Enerjiyi yoğunlaştırmak dediğimde ise zaten kafada oluşan net bir durum yok. Dolayısı ile bir arpa boyu yol alınamayınca şöyle sorular soranlar oluyor: "Ne yani, ben şimdi Angelina Jolie ile evlenmek istesem, bunu çok düşünsem, Angelina benimle evlenecek mi?" :)... "Zeki Müren'de seni görecek mi, kuzum?" diye sorasım geliyor benim de :)... Ulaşılamaz ya da yüksek hedef dendiğinde aklına Angelina Jolie ile evlenmek gelen düşük bir bilinç seviyesinde olunca tezahürün gerçekleşmesi haliyle pek mümkün değil tabii ki, en azından çok zor diyebilirim.
Tarifin doğru ürünü çıkarması için malzemelerin doğru oranlarda ve eksiksiz kullanılması özellikle önem arz ediyor. Sadece düşünerek ya da hissederek kazanılabilecek tek şey motivasyon. O da iyidir ama tezahür için biraz daha yolumuz var demektir.
Düşündüğün, dolayısı ile zihninde canlandırabildiğin şeyi aynı şekilde yoğun bir biçimde hissedebilmen de çok önemli. Düşünce ve duygu bir olmalı yani. Bu kalp zihin, kalp beyin tutarlılığı dediğimiz şeyin ta kendisi. Bu konunun da hep muallakta kaldığını biliyorum. Bunun nasıl sağlanacağı ve pratikleri ile ilgili detaylıca konuşacağız ileriki günlerde, bana güven. Kalp zihin tutarlılığı gerçekleşmeye başladığında oluşacak şey bizim istediğimiz enerji işte. Sonrasında da bedenimiz ile bu kalp zihin tutarlılığı ile oluşan enerjiyi arzumuza, dileğimize kanalize ettiğimiz, edebildiğimiz zaman da tezahür gerçekleşecek. Ama anlattığımdan da anladığın üzere bu tecrübe ve ustalık gerektiren bir durum.
Bunu adres etiketleri gibi düşünebilirsin. Her şey bir olasılık olarak "an"da mevcut ama gerçekleşmesi için belli bir noktaya giderek, kararlı bir halde fiziksel realiteye dönüşmesi gerekiyor. İşte sen de düşünce, duygu akabinde enerjinle ve bedeninin yönlendirmesi ile etiketleri sonsuz olasılıklar içindeki kendi arzularına yapıştırdığın anda artık nereye gideceklerini bileceklerdir. Çekim yasası hakkında konuşurken bunun bir cazibe meselesi olduğunu, senin iple çekmen gibi değil de onların sana doğru gelmesi olduğunu anlatmıştım hatırlıyorsan. Tam da bunun gibi bir şey.
Şimdi duaların neden kabul olmadığı konusunda biraz daha aydınlandığını düşünüyorum. Aklından geçirirsin, olmasını istediğin şeyi dilin ile de ikrar edersin ama kalbin hüzün, keder, korku, şüphe gibi birçok olumsuz duygu ile duanı desteklemiyordur bir türlü. Bunun bir tutarsızlık olduğunu anladıysan, tutarlılık dediğim şeyi de anlamış olduğunu ümit ediyorum.
Burada yeni bir "SEN" diye bahsetmemin nedeni de bu. Şu andaki SEN isteklerin ve arzuların için gerekli düşünce ve duygu birlikteliğini sağlayabilseydi zaten gerçekleşirlerdi. Demek oluyor ki şu andakinden farklı bir şey yapmamıza, şu andakinden farklı bir "SEN"e ihtiyacımız var. Yine tam da bu sebepten Angelina Jolie ile evlenememen iyi bir şey. Her düşündüğün hemen başına gelse, şu andaki sen ile bundan pek memnun olacağını sanmıyorum. Çünkü gün içerisinde Angelina Jolie'den çok daha fazla düşünüp durduğun ve kontrol edemediğin o kadar çok olumsuz düşünce geçiyor ki zihninden. 24 saati tamamlayamazdın bence :).
Ama bu yeni bir SEN konusunda atlanılan çok ama çok önemli bir konu var: Eski "SEN"i cilalayınca yeni olduğunu sanmak. Bu ne demek? Bir örnekle anlatayım: Arkadaşımız terfi almak istiyor, arzusu müdür olmak. Bunun için niyetini ortaya koyarak düşünmesi, bunu hayalinde canlandırması ve bunu olmuş gibi hissetmesi gerekiyor, duyguyu olmuş gibi yaşaması gerekiyor. Yaptığı imajinasyon şu şekilde: Takım elbisesini giymiş, gıcır bir de evrak çantası elinde, çok mutlu bir şekilde evinden çıkıyor. Her zaman beklediği noktada iş yeri servis aracını bekliyor. Müdür olduğu için, artık takım elbise giydiğinden dolayı beklerken şöyle bir üstünü başını düzeltiyor. Servis aracı geldiğinde müdür edası ile arkadaşlarını selamlıyor. Her zamanki yerine oturuyor. Çok mutlu. İş yerine vardığında masasına yine koca bir gülümseme ile gidiyor ve evrak çantasını itinalı bir şekilde masasının yanına koyup oturuyor. Ama bu defa her zamanki masasında bir isimlik var ve üzerinden "Müdür Bilmem Kim" yazıyor. Nasıl güzel bir canlandırma mı?
Tabii ki değil. Kaldırım köşesinde servis aracı bekleyen müdür mü olur? :)... Sen yine aynı evden çıktın, aynı köşeye gittin, aynı servise bindin, aynı masaya oturdun. E, ama bunlar hala eski SEN. Bi' karın takım elbise ile deri çanta. "Nasıl olacak?" kısmını düşünmeyi bırak lütfen. Sadece olmuş halinin duygu ve düşüncesini tutarlı hale getir. Nasıl olacağı kısmı tamamen sürprizlerle hem de seni şaşkına çevirecek sürprizlerle gelecek ki işin en güzel kısmı da bu zaten. Sen bütün kurguyu kafanda sıraladığın zaman Rabb'ine teslim olmuş olmuyorsun ki. Kendi kendine bütün kurguyu yaptın, onu da beceremedin zaten :). Sen kendini belirsizliğe teslim edersen seni yarı yolda bırakmaz. Bi' teslim ol, niyetini belirt, duanı et, bırak kendini O'nun kollarına... Her şeyin doğrusunu Allah bilir, her şeyin en güzelini Allah bilir, bizi her şeyden çok Allah sever. "Yok artık!" diyeceğin öyle güzellikler peşi sıra gelir ki aklın yerinden çıkar. Sen yeter ki teslim ol.
Tam da bu sebepten sürekli sorulan sorulardan birine cevabım hep "hayır" olmuştur. Soru şu: Ben sürekli 1 milyon dolar düşünsem (artık nasıl ithal bir hayal ise Türk Lirası da değil, dolar...) bu gerçekleşir mi? Hayır gerçekleşmez. Çünkü sen hayatında toplu halde hiç 1 milyon dolar görmedin ki, nasıl hayal edeceksin? Dolayısı ile 1 milyon dolar için tutarlı bir duygu düşünce enerjisi üretemezsin. Ama senin adına yazılmış bir 1 milyon dolarlık çek hazırlayıp gözünün önüne ya da cebine koymak bir işe yarayabilir. Çünkü onu tecrübe edebildiğin için bu tutarlı bir enerjiye yol açabilir. Ya da işe 1000 TL ile başlayabilirsin. 1000 TL'yi başardığında artık aynısını deneyimlediğinde 2000 TL çok kolay olacaktır. Ve artık 2000 TL'yi de deneyimleyebildiğinde göre aynı şekilde devam ederek 4000 TL'ye yol verebilirsin. Bunu 10 defa tekrarlarsan, zaten 1 Milyon 24 Bin TL elde edersin. Bunun ne kadar süreceği sana ve senin enerjine bağlı ama ne kadar uzun sürdüğünün bir önemi olduğunu sanmıyorum, çünkü ücretli çalışarak ya da bildiğin yöntemlerle zaten ömrünün sonuna kadar ulaşamayacağın için, denemeye değer bence :).
Çok zekice geldiyse eğer, bir de şu zeka konusuna bakalım biraz istersen. Başarılı olmanın zeka ile ilişkilendirildiği bir çağda yaşıyoruz. Bunun doğru olduğunu kabul ederim ama zekanın tanımının başka türlü olduğuna inanarak. Çok şey ezberlemiş olmak, aklından bilmem kaç rakamlı sayıları çarpmak, hafızanın çok kuvvetli olması, okuduğunu unutmamak gibi şeyler birer zihinsel beceridir elbette ama seki olmak değildir. Zeki olmak demek her şeye rağmen mutlu olmak demektir, mutlu olmayı seçebilen kişi olmak demektir. Her zaman söylerim: "Gülen yüz güzel yüz, mutlu kafa akıllı kafadır."
Şöyle anlatayım: Toplantı gününde geç uyanıp biraz da trafiğe takıldığında sinir krizi geçiren doktora sahibi bir mühendissen bu seni zeki yapmaz. Aynı koşullar altında, elemanını arayıp, "Oğlum ben trafiğe takıldım, misafirlere çay ikram edelim beklesinler" diyerek telefonu kapattıktan sonra arabanın teybinden Neşet Ertaş türküsü açan esnaf amca zeki adamdır, adamın da dibidir :).
Konumumuz, işimiz ya da mesleğimizin ne olduğu önemli değil. Hayatta hiçbir zaman her şey istendiği gibi gitmez. Genel olarak, neredeyse belirli döngülerde, bir iyiye gider bir kötüye gider. Güzel olan da budur zaten, aksi halde çok sıkıcı olabilirdi. Usta dediğin, olaylar ve durumlar karşısında, mahiyetine bakmaksızın aynı seçimleri yapabilen kişidir. Bu hem bir teslimiyet halidir hem de tüm zorluklara karşı hazır olmak demektir. Ve emin ol, özgürlüğün anahtarı budur.
Aksi takdirde, duygularına hakim olmadığında, düşüncelerinin hapsine düştüğünde robotik bir kıyaslama zekası gelişir ki bu da hayatı zindan etmenin anahtarıdır. Sinir krizine giren mühendis, kafasında şöyle bir mantık silsilesi çalıştırır.
- İnsanlar sözünü tutmayana iş vermezler.
- Ben toplantıya geç kaldım, sözümü tutamadım.
- Yani, bu insanlar bana bu işi vermeyecekler.
Esnaf amcamın ise mantığı çok daha nettir:
- Ya nasip...
Fonda da şöyle bir beyit:
Adem olup şu dünyaya gelenler,Hayvanı görünce ibret almalı...
Her şeyi sen kontrol edemezsin. Çalmayan telefon alarmını da tüm şehrin trafiğini de sen kontrol edemezsin. Bi' teslim ol artık. Elinden geleni yaptıktan sonra telsim ol, bırak ki yardımlar gelsin. Şu yalnız olduğun fikrinden bi' kurtul, Rabb'ine güven artık. Bak sana hayatın şifresini anlatan bir mantık silsilesi vereyim de rahatla:
- Hayat acıdır.
- Biber de acıdır.
- Peki hayat biber mi? Hayır bibmez :)...
Her şey olması gerektiği gibi olur ve en hayırlısı olmuş olanın kendisidir. Teslim ol artık. Bunu yapmadığın zaman varacağın yer önce kendini suçlamak sonra da başkalarını... Ve bunu alışkanlık haline getirmek. Bu olduğunda ise artık başkalarının başarısızlığına sebep olduğuna kendini ikna ettiğin anda başarıların için başkalarının onayının gerektiğinin de altına imza attın demektir. Bu da mutsuz bir hayatın başladığı anlamına gelir. Hem her alanda ve her gün artarak. Bunu kendine yapma. Bir çok unsur olabilir, trafik de, ekonomik koşullar da, kötü akrabalar ya da fitne fücur mekanizması olan iş arkadaşları da... Ama bunlar sadece ara sebeplerdir, bunların sonucunda hissedeceğin öfke, kırgınlık, korku ve üzüntü tamamen "senin" düşüncelerinin eseri olan duygularındır ve bunları sen seçersin. Dolayısı ile kontrol etmek de senin elindedir.
Sen başarılı olmak adına hatta daha da kötüsü başarısız olmamak adına kendi yiyip bitirdiğin için bu delicesine megaloman tavırlara giriyorsun. Ama bak serin bir söz serpeyim yüreğine: Müslüman; elinden, dilinden ve belinden kimseye zarar gelmeyen insandır. Kime ait bu söz? Canımız, Cananımız, Pirimiz, Efendimiz, En Güzelimiz, En Bi' Tanemiz (Allah'ın selamı ve bereketi O'nun üzerine olsun) Can Ahmed'imize ait değil mi? Her iyi haslet gibi başarılı olmak konusunda da ondan daha çok örnek alınabilecek kimse, ondan daha başarılı kimse olabilir mi? Olamaz tabii ki. O zaman bir tane daha söyleyeyim O gönüllere sefa'dan: "İnsanların en hayırlısı en çok faydası dokunandır." Daha önce de dediğim gibi dağ başında mağarada ermiş olmak değil derdimiz, bize çarşıda pazarda derviş lazım. Başarını da artık bunlarla ölç ki, kontrol edemediğin şeylere üzülmek yerine hayrın peşinde koşabilesin.
Beden ve zihin üzerine yoğunlaştığımız için yine gözden kaçırmış olabilirsin, asıl deneyim, özün, ruhun iledir. Artık Beden ve ruhun ilişkisini de konuşmaya başlasak iyi olacak. Her şeyi zaten en başından beri bilen, önce şahit olup sonra bu bedene inmiş olan ruhumuza hatırlatmamız gerekiyor sadece. O kendi gücünü ve potansiyelini hatırladıkça her şey hem daha kolay, hem daha güzel hem de daha lezzetli bir hal alacak bana güven.