Header Ads

Hayat Yaşamak İçindir / Beden - Zihin - Ruh 03


Beden ve zihinden konuşunca, özellikle son 10 yıldır ilk akla gelen soru belli: Aklımdan geçenin gerçekliğim olarak tezahür etmesini sağlayabilir miyim?

Malum çekim yasası :)... Ama biz seninle çekim yasasının sadece bu kadarcık bir şey olmadığını uzun uzun konuştuk zaten. Yine de bu, sorumuzun geçerliliğini ve gerçekliğini ortadan kaldırmıyor tabii ki. Zihnimizin yani düşüncelerimizin fiziksel realitemizdeki yeri çok ama çok büyük.

Bunu hemen hemen hepimiz istiyoruz. Düşüncelerimiz ile hayatımızı değiştirmek veya değiştirebilmek her birimiz için çok heyecan verici. Ama kime sorarsam sorayım bunu istediğini ve bunun doğruluğunu kabul ettiğini söylese de aslında çok büyük bir çoğunluğumuz buna inanmıyor. İşin garibi şu ki, inanmıyor olduğunu da kabul etmek istemiyor.

Bak, bunu şöyle düşün: Ateşin yakıcı olduğunu biliyor ve inanıyorsun. Dolayısı ile ateş olan yere yaklaşmıyor ve sıcak nesneler konusunda oldukça dikkatli davranıyorsun. Şöyle bir şey söylüyor musun mesela: "İçim geçmiş, dalmışım, elimi tavanın içinde unutmuşum" ya da "Sokağın başındaki ev yanıyordu, hazır kapılar da kırılmışken kestirme olsun diye evin içinden geçip geldim" :)... Ateş, sıcaklık, yanmak... Bunlar fiziksel unsurlar ve bunlara dair inancımız o kadar kesin ve dolayısıyla ateş ve unsurlarına dair dikkatimiz o kadar keskin ki bunun bir istisnası yok. Asla es geçmiyoruz ve bu inanç beden ve zihnimizde öylesine şüphesiz bir kabul görüyor ki farkında olmasak bile etkileri göreceli olmuyor. Yani elini yanlışlıkla tavanın içinde unutsan da yanıyorsun. Sen de mutlaka bir karşılığı var. Artık ateşe "özellikle" dikkat etmen bile gerekmiyor. Bu odaklanma yerleşik bir halde.

Peki, karamsar düşünceler, geçmişten gelen üzüntüler ve geleceğe dair kaygılar seni aynı korkulan durumlara sürükler, sana yine aynı deneyim ve geçeklikleri yaşatır dediğim halde, neden kendini bu düşünce biçimlerinden kurtaramıyor, en ufak bir boşlukta buralara gitmekten kendini alıkoyamıyorsun? Tüm zannını olumlu düşüncelere yönetmelisin, dikkatini istediğin ve arzuladığın gelecek versiyonlarına vermelisin dediğimde bunu yapmak neden bu kadar zor oluyor? Sence gerçekten ateş örneğinde olduğu gibi şüphesiz bir inanç ve dikkate sahip olsan bir tek karamsar düşüncenin zihninde yer etmesine izin verir miydin? Mümkün değil...

Müslüman olmak ile mümin olmak arasındaki fark da aynı böyle işte. Sence gerçekten şüphesiz bir imana sahip olsaydık, kim kime kötülük yapabilir, kim kimi görmezden gelebilir, kim birbirini kırabilir, kim ufacık bir ibadetini aksatabilirdi? Ama buradaki yolculuğumuz da tam olarak bu zaten: Beşer canlısından Kamil İnsan seviyesini yükselebilmek.

Bu bahsettiklerim seni, beni kötü mü yapıyor? Tabii ki hayır. Çünkü böyle olması ilahi sistemin çalışma şekli aslında. Madde alemi, alemler içinde en dipteki, sıkışmış ve kuralları konusunda öğrenme gereği duyulmayan, içindeki unsurların hali hazırdaki bilinçlerine uygun olarak tasarlanıp yaratıldığı alem. Bu bağlamda bakıldığında en dandik boyut diyebiliriz :). Baz olarak tüm kurallar belli ve tüm unsurlar bu bilgi kendisinde bilinir halde mevcut olarak yaratılıyor. 

Demek istediğim şu ki: Güçlü ve zayıf etkileşim ile kütleçekim ve elektromanyetizma olsun, termodinamik yasalar olsun, bunların hepsi yaratılış esnasında her bir parçacığın bilincinde bilinir halde mevcut ve bu yasaların çalışması tercih ve seçim konusu değil. Artı yüklü parçacık eksi yüklü parçacığı çekip çekmemek konusunda herhangi bir tereddüt göstermiyor. Aynı şekilde enerjinin hareketi ve dönüşümü konusunda da tüm kurallar tıkır tıkır çalışıyor, en azından bizim bulabildiklerimiz. Bu Sunnetullah yani Allah'ın adetleri ve kuralları. Bunların nasıl ve neler olduğunu bulduğumuz ve öğrendiğimiz şeyin adı ise bilim.

Yani, bizim maddesel yanımız olan, fiziksel tarafımız olan bedenimiz ateşin yakıcılığı konusunda, en küçük parçacığına kadar bilir halde yaratılmış olarak dünyaya geliyoruz. Dolayısı ile ateşin elini yakması için bunu ayrıca sana birinin öğretmesi ya da bu konuda bir eğitim alman gerekmiyor. Düşünceler, zihnimiz ve bunların etkileri konusundaki bilgimiz ise hatırlamamız ve öğrenmemiz gerek bir şey. Benim anlatmak istediğim ise, zihnimiz ve düşüncelerimizin etkisinin de bir o kadar gerçek olduğu. Yani, zihin ve düşüncelerimizin hayatımıza olan etkileri ve sonuçları da - tabii ki - Sunnetullah içindedir ve bunları öğrenip kullanabildiğimiz zaman aynı bilimsel kesinlikler gibi tüm gerçekliğimize dahil edebiliriz. Bunların nasıl ve neler olduğunu bulduğumuz ve öğrendiğimiz şeyin adı ise ilim.

Tevhidi anlamak burada yine çok önemli bir anlam kazanıyor. Yani madde ve düşünce birbirinden ayrı şeyler değil. Tüm yaratılış her unsuruyla bir bütün ve bizler ancak her unsuru kendi kulvarında ve seviyesinde kullanmayı öğrendiğimizde mutlu ve mutmain bir hayat sürebiliriz. İkilik yok. Madde ayrı, enerji ayrı, düşünce ayrı diye bir şey yok. Bunu kuantum fiziği ile artık daha anlaşılır bir biçimde görmeye başladık. Işığın hem parçacık hem de dalga gibi hareket etmesi olsun, elektronun hem her yerde hem de sadece baktığımız yerde olması olsun, bunun doğruluğunu aşikar biçimde gösteriyor.

İşte bu BİRRliğin bize anlattığı şeylerden biri de bu: Hayat, yaşamak içindir. Yani sadece maddiyat peşinde materyalist bir yaşam sürmek doğru olmadığı gibi sadece ruhsal meseleler ile ilgilenip dünyadaki her şeyden, diğer insanlardan, diğer canlılardan elini eteğini çekmek de tevhide uygun bir yaklaşım değildir. Ruhunun tüm deneyimlerde sana hatırlattığı Alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Dolayısı ile bu BİRRliği anladığında her maddesel unsurdaki ÖZü ve sevgiyi bulabilir, bunun yanı sıra her sevgiye vardığın deneyimin hayatındaki fiziksel tezahürlerini de hayretler içinde tecrübe edebilirsin. 

Bu yüzden lütfen şartlanmışlıklarının ve kısıtlayıcı inançlarının seni engellemesine izin verme. En azından konuşacağımız bu 40 gün için senden bunu yol arkadaşın olarak rica ediyorum. Biliyorum değişim zor ve bu yüzden birçoğumuz doğru olduğunu düşündüğümüz şekilde yaşamıyoruz. Birçok hatamızı bunun yanlış olduğunu bile bile yapıyoruz ama yine de engel olamıyoruz. Ama bu beden kılıfını aşmak için de elimizdeki en büyük araç yine bu beden :). Yapacak bir şey yok, biraz gayret :).

Bu gayreti kendin için göstermeni rica ediyorum. Kendi değerini anlamanı, ne kadar muazzam ve kıymetli olduğunu tekrar hatırlamanı istiyorum. Bu sayede tekrar parıldayan özgüven ateşini özdisiplinin ile körüklemeye devam edersen ve az önce önemini vurgulamaya çalıştığım gibi bunlara güzel düşünceleri de eklersen, bu bileşimin sonucu mutlu ve olgun insandır. Umarım bu yolculukta, yaşamın sadece ıstırap dolu bir mücadele olmadığı, sağlıklı olmanın sadece normal bir şey olduğu, bolluk ve bereketin standart ve mutlu olmanın çok ama çok basit olduğu konusunda seni ikna edebilirim. 

Konuşmamız sürecinde bazen benim anlattıklarımı doğru bulmayabilir, belki bana kızabilir ya da anlattıklarımı saçma bulabilirsin. Böyle durumlarda lütfen beni dinlemeyi bırakma. Ve lütfen konuştuklarımızı hayatına dahil etmek konusunda eylemde ol. Aksi takdirde, seni bu konuşmadan ve anlatılanlar uzaklaştırmaya çalışan "şu andaki sen" yine galip gelecek ve yine hiçbir şey değişmeyecek.

Şunu her ikimiz de biliyoruz. Herkesin ama herkesin öyle ya da böyle hayalleri ve ulaştığında kendini gerçekleştirmiş olacağı bir yer, bir şey var. Finansal olarak özgür bir hayat, başarılı bir yaşam süreci, mutlu ve uzun bir ömür, sevdiği kişiyi bulmak ve onunla bir birliktelik sağlayabilmek, gitmek, gezmek ve görmek istediği yerler, belki bir icat ya da belki bir çocuk... Her birimiz birer arzu kabıyız ve isteklerimizi gerçekleştirebildiğimiz ölçüde kendimizi daha gerçek ve değerli hissediyoruz. Umut ve hayaller sosyal bir farklılık gözetmeksizin belki de en büyük ortak noktamız. Ama yine her ikimiz de biliyoruz ki, çok az insan kendini gerçekleştirebilmiş olarak bu dünyadan ayrılıyor.

Ve nedense bu işin matematiği bir türlü tutmuyor gibi. Çabaladıkça dibi görenler de var, çaba göstermediği halde istekleri ayaklarının dibine kadar gelenler de var. Yakın akrabalarımıza bile baksak bunun örneklerini görebiliyoruz ve hatta kendi hayat hikayemize baktığımızda bile görebiliyoruz. Ne kadar çok isteyip, çalışıp, didinip yapamadığımız şeyler varken, bir o kadar da kendi kendine veya bir sürü yardım ve eşzamanlılıklarla hayatımıza girenler de var. Böyle düşünüce, akla gelen soru şu: Kader böyle bir şey mi? Yani, olacak olan zaten oluyor, biz sadece - sanki bir şey yapacakmışız gibi - çabalayarak oyalanıyor muyuz? 

Seninle daha önce frekanslar ve çekim yasası hakkında uzun uzun konuştuğumuz için böyle düşünmediğini biliyorum. Ve yine o zamanlar konuştuğumuz gibi biliyoruz ki, özdisiplin ve bu doğrultuda ortaya koyduğumuz gayret tabii ki çok önemli ama bunun dışında da çok önemli unsurlar mevcut. İşte kendi kıymetini anlamanı, kendi özsaygını ve özgüvenini kazanmanı ve düşüncelerini doğru kullanmanı bu yüzden çok önemsiyorum. Çünkü bunlar da senden çıkacak ve bunları kontrol ederek, etmeyi öğrenerek sana yakışan ve hak ettiğin dosdoğru yolda ilerleyebilirsin. Evet, çok faktör var, birçok manevi unsur da var ama halife olarak gönderilmenden de belli ki baş aktör SENsin. 

Blogger tarafından desteklenmektedir.