Header Ads

Kurban Niçin Kesilir Neden Kurban Kesmelisin / Soru Cevap 01


Müslüman kardeşim... 

Kurban Bayramı yaklaştı... Bu sene kaç hayvanın hayatına son verilecek? Kaç tane cana kıyılacak? Kaç kilo et için kaç litre kan akıtılacak? Daha açıkça sormak gerekirse kaç hayvan boğazlanacak?

Koyunlar, keçiler, o parlak ve canlı renkli danalar, masum ve kara gözleri ile sana bakarken, boncuk boncuk sana kendini teslim etmişken, sen onları yere yatırıp, canlı canlı kafalarını mı keseceksin?

Tüm bu anlattıklarım çok merhametsizce değil mi?

HAYIR, DEĞİL!

Konuşmamızın başlangıcını bilinçli olarak inançlarına ters bir anlayışla yaptım, zira tam da bu vakitlerde, her yıl tam da bu vakitlerde, buna benzer şeyler duyduğunu biliyorum. Bugün seninle neden kurban kesmen gerektiğini konuşmak istiyorum. Ama neden kesmen gerektiğini ispatlamayı değil neden kurban kesmen gerektiğini konuşmak istiyorum. Çünkü Allah'ın kesin emri olduğu bir konuda, Rasülünün (Allah'ın selamı ve bereketi O'nun üzerine olsun) sünneti olan bir konuda ispat arama gereksizliğine girilemez, lütfen sen de girme. Allah'ın emri olan, Rasülünün sünneti olan önce yapılır, sonra nedeni, nasılı ve niçini anlaşılmaya çalışılabilirse ne ala... Pek de güzel olur. Ama önce "teslim" olunur, yapılır. Sonrası sonra...

İzin verirsen önce canlının ne olduğu konusunda bir anlaşalım seninle. Genel itibar ile canlı dediğimiz şey ya da günlük hayatımızda canlı diye bahsettiğimiz şeyler bitkiler, hayvanlar ve insanlardan oluşuyor di' mi? Materyalist ya da naturalist bir bakış açısıyla, evet. Organizma olarak adlandırabileceğimiz, varoluş süreci boyunca gelişim, yenilenme ve bulunduğu ortama uyum sağlayabilme yeteneğine sahip basit ya da karmaşık sistemlere canlı denir.

Peki TEVHİD bağlamında bakarsak, nedir canlı? Kelimenin kökünde de cevabı bulabileceğin gibi "can" sahibi olana canlı denir. Peki bu "can" dediğimiz ne ola ki? "Soru"nun ve sorunun özü bu noktada kendini gösteriyor aslında. Sırrın içindeki sır kendini "can"da açık etmeye başlıyor. 

Teknolojik olarak, bilimsel veri ve imkanlar olarak belki de insanlık tarihinin zirvesindeyiz. Bir hücrenin tüm iç yapısını ve çalışma sistemini avcumuzun içi gibi bilebiliyor, bilmekle kalmıyor sıfırdan bir hücre inşa edebiliyor hatta DNA'yı her bir nükleotidine kadar dizebiliyoruz. Ama bu kadar mikro düzeyde bir mimarlık yapabiliyor olmamıza rağmen, hiçbir inşa ettiğimiz hücreye CAN veremiyoruz. Herhangi bir hali hazırda yaşayan canlıdan aldığımız, ürettiğimiz ya da türettiğimiz bir hücre dışındaki, kendi inşa ettiğimiz bir hücreye "YAŞA!" diyemiyoruz. 

Peki kimdir bu "YAŞA!" (HAYY) diyen?

... Allah Azze ve Celle ...

Her şeyi yaratan HAYY olan Allah'tır. İşte bu anlayışla baktığın zaman tabii ki aslında her şey canlıdır. Taş da, toprak da, su da, ateş de... Aklına gelen ne varsa her şey O'nundur, O'ndandır, O'nun içindir. Dolayısı ile en küçük atomdan en büyük nebulaya kadar her şey kendi aleminde bir bilinç sahibidir ve O'nu zikreder haldedir. Kendine emredildiği düzende hareket içinde olan tüm kainat kendine emredileni yaparak bu zikrini devam ettirir.

Ay Dünya'nın çevresinde dönerek iki hecedir zikrinde: akşam, sabah... Dünya kendi çevresinde dönerek iki hecedir zikrinde: gece, gündüz... Her bir elektron çekirdeğinin çevresinde dönerek iki hecedir zikrinde: artı, eksi... Ne varsa birbirini tamamlar, karşılar alemde iki hece: yaz-kış, soğuk-sıcak, uzun-kısa, yakın-uzak, var-yok... Her şeyin gönlünde aynı özlem, aynı hasret, aynı iki hece: ALLAH...

Peki o zaman... Her zerresine kadar Allah'ı anan bu alemde insanı bu kadar kıymetli yapan nedir? Allah'ın insanı kendisine muhatap kılmasının, kendisine halife etmesinin kıymeti nerededir? Hakim olan Allah'ın her işinde bir hikmet mutlaka vardır. O zaman insanın yaratılanların en şereflisi olmasındaki, seçilmiş olmasındaki hikmet nedir?

Tüm kainattaki düzen, KAYYUM olan Alemlerin Rabbi'nin idaresi ve yöneticiliğinde emredildiği gibi hareket ederken tek bir sorgulamada dahi bulunmaz. Ay Dünya'nın çevresinde dönerken bir seçimi yoktur, OL denmiştir OLmuştur. Dünya kendi ekseni etrafında dönerken bir seçimi yoktur, OL denmiştir OLmuştur. Tohum toprak altında su ile kavuştuğunda çimlenmek için bir seçimi yoktur, OL denmiştir OLmuştur. Bunu dilediğin ölçüde küçük ya da büyük unsurlara kadar genişletebilirsin. Bizim fizik, kimya, biyoloji, matematik diye çeşitlendirdiğimiz bilimsel şartlar altında her yaratılan, içinde bulunduğu koşullara uygun bir reaksiyon verme konusunda bir seçim hakkı olmadan ilahi düzene uyum içinde hareket eder.

Sadece insan, YAP denileni yapmama iradesi kendisine verildiği halde YAPmayı seçerek OLma şerefine, seçilmişliğine sahiptir. İşte tam da bu yüzden tüm kainat insanın hizmetine sunulmuş, istifadesine bahşedilmiştir. İşte tam da bu yüzden tüm alem O'nun için iken bilinmekliğinin muradına insanı muhatap kılmıştır Allah. İşte şimdi de kurban ile O'na yakınlaşmak konusunda, yapmamayı seçebilecekken YAPmayı seçmeni görmek istiyor Yaradan.

TEVHİD penceresinden bakmayıp bir elmayı dalından çekerek koparmayı haklı görürken bir koyunu kesmeyi haksız görmek, elmayı daha cansız, daha bilinçsiz  olarak addetmek öncelikle elmanın kudsiyetine hakarettir. Bir fasulyeyi kaynar suda haşlayıp pişirmeyi haklı görürken bir danayı yemeyi haksız görmek, fasulyeyi daha hissiz, daha bilinçsiz olarak addetmek öncelikle fasulyenin kıymetine hakarettir. Bitkinin canı yanmıyor ama hayvanın canı yanıyor demek, BİRLİK bilincini anlamamış olmak, bitkiyi ayrı, hayvanı ayrı, insanı ayrı görmek, yaradılışın inceliğini kavramamış olmak demektir. Derviş ayağını toprağa sert basmayacak kadar nezaketliyken de yaratılanı sever Yaradan'dan ötürü. Bir hayvanı kurban edecek kadar dirayetliyken de yaratılanı sever Yaradan'dan ötürü.

Kurban kavramının ilk karşımıza çıktığı hadiseyi hatırla lütfen. Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'i kurban edecek iken, ne Hz. İsmail'de zerre bir tereddüt var idi, ne de Hz. İbrahim'de. Hz. İsmail emrolunduğu üzere kendi canından vazgeçmişti çoktan. Ve her evlat sahibi bilir ki evladın canı kendi canından ötedir ama Hz. İbrahim de emrolunduğu üzere canından öte candan vazgeçmişti çoktan. İşte şimdi de Alemlerin Rabbi - ne mutlu ki - seninle aynı husus üzerinden muhatap oluyor. Sen cebindeki parandan "vazgeçip" o kurbanı satın alabilecek misin? Sen vaktinden, enerjinden "vazgeçip" o kurbanla ilgilenerek yorulabilecek misin? Sen her ne kadar sevimli olsa da, her ne kadar güzel olsa da, her ne kadar için acısa ya da elvermese de nefsinin dürtülerinden "vazgeçip" o kurbanı kesebilecek misin? Sen binbir zahmet ile uğraşıp didinip hazırladığın, parçaladığın, ayırdığın o etlerden "vazgeçip" o kurbanı paylaşabilecek misin? 

Emin ol, çünkü sen müminsin, sen her "vazgeçtiğinde" O sana daha çok sahip çıkacak, şimdiye kadar hiçbir zaman vazgeçmediği gibi seni kendine daha çok yaklaştıracak. Emin ol, çünkü sen müminsin, vazgeçtiğin paran senden eksilmeyecek. Emin ol, çünkü sen müminsin, ömründen harcadığın vaktin artacak, yorulduğun bedenin hastalanmayacak. Emin ol, çünkü sen müminsin, o vazgeçtiğin can yok olmayacak, inşaAllah cennetine girene kadar seni terk etmeyecek. Emin ol, çünkü sen müminsin, paylaştıklarının hiçbiri azalmayacak.

Hani Hz. Musa kendi kavmine bir kurban kesmelerinin emredildiğini söylediğinde, bahane üstüne bahane üretmişlerdi de, onlara "Neredeyse bunu yapmayacaklardı" denmişti. İşte Alemlerin Rabbi - ne mutlu ki - aynı husus üzerinden seninle muhatap oluyor. Sen o kurbanı satın alacak mısın yoksa geçim sıkıntısı ve ekonomik şartları bahane ederek "neredeyse yapmayacak mısın?"... Sen bu emrolunduğun ibadete emeğini verecek vaktini ayıracak mısın yoksa tatili, dinlenmeyi bahane edip "neredeyse yapmayacak mısın?"... Sen o kurbanı kesecek misin yoksa acımayı, üzülmeyi, merhameti - sana acımayı da, üzülmeyi de, merhameti de veren Rabbi'ne rağmen - bahane ederek "neredeyse yapmayacak mısın?"... Sen kendi paranla aldığın, kendi vaktini ve emeğini verip hazırladığın etleri paylaştıracak mısın yoksa o her şeye dayanıp da bir açlığa dayanamayan nefsinin kuruntularını bahane ederek "neredeyse yapmayacak mısın?"...

Emin ol, çünkü sen müminsin, sen her "hayır" dediğin de O sana hayırlar ihsan edecek, şimdiye kadar hiçbir zaman eksik etmediği gibi lütfuyla bahşedecek, seni kendine yaklaştıracak. Emin ol, çünkü sen müminsin, "hayır" dediğin geçim sıkıntısı sende kalmayacak. Emin ol, çünkü sen müminsin, "hayır" dediğin o bütün vesveseler ile tüm hayatına huzur, "hayır" dediğin o nefsin ile tüm yaşamına bereket gelecek.

Hani, Güllerin Efendisi (Allah'ın selamı ve bereketi O'nun üzerine olsun) bir keresinde anlatmıştı: Hesap günü geldiğinde Alemlerin Rabbi kuluna soracak; Ben hastalandım, ziyaretime gelmedin. Falan kulum hastalandığında ziyarete gitseydin beni onun yanında bulacaktın. Beni doyurmanı istedim, doyurmadın. Falan kulum senden yiyecek istediğinde verseydin, verdiğini benim katımda bulacaktın. Senden su vermeni istedim, vermedin. Falan kulum senden su istediğinde verseydin onu benim yanımda bulacaktın.

Çok şükür ki kadim tarihindeki binlerce kut ve on binlerce, yüz binlerce kutlu insanın bereketi hala bu topraklar üzerinde mirasını devam ettiriyor. Senin de çok iyi bildiğin gibi binlerce yardım kuruluşu ile bu topraklardan dünyadaki milyonlarca hatta milyarca müslümana bu kesilen kurbanlar sayesinde yardımlar gidiyor. Sağlanan imkanlar ile birçok hasta müslüman şifasına, ulaştırılan etler ile birçok yoksul müslüman gıdasına, açılan kuyular ile birçok kurak topraklardaki müslüman suyuna kavuşuyor. 

Senin de Rabb'ine yaklaşmaktan daha çok istediğin bir şey yok, biliyorum. İşte fırsat bu hem de en güzel fırsat bu. YAKLAŞ! Ne daha güzel bir menzil, ne daha büyük bir hasret, ne de daha yüce bir hedef yok. YAKLAŞ! 

Kimse ama hiç kimse Allah'tan daha cömert olamaz. Hiçbir şey de olmadığı gibi cömertlikte de hiç kimse O'nu geçemez. Senin kurbanın için gösterdiğin fedakarlık O'nun cömertliği ve lütfu ile asla senden eksilmiş olmayacaktır, emin ol, çünkü sen müminsin.

Ama neden ille de can almak diyebilirsin? Bunun yerine yardım etsem olmaz mı diyebilirsin? Sen demezsin belki ama Allah'ın sana verdiği merhamet ile seni kandırmaya kalkışan şeytan ve onun aklı ile hareket edip konuşanlar bunu senin aklına sokabilir. Çünkü şeytanın da elinde Allah'ın verdiklerinden başka bir şey yoktur aslında. 

Şunu düşünmeni ve anlamanı çok önemsiyorum: Sen Allah'ın evrendeki halifesi olarak, dilin ile O'nun kelamını okuyabiliyor, dua ederken O'nunla konuşabiliyor, namaz kılarken O'nun huzurunda defalarca eğilerek ibadet edebiliyor, bedeninin ve bilincinin tüm üstün yetenekleri ile birçok hayır ve güzellikleri O'nun için yapabiliyor, icra edebiliyorsun. Peki kendince bir bilinç seviyesine sahip olan kurbanlık hayvan veya yine onun kendince bir bilinç seviyesine sahip olan hücreleri ya da yine onun kendince bir bilinç seviyesine sahip olan moleküllerine ve atomlarına kadar, diğer tüm küçük zerreler bunu istemiyor, senin yaptıklarını yapabilmek istemiyor olabilirler mi? Bu evrendeki hangi zerre ademoğlunun "kul olma" şerefine ulaşmayı istemez ki? 

İşte yine bu anlayışla TEVHİD penceresinden bakmayı başarabilirsen, bu idraki kavrayabilirsen, kurban ederek insanın faydasına sunduğun o kurbanlık hayvan; senin dilindeki bir hücreye dönüştüğünde güzel lafız ile Allah'ı zikredebilecek, senin akciğerindeki bir hücreye dönüştüğünde nefes olup Rabb'ine dua edebilecek, tüm kaslarında ve kemiklerinde hücrelere dönüştüğünde namaz kılabilecek, elindeki bir hücreye dönüşüp Allah Rızası için sadaka verebilecek, alnında bir hücre olup secde edebilecek, ayakların ile mescide, kulakların ile ezana, gözlerin ile tüm kainatın şükrüne şahitlik edebilecek. Seninle ve sende BİR olup kulluk edebilecek.

Bu sebepledir ki bu kurban edilen hayvan içinde bir YAKLAŞma fırsatıdır. O da bu uğurda, bu emir üzerine kurban olmak konusunda çok istekli ve memnundur, emin ol, çünkü sen müminsin.

Ve yine bu sebepledir ki kurban merhametin ve bereketin ta kendisidir. Kimse ama hiç kimse Allah'tan daha merhametli olamaz. Hiçbir şey de olmadığı gibi merhamet noktasında da hiç kimse O'nu geçemez. Senin kurbanın için hissettiğin merhamet O'nun rahmeti ve lütfu ile asla senden bir şey eksiltmiş olmayacaktır, emin ol, çünkü sen müminsin.

Sözü uzattığımın farkındayım ama son bir kaç kelam daha edip sonlandıracağım müsadenle. Tam da bu vakitlerde, her yıl tam da bu vakitlerde, kurban ibadetinin zorunlu olup olmadığına dair, aslında amacın sadece yardımlaşmak olduğu hususunda, Kuran-ı Kerim'de geçip geçmediği konusunda birçok değişik görüş duyacak olabilirsin.

Yakın tarihimize ışık tutmuş ve halen öğretileri devam eden tüm tasavvuf ekollerinin önderleri olan bütün evliyalar ve üstadlar kurban kestiler. Bu ikna edici olmadı ise, İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri kurban kesti. Bu da ikna edici olmadıysa Şems-i Tebrizi Hazretleri ve Mevlana Celaleddini Rumi Hazretleri kurban kestiler. Bu da ikna edici olmadıysa Şeyhül Ekber Muhyiyddin İbnül Arabi Hazretleri kurban keserdi. Bu da ikna edici olmadıysa Gavsul Azam Abdulkadir-i Geylani Hazretleri kurban keserdi. Bunu saymaya devam ettiğim zaman Ashab-ı Kiram Efendilerimiz ve tabii ki Canımız Efendimiz Peygamberimize (Allah'ın selamı ve bereketi O'nun üzerine olsun) kadar gideceğini biliyorsun. 

Biz tarih öncesi bir dinin mensubu değiliz. İnsanlığın yazılı tarihinin içindeki döneme ait bir ümmetiz. Hepsi yazıyor, her biri biliniyor. O biricik inci tanesinin (Allah'ın selamı ve bereketi O'nun üzerine olsun) yaptığı bir şeyin üzerinde konuşmanın bir manası olduğunu düşünmüyorum. 

O kestiyse tabii ki doğrudur! 

O yaptıysa tabii ki doğrudur! 

O dediyse tabii ki doğrudur!

Blogger tarafından desteklenmektedir.