Ya Sabır Ya Selamet / Çekim Yasası Hakkında Her Şey 23
Teslimiyet kendini iki şekilde belli eder.
Birincisi sabırdır. Ve en çok çuvalladığımız kısımda sabırdır. Otobüs örneğini verirken bile beklemen gereken yerlere dikkatini çekmeye çalıştım farkındaysan. Ama biz bu sabrı her şeyde gösteririz de bi' Rabb'imize göstermeyi beceremeyiz nedense. Ay başından ay başına maaş alırız, bekler sabrederiz. Bir sipariş veririz, üç gün içinde teslim der, bekler sabrederiz. Bir arkadaşımız ile randevulaşırız, gününü saatini belirleriz, bekler sabrederiz. Ama biricik Yalavacımız "Ameller niyetlere göredir" der, biricik Allah'ımız "İyiliğin karşılığı 'muhakkak' iyiliktir (Hel cezaul ihsani illel ihsan)" der, bir türlü bekleyemeyiz.
Sürekli şöyle sorular dolaşıyor: "Ben neyi yanlış yapıyorum?", "Neden dualarım kabul olmuyor?", "Ben sürekli istiyorum ama Rabb'im vermiyor." Benim de şunu sorasım geliyor: "Patrona, kargo görevlisine ve arkadaşına güvendiğin kadar Rabb'ine güvenmiyor olabilir misin?" Sen güvenmediğin için, sen teslim olamadığın için, senin zannın üzere olduğunu açıkça beyan eden Rabb'im bu yüzden seni bekletiyor olabilir mi?
Tam da bu sebepten şu çelişki yaşanıyor: "Ruhsal öğretilerde dileklerin beyanından sonra serbest bırakmamız söyleniyor ama bizim dinimizde de dua da ısrarcı olmamız gerektiği söyleniyor. Bu bir çelişki değil midir?" Tüm meditatif uygulamalarda dileklerin olmuş gibi, bu kısma dikkat edelim olmuş gibi, zihinde canlandırılıp, enerjisinin serbest bırakılması anlatılır. Olmuş gibi zihinde canlandırmak ve hissetmek zaten teslimiyettir, güvendir. Peki dua da ısrarcı olurken bu teslimiyet ile mi ısrarcı olunuyor sence?
Duadaki ısrarcılık ne yazık ki şu şekilde cereyan ediyor: "Dün istedim vermedin, bugün tekrar istiyorum" , "Dün istedim vermedin, bugün tekrar istiyorum", "Dün istedim vermedin, bugün tekrar istiyorum." Aman ne kadar güzel! İstendiğinde vereceğini, senin istediğin gibi olmasa da daha hayırlısını vereceğini, senin için daha iyisini daha iyi bileceğini birçok yerde açık bir şekilde bildiren Canım Allah'ımın hakkında hüküm verdin, bir de O'nu yargıladın, bunun adına da duada ısrarcı olmak dedin. Dua da ısrarcılık öyle olmaz. İçinde koşulsuz sevgin, şüphesiz güvenin ve her haline olan teslimiyetin ile açarsın ellerini, sevgilinden rica eder gibi: "Dün istedim, verdin biliyorum, benim için daha iyisini vereceğine de eminim, ama henüz bana ulaşmadı. Tekrar senden diliyorum" dersin.
3 boyutlu bir dünyada yaşıyoruz ve bu boyutta zaman tamponumuz var. Zaman boyutunun bir altındaki boyuttayız ve bu yüzden zamanın içinde hareket ediyoruz. Dolayısı ile bizim seviyemizde her sebep ve sonuç arasında bir süreç mevcut. Çok gariptir ki şeytan ilim konusunda da iman konusunda da bizden çok ama çok ileridedir. Kovulmadan önceki döneminde sahip olduğu ilimler bakımından kıyaslandığında, muhtemelen insanlık tarihi onun yanına bile yaklaşamayacaktır. İman yani inanç konusunda da bizzat Allah ile görüşmüş, O'nunla konuşmuş bir varlık olarak da bizden çok ileridedir. Şeytan'ın sorunu iman noktasında değil isyan noktasındadır. Peki bu şeytan bile insanoğlunu yoldan çıkarmak için Rabb'inden ne istedi?: "Süre"... Şimdi bir şeyler "dank" etmiştir diye ümit ediyorum. Burası süreli süreçler diyarı.
Ha, şu da var tabii ki; sen takdir edilen süreye teslim olur ve Rabb'ine olan güvenini zedelemez isen süreyi yaratan Allah, süreyi kısaltabilir ve hatta iptal edebilir. Sen bu konuda ne kadar cazibeli, çekici olabileceksin, bunu düşünmek lazım.
Şu da olabilir, istediğin senin dilediğin zaman içerisinde gelmeyebilir. Ama bu gelmeyiş senin hayrınadır. Çünkü en doğrusunu Allah bilir. Sen istediğinin gerçekleşmemesi ya da gecikmesi konusunda Rabb'inden herhangi bir şüphe duyuyor ya da bir kırgınlık hissediyorsan o zaman da bu işte bir çıkar, bir menfaat beklentisi var demektir.
Öyle bir durumda şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor. İstediklerin olursa Canım Allah'ım, istediklerin olmazsa ..... Bu boşluğu doldurmak istemiyorum. Ama bu konuda eksiğiz, hiçbir şey istemeden, beklemeden, Allah'ı sevemez olmuşuz, sadece sevdiğimiz için "Allah" diyemez olmuşuz. Öyle olunca da adına ilişki deniyor işte. Beklentisiz, koşulsuz olsaydı... Aşk olurdu.
Daha sonra, biraz daha ileride detaylıca döneceğim bu konuya ama şunu bir kenara not alalım: Gerçekleştiğinde hiç şaşırmayacak kadar, gerçekleşmediğinde hiç üzülmeyecek kadar güvenerek, severek, dua edersen, ne istersen olur.
Sıra geldi niyet için teslimiyetin ikinci unsuruna...