Düşünce Gücü İle Beyin Nasıl Değişir? / Joe Dispenza Türkçe 13
Soru: Harika... Ben de tam size duygu ve düşüncelerimizin biyolojimizi nasıl etkilediğini soracaktım. Bunlar bizi hasta edebilir mi ya da iyileştirebilir mi?
Tamam... Şimdi, biz insanların düşünceyi gerçek kılabilme özelliği vardır. Ve biz bunu her an yapıyoruz. Çünkü ön lobumuz büyüktür, ön lob yaratıcı merkezdir, insan olmanın en büyük edinimidir. Tüm beynimizin %40'ı ön lobdur. Burası atölyedir, düşündüğümüz, yarattığımız, niyetlendiğimiz, heyecanlandığımız, duygusal tepkilerimize ket vurduğumuz, ne olacağımıza karar verdiğimiz yerdir.
Beynin bu bölümü bilincimizin bulunduğu yerdir. Bir şeyler düşündüğümüz zaman; daha iyi olmayı, yeni fırsatları, hayatımızı... Ön beynimiz çalışmaya başlar. Çünkü onun, beyindeki tüm bölümlerle bağlantısı vardır ve bir orkestra şefi misali, farklı nöron ağlarını yönetir. Bunlar geçmişte edindiğimiz bilgilere ya da yaşadıklarımıza aittir. Ve mükemmel bir şekilde bir araya gelerek bir görüntü oluştururlar. Biz buna niyet deriz.
Ve biz yeni nöron ağlarını kombin edip yeni sıralamalarda, yeni kalıplarda ateşlediğimizde zihnimizi de değiştirmeye başlıyoruz. Çünkü zihin, harekete geçmiş beyindir. Bunu doğal olarak yapıyoruz. Doğal olarak yeni bir tarzda düşünmeye başlıyoruz.
Burada sorun, çoğu insanın niyetini yükselmiş duygularla bir araya getirmemesidir. Siz şimdiki zamanda, gelecekteki gerçekliği deneyimlerseniz, bir deneyimin oluşturduğu son ürün, his ya da duygudur. Böylece beden, gelecekteki o gerçeklikte yaşadığına inanır. Siz bunu zaman içinde tekrar tekrar yaparsanız, yeni yollarla yeni devreler ateşleyip bağlarsınız ve böylece beyin de bu niyetinizin çoktan yaşandığına inanır. Yükselmiş duygular bedene sinyal göndermeye meyillidir ve bu şekilde yeni proteinler yapması için yeni genler seçilir ve beden de bu olaya hazırlanmış olur.
Peki, bu neden önemlidir? Bunun anlamı; beyniniz, hayatınızdaki her şeyi yansıtmak üzere organize olmuştur. Beyniniz, geçmişinizin bir kaydıdır. Şu ana kadar öğrenip yaşadığınız her şeyin eseridir. Yani siz her sabah uyandığınızda ve algılarınız açıldığında, bir gün önce yaptığınız davranışları, seçimleri, deneyimleri tekrarlıyorsanız yani her şey dünün aynıysa; aynı insanları görüyor, aynı yerlere gidiyor, aynı saatte aynı şeyleri yapıyorsanız, böyle gider.
Beyninizdeki farklı devreleri çalıştıran şey, sizin dış ortamınızdır ve bu da tanıdığınız şeylerle örtüşen duygu ve düşüncelere yol açar. O halde düşüncelerinizin sağlığınızla veya kaderinizle bir ilgisi varsa ve aynı şekilde düşündüğünüz sürece aynı hayatı yaratmaya devam ediyorsanız, bu arada beyniniz de geçmişinizin kaydıysa o zaman kendini geleceğin vizyonuyla tanımlamayan çoğu insan geçmişin eski anılarında kalırlar ve her zaman geçmişte düşünürler. Hisler ve duygular, deneyimlerimizin son ürünleriyse güzel anılarımıza dönebilir, o an nasıl hissettiğimizi hatırlayabiliriz. Şayet her sabah uyandığınızda bir sabah önceki gibi, daha önceki günler gibi hissederseniz bir kere, hayatınızda yeni bir şey olmayacak demektir.
Ayrıca, yaşadıklarınızın son ürünü olan bu duygu ve hisler sizi bir takım düşüncelere ve davranışlara sevk eder. Geçmişte düşünüp hareket ettiğiniz zaman da her şey önceden bellidir. Bu duygular sizi belli düşüncelere sevk ediyorsa ve bu düşünceler belli duygular yaratıyorsa, bunlar da belli düşüncelere yöneltiyorsa, sürekli tekrarlayan bu düşünme-hissetme döngüsü, bir varoluş durumu yaratır.
Başka deyişle, düşünceler beynin dilidir. Duygular da vücudunuzun dilidir. Yani duygu ve düşünce şekliniz, bir varoluş durumu yaratır.
Pek çok insan hayatını duygularına endeksli yaşar. Korkarlar, kızarlar, karamsarlık, telaş, kendine güvensizlik hissederler ve bu duygular onların kimliğinin bir parçası haline gelir. Olumsuz şeyler düşündükleri an, beyinlerinde güvensizlik duygularıyla örtüşen devreleri çalıştırırlar, böylece daha beter şeyler düşünürler ve kendilerini güvensi hissettirecek daha çok kimyasal üretirler. Ve bu döngü zaman içinde tekrarlandıkça, bedenlerini güvensizlik duygusu hissetmesi için bilmeden şartlarlar. Ve bu insan, "benim kendime güvenim yok" der. Siz "ben şuyum" dediğiniz an, zihninize ve bedeninize komut vermiş olursunuz.
Ve çoğu insanın biyolojisi, ekseriyetle geçmişte yaşıyor. Siz de kendinizi geleceğe ve yeni bir olasılığa dair bir vizyonla tanımlamazsanız beyninizde eski devreleri tutar, geçmişin duyguları ile yaşarsınız. O zaman şöyle bir soru: "Henüz duyularınızla deneyimlemediğiniz, yaşamadığınız ama zihninizde defalarca düşündüğünüz geleceğe dair bir olayın beyninizi değiştirip, bunu gerçekten olmuş gibi kabulleneceğine inanıyor musunuz?
Sinirbilim alanındaki son araştırmalar, düşünce gücüyle beynin değişebildiğini söylüyor. Yani siz yeni bir olasılık düşündüğünüzde ve beyniniz yeni sıralamaları, yeni kalıpları ve yeni kombinasyonları ateşlemeye başladığında davranışlarınızı planlayıp, zihninizde kim olacağınıza dair hayalinizi prova ettiğinizde ve bunu devamlı yaptığınızda, bu zihinsel provalar beyninizde yeni nörolojik devreler kurmaya başlıyor ve bu donanım olay çoktan olmuş gibi değişiyor.
Siz bunu tekrarladıkça aynı düşünceyi, aynı sıralamayla prova ettikçe, bu donanım bir yazılım programı oluyor. Ve beyniniz de artık geçmişin bir kaydı olmuyor. Artık o geleceğinizle eşleşiyor. Ve siz bu geleceğinizi, olayı yaşamadan önce duygusal anlamda benimsersiniz, yani iyileşmeden önce kendinizi bütünlenmiş hissedersiniz. Sevgiyi hissetme için önce bir ilişkim olsun demezsiniz, huşuya kapılmak için mistik bir anı beklemezsiniz, güçlü hissetmek için başarılı olmayı beklemezsiniz, ki bunlar etki tepkiye dayanan, içimizin değişmesi için dışımızın değişmesini bekleyen eski model gerçekliktir.
İçimizde bir farklılık hissedince buna kimin, neyin sebep olduğuna bakarız. Bu da bir anıdır. Çağrıştırıcı anılar böyle oluşur. Fakat bu yeni model, etkiye yol açar yani mistik bir an yaşamak için, huşu ve hayranlık hissetmek; bir başarı sağlamak için, önce kendini güçlü hissetmek; iyileşmeniz gerçekleşsin diye kendinizi bütünlenmiş hissetmek. Kendinizi ve hayatı sevmek. Hayatınızda sevgiyi yaşamak için önce sevgi hissetmek. İşte bunlar duygusal anlamda vücudunuzu eğitme yöntemidir. Olay yaşanmadan önce olayın duygusunu öğretmektir.
Bunu düzenli yaparlarsa insanların vücudu bilinçsiz zihin olarak, gelecekteki o anı, şu an yaşadığına inanır. Ve yeni genlere yeni yollarla sinyal gönderirler. Böylece vücutları da gelecekteki olay yaşanmış gibi değişim gösterir. O halde kuantum alanından yeni bir potansiyel seçebilir misiniz?
Kuantum alanında sonsuz potansiyel vardır. Ve siz gelecekteki bu gerçekliği yaşamadan önce duygusal olarak benimsersiniz. Ve bilinçsiz zihin olan vücudunuz da bu gelecekteki olayı şu anda yaşadığına inanırsa, sadece düşünce gücüyle değişim gösterir. O halde fiziksel bir kanıt varsa yani nörolojik, biyolojik, genetik ve kimyasal bir kanıt varsa beyniniz ve bedeniniz olay yaşanmışçasına değişmişse, rahat olun. Çünkü o olay, gelip sizi bulacaktır.
Üstelik bu, en beklemediğiniz yoldan olacaktır. Bunun anlamı aslında şudur: Niyetimiz en beklemediğimiz şekilde olacaktır, çünkü beklediğimiz yollar yeni değildir. Bilinenden fazlası olmalı. Olduğunda bizi gafil avlamalı. Bizi şaşırtmalı. Bunun, içimizde yaptığımız şeyin, dışımızda yarattığı etkiyle olduğuna dair bir şüphemiz kalmamalı.
İçimizde yaptığımız değişikliklerle bunun dışarıdaki etkilerini ilişkilendirdiğimizde dikkatimizi yaptığımız şeye yöneltip tekrar yaparız. Buna da insan gücü deniyor. Ve bu dünyada, böyle bir olgudan hariç tutulan bir insan olduğunu sanmıyorum. Yani şu anda, dünyanın her yanında, sıradan insanlar sıra dışı şeyler yapıyorlar. Bence tarihin ilginç bir zamanındayız. Bilmenin yeterli olmadığı, nasıl olduğunu da öğreneceğimiz bir zaman bu.
Son bilgileri derlersek kuantum fizik alanındaki araştırmalarla sinirbilim, nöroplastisite, nöro endokronoloji ve epigenetikteki psiko sinir bağışıklığı ile ilgili araştırmaları... Bütün bu bilimler, ihtimal olgusunu işaret ediyor. Ve öğrenmek de bunun bir ayağı. Felsefesini, teorisini, ilmini, analitik bilgisini öğrenmek. Ancak bu bilgileri edinip uyguladığınız an onu kişiselleştirir, gösterirsiniz. İster istemez bunu hareketlerinizle gösterirsiniz ve davranışlarınızı değiştirip bunları niyetlerinizle eşleştirdiğiniz zaman da yepyeni bir deneyim yaşarsınız.
Felsefe, bilgi edinmek, beyinde yeni snaptik bağlantılar kurar. Buna da öğrenmek denir. Öğrenmek yeni devreler oluşturur. Hatırlamak da onları kalıcı yapar. Fakat felsefi bir bilgi edindiğinizde ve bunu hayatınıza uyguladığınızda, düzgün yaparsanız, yeni bir deneyim yaşarsınız. Çevrenizdeki tüm duyusal geri bildirimler sayesinde yaşadığınız bu deneyim, beyinizdeki devreleri zenginleştirir ve bu devreler beyninize yerleştiği zaman, beyniniz, his ya da duygu dediğiniz bir kimyasal meydana getirir. Bu deneyimden bir duygu hissettiğiniz an bedeninize kimyasal anlamda zihninizin anladığı şeyi öğretmiş olursunuz. Bu durumda bilgi zihin için, deneyimler beden için diyebiliriz ve o an bu felsefeyi somutlaştırırsınız, bilginin gerçekliğini somutlaştırırsınız.
O an yeni genleri çoğaltıp eski genleri azaltmaya ve programı tekrar yazmaya başlarsınız. Merhamet üstüne bir kitap, artık teori değildir, kendinizi şefkatli hissedersiniz. Liderlikte ilgili bir kitap artık felsefi bir bilgi değildir, kendiniz lider olursunuz. Sabırlı ebeveynlik hakkında bir kitap artık sadece bir sohbet konusu değildir, daha sabırlı olursunuz. Sabırsızlığınızı alt ettiğinizi hissedersiniz.
Ve bunu bir kere başarabilirseniz rahatlıkla tekrar yapabilirsiniz. Ve aynı deneyimi tekrar tekrar pratik ettikçe bedeninizi nörokimyasal açıdan, zihninizin yaptığı gibi, bunu öğrenmeye şartlandırabilirsiniz. Beden de zihin gibi öğrendiğinde ya da beden ve zihin bir olduğunda bu artık sizin özünüz oluyor. Bu sizsiniz, ikinci doğanız.
Bu artık sizin özünüz oluyor. Bu sizsiniz, ikinci doğanız. Sık tekrarladığınızda bunu arık bilinçli düşünmenize gerek kalmaz çünkü bilinçaltı programınız haline gelir. Bunu dahili bir nörokimyasal düzende ezberlediğiniz için dış çevrenize ait bir koşullandırmadan daha güçlüdür. Ve bu da bu felsefede ustalaştığınız andır.
Yani, felsefeyle başlayıp, alıştırmaya yapmaya, oradan da ustalaşmaya doğru gidiyoruz. Bilgiden deneyime ve bilgeliğe... Zihinden bedene ve ruha... Düşünmekten yapmaya ve olmaya... Bizde bunu yapacak her türlü biyolojik ve nörolojik donanım var. Sanırım bunu tekrar tekrar yapmamızı ve gerçekten iyi yapmamızı engelleyen en büyük sorun çoğunlukla stres hormonları.