Header Ads

Öz Güven Yatak Odasında Yapılmaz :) / İçimden Geldiği Gibi 03


Gördüğüm ve tecrübe ettiğim o ki, insanların kendilerini gerçekleştirebilmelerinin ve hatta mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürebilmelerinin önündeki en büyük engel güven duygusu eksikliği ve öz güvensizlik. 

Bu konudaki en yanlış yaklaşım ise öz güvenin kazanılmasının yöntemleri hususunda göze çarpıyor. Çoğunlukla öz güvenin telkin ve irade ile kazanılabileceği ve sonrasında bu öz güven kazanımı ile hayatta daha etkin bir rol alınabileceği yönünde bir anlayış hakim. İşlerin zorlaştığı kısımda burada başlıyor zaten.

Doğrudan konuya girmem gerekirse hemen söylemek isterim: Öz güven miras ile gelir. Birilerinden ya da bir şeylerden sana kalır yani. Dolayısı ile evde oturup kendi kendine öz güven inşa edemezsin. Birçok kitap okunmasına rağmen bu konuda bir arpa boyu yol kat edememenin sebebi de budur zaten.

Öz güvenin miras ile gelmesinin ilk ve en belirgin göründüğü kişiler ailesi nüfuzlu ya da güçlü çocukların, eğer ki çok korumacı veya izole bir yetiştirilme talihsizliği yaşamadılar ise, çok erken yaşlarından itibaren bununla sosyal ortamlarda boy göstermeleridir. Çünkü çocuk ev ortamında sürekli belirli riskleri almaktan korkmayan, arzu ettiği konuda endişe ve tereddüt yaşamadan kararlar alabilen ve sonrasında bu kararların neticelerini birbirleri ile paylaşan bireyler ile yetiştiği için bu deneyimi modelleyerek büyür. Dolayısı ile onun yaşam deneyiminde kodlanan düşünce ve bilinçaltı yapısı, "bir şeyler istiyorsan çekinmeden git ve yap" şeklinde gerçekleşir. Yani işin özü aslında deneyimdir. Hemen hemen her şeyde olduğu gibi, hiçbir şey deneyim kadar kalıcı ve hızlı bir kodlama yapamaz çünkü.

Tabii ki herkesin böyle bir ailede doğma şansı olmadığı için, ki bunu şans olarak nitelemek aslında doğru bir tabir değildir, ama avantaj diyelim haydi; bu kez öz güveni miras alabileceğimiz ikinci unsura yani sosyal çevreye bakalım beraber.

Şu sözü duymayanımız sanırım yoktur: "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim." Yeri gelmişken de not düşelim, birçok kaynakta başka başka isimlerin söylediğine dair iddialar olsa da bu söz Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerine aittir. Ve hatta Kung-Fu Panda Filmi'ndeki Usta Oogway isimli kaplumbağanın tüm replikleri de Mevlana Hazretleri'ne aittir. Bizim olanı süsleyip bize geri satmak konusunda da kimse Hollywood'un eline su dökemez tabii ki :)... Neyse yine soldan soldan bastırıyorlar, konunun dışına çıkmayayım ben :).

Hazretin bu sözünü destekleyecek ve yine çok bilindik bir argüman daha var: Kişi en çok vakit geçirdiği 5 kişinin (bazı kaynaklarda 10) ortalamasıdır. Yani demek oluyor ki sosyal çevremizin ne olduğumuz üzerindeki etkisi gerçekten çok büyük. Belki daha önce benden duymuşsundur, o kadar da sosyal olmamıza gerek yok diye çok tekrarlarım. İşte bunu söylememin en önemli nedenlerinden biri de bu. Çünkü çok fazla kişi ile içli dışlı olursan önünde sonunda olacağın şeyin adı en iyi ihtimal ile "ortalama"dır. Ortalama olmak konusunda sıkıntısı olmayanlara karışamayız tabii ki ama, ortalama olmak ile yüksek özgüvene sahip olmak farkındaysan pek yan yana yakışmıyorlar. 

Dolayısı ile, eğer ki özgüvenini sosyal çevrenden miras almak istiyorsan, sana bunu sağlayabilecek doğru, etkili ve mümkünse bu deneyimi kendisi yaşayan ortamlar içinde bulunman çok ama çok etkili olabilir. Kişisel gelişim öğretilerinde ve hatta çekim yasası anlatımlarında bile sürekli, "sizin hayalinizi gerçekleştirmiş" insanların arasında bulunmanın öğütlenmesi de bundandır işte. Ve yine gördüğün üzere işin özü deneyimde yatmaktadır. İster ödül olsun, ister para olsun, ister başarını simgeleyen herhangi bir sertifika olsun, her zaman en zoru ilk kazanılan o en küçük olandır. Çünkü o deneyimi elde edene kadar soyut bir hayal iken, ilk madalyan, bronz hatta yaldızlı göstermelik bir metal olsa dahi, artık elinde tuttuğun bir şeydir. Ve onu elinde tuttuğun anda dersin ki: "Bir madalyam VAR!" Yokluk bilincinden varlık bilincine, kıtlıktan bolluğa, soyuttan somuta, düşünceden fiziksel realiteye geçiş net olarak gerçekleşmiştir. Dolayısı ile artık altın madalyaya düşünce, duygu, beden ve enerjiyi odaklamak çocuk oyuncağı haline gelir ve bundan sonrası da çorap söküğü gibi gelir. İşte bu da benim sürekli "YAP!, YAP! YAP!" deyip durmamın sebebi :). Çünkü, izninle tekrarlayayım: "hiçbir şey deneyim kadar kalıcı ve hızlı bir kodlama yapamaz."

Ha, şunu diyebilirsin bana: "Hani n'oldu meditasyon, olumlama, düşüncenin gücü?"... :)... Gerçi bilen bilir, ben klavuzlu meditasyon yapmam da önermem de. Bildiğim bi' çakralar var bir de -çok şükür- namaz ve dua. Meditasyonun aslında ne olduğunu da Beden-Zihin-Ruh hakkında konuştuğumuz 15nci gün anlattım zaten. Ama diğer meditasyon çeşitleri de zaten senin eyleme geçmeni sağlamak ve kolay kılabilmek için. Önünde sonunda eyleme geçmediğin sürece fiziksel realitenin gerçekleşmesi olasılığı düşük ya da en azından uzun zaman alabilir diyebilirim. Zira şuna saygı duyarım, bir mağaraya girip 30 sene boyunca kendine sadece "ben kimim" sorusunu soran biri belli cevaplar bulabilir. Ama muhtemelen o 30 sene içinde çok yüksek ihtimal ile mağaranın bulunduğu araziye havuzlu site yaparlar, ben de altında kalırım :). 

Kadim uygarlıklara ya da eski medeniyetlere nazaran insanlığın bilincinin yükseldiği zamanlardayız. Bu yüzden günümüzde 30 senelik bir inziva vakit kaybı olabilir. Hem kuantum mekaniğin bilimsel veriler ışığında birçok konuyu aydınlatması -ki bu bile zihinsel bir deneyimdir aslında- hem de kollektif bilincin eskiye göre çok daha yüksek bir seviyede olması, günlük 10 dakika ayırman ile bile sana çok yardımcı olacaktır inan. Neyse yine yanyola girdim, konudan sapmadan geri dönüyorum :).

Eğer sosyal çevre konusunda da imkanlara sahip değilsen, son olarak öz güvenini miras alabileceğin bir şey daha kaldı: Cesaret... Ufacık cesaretler göstermeni rica ediyorum senden. Ve emin ol bu ufacık cesaretler sana küçük başarılar dahi getirse bile her şeyin başlangıcı olacak. Çünkü önemli ve zor olan o ilk küçük deneyim. O gerçekleştiğinde göreceksin ki gerçekten olabiliyor. Sonrasında yapman gereken yaptığının aynısını yapmak. E, zaten yapmışsın bir kere ve sonucunu da görmüşsün. Her defasında daha kolay olacak demektir bu. 

Şöyle haberler görmüş olabileceğini düşünüyorum: Adam su damacanasında bozuk paraları biriktirerek kendi evini ya da arabasını almış. Bu aslen teknik ya da matematik olarak mümkün değildir :). Aynı hep verilen şu örnek gibi: Eğer sigaraya vereceğin parayı kenara koysaydın şimdiye bir ev ve bir araba alırdın. Ama matematik olarak düşünürsen, bir sigara (kolay hesaplamak adına) 10 TL olsun, bir yılda (365 x 10) 3.650 TL yapar, 10 senede ise (3.650 x 10) 36.500 TL yapar. Dolayısı ile günde iki de ve hatta üç katını da koysa ev parası yapmaz. Ama ev ya da araba alır mı? Evet, kesinlikle alır. Çünkü ister damacanada bozuk para biriktirsin, ister sigara parasını bir kenarda biriktirsin, belli bir müddet sonra oradaki miktarın "VAR" olduğunu gördüğü anda, o deneyimi yaşadığı anda her şey sihirli bir değnek değmişçesine değişmeye, kolaylaşmaya ve bereketlenmeye, çoğalmaya başlar. İşte o zaman matematik deneyimin yerini mistik deneyim alır ve hep dediğimiz gibi, çözümler kendiliğinden oluşur.

Birazcık emek ve birazcık cesaret, her defasında daha mutlu ve huzurlu, kendine daha çok inanan ve öz güvenli biri olabilmen için yeterli. Dediğim gibi bir noktadan sonra yardımlar gelecek ve her şey çorap söküğü gibi kendiliğinden ve kolaylıkla olacak.

Ama aynanın karşısına geçip "ben öz güvenliyim" diye tekrarlamak ya da eyleme geçmeden sadece gözlerini kapatıp yatak odasında öz güven telkinlerini tekrarlamak; kendi kendinle tavla oynamak, gökkuşağının çıktığı yeri bulmak için koşmak ya da kendi gölgenin üstünden atlamaya çalışmak kadar beyhude bir çaba. Biz buraya yaşamaya ve deneyimlemeye geldik. 

Yaşadıkça büyür insan ve bu yüzden başa ne gelirse güzeldir ve hayırlıdır. Küçüklerden başla ama lütfen deneyimlemekten kaçarak evinde, yatağının üstünde sana dünyaları vaad edenlere kanma artık. Her türlü yardımı, mucizeyi, korumayı ve imkanı verir Allah, kapalı yumurtada zahmetsiz büyür belki ama varlık sahasında yer almak için kendi kabuğunu kendi kırar civciv. Yeter ki birkaç gaga darbesine cesaret edebilsin.



Blogger tarafından desteklenmektedir.