Header Ads

Ne Kadar Güçlü Varlıklar Olduğumuz Hiç Anlatılmıyor / Joe Dispenza Türkçe 15


Soru:
Şu konuyu biraz daha açalım. Bize bilimsel araştırmaların kişisel çıkar ve kar güden çalışmalara dönüştüğü bir dünyada yaşadığımızı ve bundan endişe duyduğunuzu söylediniz. Yani insanlar, doktorların teşhislerine, tüm bilgilere sahip olmadıklarından ya da eğitimleri ilaç firmalarından geldiği için inanmamalı mı? Bu konuya değinebilir misiniz?

İlaç firmalarına ya da ilaçlara karşı değilim çünkü inanılmaz işler yaptılar ve insanların sağlıklarına kavuşması için yardım ediyorlar. Bu sayede kimyasal dengeye kavuşuyorlar. 

Bana göre asıl sorun; bize, insanoğluna, aslında ne kadar güçlü varlıklar olduğumuz gerçeğinin hiç anlatılmaması, çünkü bu kuşu kafesten uçurduğunuz anda, haliyle daha az ürün, daha az ilaç satacaksınız. 

Öncelikle şunu sorguluyorum: "Tüm bu ilaçların etkinliği." Bir diğer konu da, hangi araştırma raporlarının yayımlandığı. Ve bunların içeriğinde, bilimsel havuza girememiş ilaç çalışmalarıyla ilgili somut herhangi bir kanıt yok. Bu oldukça ilgimi çekiyor. 

Diyelim ki; bir ilaç hakkında 38 farklı rapor yazılmış, acak bilimsel yayınlarda bunlardan sadece 19 ya da 18'inin yayınlandığını görüyoruz. Piyasa sonuçlarını göstermeyen diğer raporlar ise hiçbir zaman yayınlanmıyor. bence bu tür konularda bir şeffaflık başladı çünkü insanlar kendileri araştırıp bilgi sahibi olabiliyor. 

Şunu lütfen unutmayın: "Sadece duygusal durumumuza denk düşen düşünceleri kabul eder, inanır ve onlara boyun eğebiliriz." Keza, duygusal durumumuza denk düşmeyen düşünceleri kabul etmez, inanmaz ve onlara boyun eğmeyiz. 

Diyelim ki; bir kişi doktora geldi ve doktor ona romatizmal eklem iltihabı, MS, kanser ya da şeker hastalığı teşhisi koydu. O kişi teşhisi duyar duymaz, hissedeceği duygular doğal olarak ya korku, ya üzüntü ya da acı olacaktır. Bu teşhisten dolayı, korku hissettiği anda ya da derin bir üzüntü hissettiği anda isterse olumlu düşünebilir ve kendi kendine; "ben bu durumun üstesinden geleceğim" diyebilir. Ancak o esnada korku hissediyorsa, bu düşünce asla beyin sapından geçerek bedenine sirayet etmez. Çünkü bedenin o anki duygusal durumuyla hizalanmaz. Bu durumda, o kişinin duygusal durumunu değiştirin ve onun şükretmesini sağlayın. 

Neden şükretmek? Normalde bir şey aldığımızda teşekkür ederiz. Ama minnettar bir ruh haliyle teşekkür ederseniz, bedeniniz bir şey aldığına inanır çünkü şükretmenin duygusal imzası, bunun çoktan olduğunu işaret etmektedir. Yani kişi o minnettarlığı hissetmeye başlayınca iyileşme de başlamış oluyor. Kişi, o duygusal durumu besleyebildiği için şükrediyor.

İnsan duygusal durumuna uygun düşünceleri kabul etme, inanma ve boyun eğme eğilimindedir. Ve bu da otonom sinir sistemini farklı bir geleceğe programlar. 

Evet, otuz yıldır entegre bir sağlık kliniği yönetiyorum ve kliniğimde pek çok kronik hastalığı tedavi ettik. Dün oradaydım ve çok hastamız vardı. İnsanlar bize geliyor çünkü biz onlar için yeni bir yaşam biçimi oluşturuyoruz. 

Dünyadaki insanların %5'ten azı genetik hastalıklarla doğuyor. %95'e bakarsak hastalıkları, yaşam biçimi, davranış ve tercihlerden kaynaklanır. Yani medikal model akut hastalıklar için gayet iyi çalışıyor. Kolunuzu kırarsanız ya da apandistiniz varsa acil tıbbi yardım aramak iyi bir fikirdir. Ama yaşam biçimini değiştirmeyi gerektiren kronik hastalıklarda, çoğu zaman sadece ilaç almak kişiye yeterli gelmeyebilir. Çünkü o kişide eskiden kalma bazı duygusal yaralar olabilir. Belki de hayatında çok kötü şeyler olmuştur, kim bilir belki belli kimyasallara maruz kalmış olabilir ya da yapmış olduğu tercihler bugün bile hala bedenini güçten düşürüyordur. 

Evet, biz yaşam biçiminde önemli değişiklikler yapmak isteyen insanlara şöyle bir formül öneriyoruz: Üç tür stres vardır; fiziksel, kimyasal ve duygusal. Yani üç tür dengeye sahipsiniz; fiziksel, kimyasal ve duygusal. 

Peki, fiziksel dengemizi oluşturmak için neler yapıyoruz? Bunun için yoga yapabiliriz ya da aerobik, egzersizler, akupunktur, kayropraktik masaj... Yani bedenimizin dengeleşimine yardım eden her türlü fiziksel aktiviteyi sayabiliriz. 

Kimyasallar nerede devreye girer? Diyelim ki; stres hormonları yüzünden bağışıklık sisteminiz kötü durumda. Tıpkı orgazm ve stres tepkisi gibi. Sindirim de fazla miktarda enerji harcar. O zaman siz de sindirilmesi daha kolay yiyecekler tüketip, enerjinizi koruyabilirsiniz. Bedeniniz daha kolay gelişir. Yani beyninizin ve bedeninizin dengesini bozacak yiyeceklerden kaçınıp, enerjinizi boşa harcamamış olursunuz. Böylece kimyasal dengeniz sağlanır. Enzimleri kullanırsınız ya da yiyecek tüketimini azaltır veya belli yiyecekleri hayatınızdan çıkarırsınız. Destekleyici ilaçlar ya da nutrasotik türü doğal ürünleri kullanıp, bedeninizin kimyasal dengesini sağlarsınız. 

Duygusal denge konusuna gelirsek; meditasyon bu konuda kullandığımız en iyi modeldir. Ama bunun yanı sıra, tedavi ettiğimiz bazı hastalara, enerji psikolojisi için uyguladığımız pek çok farklı yöntemimiz de var. 

Bu üç denge unsurundan ikisini halledebilirsek üçüncü de her zaman yoluna girer. Kişinin fiziksel ve kimyasal dengesini artırırsanız, duygusal dengesi de artar. Duygusal ve kimyasal dengeyi artırırsanız, fiziksel denge de artar. Fiziksel ve duygusal dengeyi artırırsanız, kimyasal denge de artar. Bu kaçınılmazdır. Yani bu üç unsurdan ikisini hallettiğinizde, zaman içinde üçüncü de düzelecektir. 

Bu, insanların bir aşamadan diğerine geçmeleri ve sağlık düzeylerini belli bir seviyede sürdürmeleri için başvurduğumuz  en iyi yöntemlerden biridir. 



Blogger tarafından desteklenmektedir.