Header Ads

Ben Bilmem Zikri, Bir de Sadhguru'dan Dinleyin / Sadhguru Türkçe 40


Manevi yol olarak adlandırdığın süreç psikolojik bir süreç değildir. Hafızanın bununla hiçbir ilgisi yok çünkü.

Bu bir yaşam sürecidir; varoluşsal bir süreçtir. Bu ancak, olduğun hayatın bir parçası olmana izin verirsen gerçekleşebilir. Bunu başarmak için birçok şey yapılabilir ama en kolaylarından biri: Sadece sus! Çünkü ağzını kapatmak işin yarısıdır; susmak ancak kendini fazla düşünmediğinde mümkündür.

Kendin hakkında bir şey düşünüyorsan, örneğin 'Ben akıllıyım' diyorsan nasıl susabilirsin? Biliyorsan sen söyle bana, 'ben bilirim' diyorsan nasıl susacaksın?

Farkındalık ile bakabilirsen, aslında varoluşta hiçbir şey bilmiyorsun, değil mi? İşte bunu anlar ve gerçekten aptal (saf) olduğunu fark edersen,  o zaman, zihninde bir düşünce belirmeden, hayata büyük bir merak duygusuyla bakabilirsin.

Her konuda akıllı olduğunu düşünüyorsan, kafanda açıklamalar, hesaplamalar ve saçmalıklar var demektir. Bir şey görsen, bin tane düşünce patlar, peşi sıra...

Beni dinlerken bile tamamen sessiz oturmuyorsun aslında; ya benimle aynı fikirdesin, ya benimle aynı fikirde değilsin, ya kendi içinde yorum yapıyorsun, ya yanında birinin giydiği kıyafetler hakkında yorum yapıyorsun, ya onu beğeniyorsun, ya da beğenmiyorsun, bir sürü şey oluyor, yanlış mıyım?

Çünkü düşündüklerinin bir değeri olduğunu düşündüğün an, onu durduramazsın; durdurmanın bir yolu yok. Sadece devam edecek, sürekli ve sürekli devam edecek.

Düşünce sürecinin, zihin sürecinin, düşünceyi takip etmenin kesinlikle hiçbir yaşam değeri olmadığını gördüğünde; farkına vardığında bu sadece belleğin geri dönüşümüdür aslında, geri dönüşümün kendisi de aynı eski saçmalıklardır. Ama eğer hala "ben bilirim" diyerek heyecanlıysan, bu geri dönüşüme aşıksan, zihnine aşıksan, bunun harika olduğunu düşünüyorsan onu durduramazsın.

Ama "ben bilmem" dersen, diyebilirsen; ne olduğunun kalıplarını, sınırlarını görürsen, zihin ve beden hafızasının ne olduğunun aptallığını görürsen, yavaş yavaş uzaklaşırsın ve kurtulursun, çöker... Çünkü dikkat olmadan devam edemez.

Sercan'ın Notu:

Can dostum, derviş kardeşim, yol arkadaşım... Adetimizi bozmayalım, konuyu yine islama bağlayayım da öyle bitireyim :)... Şunu hiçbir zaman unutma, öylesine unutma ki mihenk taşın olsun, böylece gurunun da, bilim adamının da, hacının da, hocanın da, filozofun da söylediğinden doğrusunu yanlışını ayıklayıp faydalanabilesin: 

"Kur'an- Kerim'in anlattıkları ve Allah Rasulü'nün (s.a.v.) söyledikleri ile yaptıkları ÖZ bilgidir, SAFtır, KUSURSUZdur."

Bunu kabul etmemek, yorumlamak, "bana göre"cilik yapmak, "bu devre göre"cilik yapmak, "bence"cilik yapmak, "acaba" demek gibi vesveseler o bilginin ÖZ oluşunu ve KUSURSUZluğunu zerre kadar etkilemez, zerre kadar etkileyemez, zerre kadar eskitemez. Bilgi hep ÖZdür, hep KUSURSUZdur, hep öyleydi, hep de öyle kalacaktır.  Bilgi değil, şüphe edendir tek zarar gören.

Buna dogma derler, değildir, hiç kimsenin zihnini bulandırmasına izin verme. Zira zihin ile dogma denen şeye, biz kalp ile "iman" deriz. Eminiz, şüphesiz güvenir ve inanırız. 

Dolayısı ile bizim felsefecisinden bilim adamına modern anlayış içinde, gurusundan sensei'sine kadim öğretiler içinde, hacısından hocasına islam öğretisi içinde aradığımız ve bulduğumuz şey, ikna veya ispat değil tasdiktir. 

Bu mihenk taşını yanından ayırmazsan, iki ışıktan gözünü ayırmasan, "ben bilmem, Rabb'im bilir... Allah Rasulü (s.a.v.) yaptı ise, dedi ise doğrudur" diyebilirsen, aslında yolda yıldızlar kadar çok ışığın olduğunu ve tabii ki istikametin apaydın olduğunu göreceksin. 

Yola devam... Bir gün bi yerlerde buluşur muyuz, karşılaşır mıyız?...

...

Bel bilmem! :)

...

Blogger tarafından desteklenmektedir.