Header Ads

Senin İstediğin Mi Olsun, Olmuş Olanı Mı İstersin? / Eckhart Tolle Türkçe 27


Çoğu zaman, kafanın içinde, hayatında olup bitenler hakkında yorum yapan, görüşleri, bakış açıları ve yorumları olan bir ses vardır. Kafanın içindeki ses dedim çünkü çoğu insan için tamamen istemsizdir.

Kafalarında konuşmayı hiç bırakmayan bir sesleri olduğunu bile bilmiyorlar. Çoğu zaman sessizce kafanın içindedir, bazen de bağırarak bir şeyler söyleyebilir. Yani duyulmak istiyor. Sokakta yürürken, çoğu insanın oldukça aklı başında göründüğünü sanabilirsin.

Yüksek sesle konuşmadıkları için kendi kendilerine konuşmuyor gibiler. Ama herkesin kafasını dinleseydin, her insanın içinin ne kadar gürültülü olduğuna şaşırırdın. Radyo gibi. Bilirsin, insanların heyecanlı bir sesle konuştuğu şu sürekli devam eden radyo yayınları gibi.

Yabancı bir ülkeye gitsen ve ne hakkında konuştuklarını bilmiyorsan, "Bu son derece önemli olmalı" diye düşünebilirsin. Ama ne dediklerini anlayabilirsen, bunun tamamen anlamsız olduğunu anlarsın.

Sadece gürültü. Aynı şekilde zihninde olup bitenlerin önemli bir kısmı, çok büyük kısmı aslında sadece gereksiz gürültüdür. Doğru kullanıldığında düşünmek harika bir yetenek, harika bir araçtır. Ama aynı zamanda gezegendeki milyonlarca insan için işlev bozukluğuna ve sefalete neden olan bir araç.

Düşünce kullanılmıyorsa, ama düşünce tarafından kullanılıyorsa, işte gezegendeki milyonlarca mutsuzluk. Bu yüzden insanlar "bence" dediğinde, çoğu durumda bu aslında doğru değildir çünkü düşünceleri üzerinde hiçbir kontrolleri yoktur.

Zoraki ve istemsiz... Ve bu düşünce süreçleriyle o kadar özdeşleşmişler ki, düşünce süreçlerinin pençesinde olduklarını bile bilmiyorlar. Kendileri düşünce süreçleri haline gelmişler.

Diyelim ki kızarmış ekmek ile fasulye yemeyi seviyorum, otuzlu yaşlarımdaydım, bir yandan da kara kara düşünüyorum. Ve zihnim, zihinsel yorumum, istem dışı süreçler normalde şöyle derdi: "Bu senin tamamen başarısızlığın. Kirayı ödeyemiyorsun. Gelirin yok. Hayatını berbat ettin. BMW'leriyle ortalıkta dolaşan akranlarına bak. Bunların hepsine sahipler ama sen hayatını mahvetmek için neler yaptın bir bak. Hala oturmuş şu fakir işi şeyle besleniyorsun."

O anda olup bitenlere eşlik eden, mutsuzluk inşa edecek pek çok anlatıya sahip olabilirdim ve bunun farkında bile olmazdım. Ve bu, yaptığın bir şeye eşlik eden, sahip olduğun bir anlatının nasıl mutsuzluğa yol açtığının küçük bir örneğidir. Aynı şeyi anlatı olmadan da yapabilirsin ve mutsuzluktan kurtulursun. Kızarmış ekmek ile kuru fasulye yiyorsun ve aslında tadı o kadar da kötü değil :). Ve besleyici tabii ki, bunu söylememe gerek bile yok.

Etrafında bir benlik duygusu oluşturmadan, bununla ilişkili duyusal algıların tadını çıkarabilirsin. Etrafında inşa ettiğin benlik duygusu, istemsiz ve zorlayıcı düşünme yoluyla ortaya çıkıyor.

Ne zaman mutsuz hissetsen bak, aslında bu genel bir terimdir, mutsuzluk hangi biçimde olursa olsun. Sinirlilik olarak ortaya çıkabilir, öfke olarak ortaya çıkabilir, hatta yine bir mutsuzluk biçimi olan can sıkıntısı olarak ortaya çıkabilir.

Ve tabii üzüntü... Hoş hissedilmeyen her türlü durum mutsuzluğa yol açar. Ve genellikle bir yaşam durumuna, yaşamında olup biten bir şeye bağlanır. Örneğin, gişede beklemek... Umarım seni uçaktan atmazlar :)... Ama ihtimal tabii ki, bu da olabilir değil mi? :)...

Ne zaman sinirinin yükseldiğini, öfkenin arttığını ya da hangi biçimde olursa olsun üzgün hissettiğinde kendine şunu sor, "Bu, durumdan mı kaynaklanıyor yoksa benim zihnimden mi kaynaklanıyor? Zihnim bana durum hakkında bir hikaye anlatıyor mu?"

Ve olayların %95'inde, olan bir şey hakkında tartışan ve şikayet edenin zihinsel yorumun olduğunu göreceksin; "ama şöyle olmamalıydı, böyle olmalıydı... ama şöyle, ama böyle..." Ve olan ile zihnin olması ya da olmaması gerektiğini söylediği arasındaki boşluk, bu boşluk mutsuzluk ve sefaletin kuramlaştırılmasıdır. İşte ıstırap budur.

Bunu değiştirmek için harekete geçebileceğin bir durumdan bahsetmiyorum. Eylemin mümkün ve denemek için gerekli olduğu belirli durumlar vardır, ancak şu anda eylem mümkün ve gerekli olsa bile, hala olduğu gibi, zaten ancak bunu kabul ettiğinde harekete geçebilirsin.

Yani bu an olduğu gibidir. Bu yüzden sıyrıldığında ve bu anın olduğu gibi olmasına izin verdiğinde, bunun kaçınılmazlığını kabul ediyorsun demektir. Bu aslında çok açık bir biçimde görünüyordur, ancak çoğu insan için görünmez. Olanın kaçınılmazlığı, şu anda zaten böyledir. Ve eğer kendini bu kaçınılmaz şimdi ile içsel olarak hizalayabilirsen... Bir sonraki an farklı bir şeydir, ama bir sonraki an geldiğinde, elbette şimdidir. Kafadaki bir düşünce dışında bir sonraki an yoktur.

Gelecek nerede? Bunu hiç yaşamadın. Yapamazsın. İmkansız. Yine de insanlar bunu şu andan daha fazla düşünüyorlar. Geleceğe gitmek istiyorlar çünkü olanı istemiyorlar. Her zaman şeylerin olmalarını gözden kaçırarak, bir tür tatmin özgürlüğünün daha sonra geleceğine inanıyorlar.

Lütfen mutsuzluk baş gösterdiğinde, bunun nedeni içinde bulunduğun durumdan mı, yoksa zihninin nasıl yorumladığından mı kaynaklanıyor dikkatini ver. 

Sercan'ın Notu:

Daha önce bunu çokça söylediğimi hatırlıyorum, ama sağ olsun Eckhart ile tekrarlama fırsatı bulmuşken yinelemek istedim. "Benim istediğim olsun" demeyi bırakıp, "Olan her ne ise istiyorum" demeyi başardığında, er ya da geç, "Senin istediğin olacak." Kulağa garip geliyor ama oluyor işte. Bu deneyimi hayatına dahil ettiğinde, olanı kabul edip, razı olduğunda, bir süre sonra anlıyorsun ki zaten şu anda olan da senin istediğin olsun diyeymiş. Yaşamak lazım yaşamak... 

Blogger tarafından desteklenmektedir.