Namazını Ciddiye Alarak Kılanlar Affetmeyi Zaten Bilir / Eckhart Tolle Türkçe 26
Sen şimdisin, yıllar öncesine kıyasla, şimdi böylesin ve şimdi kesinlikle eskisinden daha bilinçlisin. Ve geçmişte bilinçli değilken, şimdi doğru olmadığını düşündüğün şeyler yapmış olabilirsin, başka birine veya diğer varlıklara acı çektirmiş bile olabilirsin.
Ve şimdi görebilirsin. O zamanlar ne yaptığını bilmiyordun çünkü farklı davranacak kadar bilinçli değildin. Şimdi, bir kişinin kendini suçlu hissetmesi, o zaman göremediği bir şeyi şimdi görebildiği anlamına gelir. Hâlâ aynı bilinçte olsaydın, bunun yanlış olduğunu göremezdin.
O zaman için "Doğru olanı yaptın" ama şimdi uyandığını görüyorsun. Ve sonra geçmişinin çoğunu, kendine ve başkalarına acı çektiren işlevsiz, bilinçsiz eylem olarak görebilirsin. Hemen hemen her bilinçsiz insan, hem kendisine hem de başkalarına acı çektirir. Kendi mutsuzluklarını inşa ederler ve başkalarını da mutsuz ederler.
Bilinçsiz insanların yaptığı budur. Ve bazıları diğerlerinden daha yüksek derecede yapar bunu. Bu nedenle, uyandığında ve aniden ne kadar bilinçsiz olduğunu gördüğünde suçluluk ortaya çıkabilir, bu suçluluk duygusu "Bunu ben yaptım" der. Suçluluk, "Ben" kelimesini kullanıyor. Ama bu ne anlama geliyor? "Ben" derken ne anlama geliyor? Bu ne, bu "ben" kim?
"Ben" senin zihinsel, duygusal şartlanmanın koşullanması mı? Yoksa "ben"in daha derin bir anlamı mı var? "Ben" kim? Zihinsel, duygusal koşullanmanın "Ben" olduğunu düşündüğünde, yanılıyorsun. Zihinsel, duygusal koşullanman "ben" değil, içindeki zihinsel, duygusal şartlanmadır. Bu sahte bir kimlik. Orada gerçek bir "ben" yok.
Tek gerçek "Ben", içindeki "Ben" dir. Bu, kim olduğunun özüdür, bilinçtir. "Ben" budur. Tek gerçek "ben" budur.
Bu kadar. Orada "ben" yok. Bunu "ben" yapmadım. Bilinçsizlik bunu yaptı. Temsil ettiğin bilinçsizliğinden bir "Ben" inşa edersen, bu, kendine başka bir zihin eşi kimliği üretmeye yönelik bir ego girişimidir. Çünkü ego kavramsal bir kimliğe sahip olmayı sever. Ego, kafadaki kavramsal kimliktir. "O benim" demeye çalışır. Böylece ego, suçluluk duygusuna ve geçmişteki kimlikle bağlantılı bilinçdışı eyleme yapışır.
İşte bu şekilde, ego yıllarca hayatta kalabilir. Ve yıllarca "Ben yaptım" diyerek sana işkence edebilir. Ve yaptığın korkunç bir his, şimdi bunu çok yanlış olarak görebilirsin. Ama sonuçta bu bir yanılsamadır, gerçek "Ben"i bul ve o seni bundan kurtaracaktır. Sonra bir adım atıp, "Kendimi affetmeliyim" demene gerek kalmadan doğal olarak kendini affedeceksin zaten.
Bu, diğer insanlara da uygulanabilir. Bunu diğer insanlara da yapabilirsin. Yaptıklarını gördüğünde onların bilinçsiz eylemlerinden de bir kimlik üretebilir ve sonra işte bu onlar diyebilirsin. Peki onlar ya da o kim? Değil işte, sadece bilinçsizlik kendini gösteriyor. İnsan bilinçsizliği...
Orada nihai bir kimlik yok. Zihin sadece kendin için değil, başkaları için de kavramsal bir kimlik üretmeyi sever. Yani zihin oraya girmeyi de sever, "Bunlar kötüler" der ve bazen bunu bütün bir insan grubuna yaparsın. Bu belirli insan grubu milyonlarca, milyarlarca kişi bile olabilir, ne oldukları önemli değil, onlar işte...
Ve sonra onları affedemezsin çünkü onların bilinçsizliklerinden ve onların bilinçsizlikleri olduğunu söyleyerek onlara bir kimlik yaptın bile. Böylece affetmek çok zor olacak demektir.
"Affetmeye çalışmalıyım çünkü bunu yapmam gerekiyor" diyorsun, "Böyle korkunç şeyler söyledikleri için onları affetmeliyim." Peki, bravo sen üstünsün ve onları, diğerlerini, ötekileri affediyorsun yani :)... Gerçek bağışlama, adil olduğunda gerçekleşir, sonunda affedilecek bir şey olmadığını anlarsın ve bu gerçek bağışlamadır.
Affedilecek bir şey yok. Gerçek bağışlama bu şekilde doğal olarak gerçekleşir. Yaptığın bilinçli bir şey olarak değil, kendi kendine olan bir şey olarak, bir kimlik olarak değil. Kendine veya başka bir insana veya bir grup insana verdiğin sahte kimlik, o sahte kavramsal kimlik düşer. Ve bu, bilinçli bir insan olmanın önemli bir parçasıdır.
Bilinçli bir insan artık kırgınlık duymaz çünkü neye kızabilirsin ki? Sadece, sözde bir kimlik ürettiysen içerleme olur. Yani tüm bu şeyler, bir kenara çekilip, bilincin çiçek açmasını görebilmekle gerçekleşebilir.
Sercan'ın Notu:
Eckhart ne kadar güzel anlattı değil mi? Ama aslında bu hepimizin bildiği bir şey, yani öyle olması gerekiyor. Özellikle de namazını "ciddiye alarak" kılanlarımızın. Hatırlıyorsan, Beden Zihin Ruh Serisi'nin onuncu gününden itibaren kalbinden konuşmaktan bahsetmeye başlamıştım. Bu konuşma, onun üzerinde neden durduğumu anlamanı sağlayabilir diye düşünüyorum. Bildiğin üzere, namaz sureleri içinde, Kur'an-ı Kerim'in son sayfasında "KUL" diyerek başladığımız üç sure var. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de 332 yerde geçer "KUL" kelimesi. Peki, "KUL" ne demek, "Şöyle söyle" demek. Sonrasında da ne söylenmesi gerektiği anlatılır ayetlerde. Peki, sen kendi kendine neden "Şöyle söyle" diye başlayan şeyler okuyorsun? Ya da kendi kendine mi söylüyorsun? Kim kime "Şöyle söyle" diye sesleniyor? İşte orada, Eckhart'ın da ÖZ diye bahsettiği kalbin yani ruhun, "Şöyle söyle" diyerek beynine yani zihnine, yani egona, yani nefsine seslenir. Yani aslında bu konuşmada anlatılanların hepsini, sahte benlik ile öz benliğin kim olduğunu, ego ile ÖZün farkını, kalbinde kimin olduğunu, o kalbin sahibini, kalp evinin sahibini, gerçek kendini, ve tabii ki affetmeyi, affedilecek bir şey olmadığını, her şeyin o kalbin sahibinden olduğunu, olduğu gibi güzel olduğunu, iyi ki olduğunu, ne de güzel olduğunu, namazını "ciddiye alarak" kılanlar zaten bilir.