Header Ads

İmtihan Dünyasında Yaşarken Şimdinin Gücü / Eckhart Tolle Türkçe 23



Zorlukların çok büyük bir kısmı aslında kendi zihninden gelir. İşte bu yüzden, hayatındaki zorlukların büyük kısmının dış olaylar yoluyla olmadığını söylemek istiyorum. Evet, onlar da oluyor. Ancak zorlukların büyük kısmı gözlemlenmeyen zihinlerdir. Zihninin hayatın hakkında ne yaptığı ve söylediği, zihnindeki anlatı ve zihninin işlevsizliği, zihnindeki her şeyin yanlış yorumlanması...

Daha önce de belirttiğim gibi, hayata zihninin koşullanmasından, koşullanmanın perdesinden, anlatıdan baktığında, olanı ve olanı yorumlamanı birbirinden ayıramazsın. Ama fark edersen, tamam, imtihan bu. Ve artık şikayet etmezsin. Sadece ona bakar ve onunla yüzleşirsin.

Ve ortaya çıkan her zorlukta daha uyanık hale gelirsin. Küçükler de bile; uçuşun iptal olmuş gibi, havaalanına varıyorsun, biraz sıkıcı değil mi? Ya da sendelersin, düşersin ve bir şeyi kırarsın. Bu biraz daha büyük bir zorluk ama tepkiselliğin arkasındaki mekanizma aynı. Yani ilk önce küçük şeylerle, ters giden küçük şeylerle başlayabilirsin.

Uçuş iptal... İptal edilmiş ama kimse sana ne olduğunu söylemiyor. Ve etrafında öfkeli 50 kişi var. Yani ya buna çekilirsin ya da sadece, "tamam" dersin, çünkü sen bunu, "bu benim uyanık olmam için bir işaret" olarak görüyorsun. Yoğun bir varoluş anı için bir fırsat. Ve böylece gerçekten akıllı olursun, çünkü denilebilir ki, daha yüksek bir zekaya eriştin.

Ve o anda belirli bir eylem mümkünse, harekete geçersin ve bu doğru olacaktır. Reaktif değil yani eylem ama tepki değil. Ve hiçbir eylem mümkün değilse, sadece tam bir teslimiyet halindesin ve kendini harika hissediyorsun. Belki de orada iki saat daha bekledin ve hala hiçbir şey olmadı. Sonra belki bir otele gidersin ya da sandalyede uyursun. Artık kelimenin sözlük anlamında bir sorun yoktur ortada. Artık senden mutsuz bir varlık çıkarmaz bu durum. Aksine daha fazla uyanık bir sen vardır. 

Doktorlarını görmeye gittiklerinde çok ciddi bir teşhis konulan insanların hikayelerini biliyorum. Ve genellikle durum, doktorun sana fazla zamanının kalmadığını ima edebilecek bir şey söylemesidir. Hayatın henüz tamamlanmadı, yapmak istediğin ve yapabileceğin çok daha fazla şey var...  senin için korkunç bir şey, ama bunları yapamayabilirsin. Bu nedenle, genellikle ilk tepki çok büyük ıstırap olur. Ama aynı zamanda bu durumda olan bazı insanlarda, aniden yoğun bir şekilde anda olan ve şimdiki zamandan ayrılmayı reddeden çünkü, bu ya da buna benzer bir öğreti ile temasa geçerek fark ettiklerine dair epeyce anlatıya sahibim.

Ya da herhangi bir rehberlik olmadan sezgisel bir şekilde, şimdiki andan ayrıldıklarında mutsuz olduklarını fark ederler. Sadece birkaç ay sonra burada, bedenim, ben ya da her neyse olamayabileceğim bir geleceğe gidersem mutsuz olurum diye düşünürler. Böylece tamamen hazır hale gelirler ve aniden sadece büyük bir uyanıklık değil, aynı zamanda neredeyse sevinç duygusu hissederler.

Birkaç yıl önce bir vak'a vardı, ne yazık ki adını unuttum, nispeten iyi bilinen, ancak dünyaca ünlü olmayan bir İngiliz müzisyen. Otuzlu ya da kırklı yaşlarının başında olduğuna inandığım bir kişiydi. Ona, yaşamak için sadece bir yılı kaldığı teşhisi kondu. Ama bu alışılmadık bir durumdu. Bunu bir röportajında anlatmış, muayenehaneden çıkmış ve ilk önce ıstırap aşamasına geçmeden, hemen deneyimlemiş, herhangi bir spiritüel destek almadan, çok yoğun bir canlılık duygusunun bu yükselişini hemen fark etmişti.

Ve tamamen şimdiki anda yaşadı, aniden tamamen şimdiki anda yaşamaya başladı. Sonra röportajda şunu söyledi. "Bunu neden daha önce yapmadım? Bunun olmasını neden bekledim?" Ve hissetti, ama buna mutluluk denilemezdi, hissettiği şey mutluluk değildi. Mutluluktan daha derin bir şey. Hayatın kendisini hissetti.

Mutluluk ya da mutsuzluktan daha derin olan yaşam sevinci. Belki buna neşe demek bile pek doğru değil. Yoğun bir canlılık duygusu. Ve bu nedir? Bu yoğun canlılık duygusu nedir? Ve ne oldu? Neden o ya da başına böyle bir şey gelen biri, neden birdenbire bunu hissediyor da daha önce buna sahip değillerdi?

Çünkü zaman onlardan alındı. Artık zaman yoktu, gelecek yoktu. Ve gelecek olmadan ego hayatta kalamaz. Benlik duygusu, egosal benlik duygusu geleceğe ihtiyaç duyar. Ve geçmişe de ihtiyacı var. Geçmişte inşa edilmiştir ve yerine getirilmesi için geleceğe ihtiyacı vardır. Ve elbette nihai yıkım... ama ego bunun hakkında konuşmak istemiyor.

Böylece onların hayatında ego çok hızlı bir şekilde kendini yitirdi. Her şeyini kaybeden, büyük doğal afetlere ya da insan yapımı felaketlere karışan insanların başına da bu geldi. Herkesin başına gelmez. Bazı insanlar korkunç acılar içinde sıkışıp kalırlar. Ve bu her zaman gerçek ruhsal uyanış için bir fırsattır.

Bu yüzden acı çekmek yine de önemli olabilir çünkü geldiğinde varlığını yoğunlaştıracaktır, ancak böyle bir acıya ihtiyacın yoktur, çünkü gönüllü olarak mevcudiyet durumunu hayatına davet ediyorsan, edebilirsen, senin aracılığınla tezahür etmeye başlar.

Blogger tarafından desteklenmektedir.