Header Ads

Kan Kimyageri Beyin / Bruce Lipton Sesli Kitap



Klonal hücreler kültürün hikayesinde gözlemlenen en ilginç şey kültür ortamının kimyasal bileşeninin hücrelerin yazgısını belirlemesi. 


Dedim ki: "Tamam ama, bu sentetik ortamlı plastik petri kabındaki hücreler. Bunun gerçek hayatla ne ilgisi var?" Ve yanıt basitçe şu: "Aynaya baktığınızda kendinizi tek bir varlık olarak görmeniz tümüyle yanlış bir algıdır. Asıl gerçek 50 trilyon hücreden yapıldığınız." Yaşayan varlık hücrelerdir. Siz en mutlak tanımıyla bir toplumsunuz.


Bu yüzden Bruce dediğimde tek bir varlıktan söz etmiyorum, 50 trilyon vatandaşlık tek bir toplumdan söz ediyorum. İşin şakası bir insan deri kaplı bir petri kabıdır ve içindeki kültür ortamı kan. İster plastik kapta olsun ister deri kabında hücrenin yazgısı değişmez. Hücrenin yazgısını kültür ortamı ve içindeki kimyasal bileşen belirler.


O zaman bedenimde bulunan özgün kültür ortamı kandı. Peki ama kanın kimyasını ne kontrol ediyor? İşte kanın kimyageri beyindir. Bir sonraki en bariz soru ise şu: "Beyin hangi kimyasalı salmalı?" Evet işte zihin burada devreye girer. Zihin çevreyi okuyor ve çevreye dair bir yorum yapıyor. Beyin ise bu yorumu kanın kimyasal yapısına dönüştürülüyor. 


Benim hayat yorumum benim kültür ortamımın kimyasal bileşenini, kanımı belirleyen şey ve bu genetiğimi belirleyen şey. Düşüncemi değiştirdiğimde kimyayı değiştiririm. Şimdi basit anlayışla gözlerim kapalı oturuyorum, gözümü açıyorum. Sevdiğim birini görüyorum. 


Aşkın kimyası, aşkın yorumu gerçekten çok ilginç bir kimyaya dönüştürülür. Dopamin aşkın sonucudur ki o da zevktir. Oksitosin aşktan doğar ki o da zevk kaynağına bağlanmaktadır. Vazopresin siz aşıkken, vazopresin kana salınan partnerinizin sizi daha çekici bulmasını sağlayan bir kimyasaldır. 


Ve en önemlisi büyüme hormonu... Siz aşıkken beyin büyüme hormonu salgılar. Peki bunun ilgisi nedir? Aşık birini gördüğünüzde bakın nasıl parlıyorlar, ne kadar sağlıklılar. Aslına bakarsanız bu sadece kaza ya da tesadüf değil. Bu doğruca kanın kimyası ile bağlantılı. Yani aşıkken hücrelerimin sağlığını ve büyümesini artırırım.


Bir dakika, şimdi farklı karşılaştıralım. Burada oturuyorum ama bu kez gözümü açtığımda beni korkutan bir şeyi görüyorum. O tehdidin görüntüsü ya da yorumu beyin tarafından tümüyle farklı bir kimyaya dönüştürülür. Beni korkutan bir şey gördüğümde stres hormonları ve yangılı maddeler sanırım. Peki bunun ilgisi nedir? Çünkü stres algısı sonucu salınmış olan kimyasallar hücrelerin büyümesini durdurur. ve aslında bağışıklık sistemine ket vurur.


Bunu bedenime neden yapayım ki dersiniz. Neden büyümeyi ve bağışıklık sistemini durdurayım? Yanıtı basittir: Bir tehdit algıladığınızda eskiden bunun adrenal sistemini, "Savaş ya da Kaç"ı harekete geçirdiğini söylerdik. Sizi kılıç dişli kaplan kovalasaydı o kaplandan kaçabilmek için ne kadar enerjiniz olmasını isterdiniz?


Basit bir nokta. Bir örnek vereyim: Bakteriyel enfeksiyonum var. Bağışıklık sistemim, bakteriyel enfeksiyonla savaşmak için enerji istiyor. Düşününce çok fazla enerji gerekir. Çünkü hasta olunca çok yorgun olursunuz. Yanıtı şu: bağışıklık sisteminizin enerjiyi kullanması bile sizi yorar.


Tamam, hikaye şu: Bakteriyel enfeksiyonunuz var ve kılıç dişli kaplan sizi kovalıyor. Enerji dağıtımından sorumlusunuz yani bakteriyle savaşmak için ne kadar enerji, kaplandan kaçmak için ne kadar enerji kullanmak istersiniz? Umarım yanıtı anlamışsınızdır ve yanıtı şu: Kaplandan kaçmak için enerjinin yüzde yüzünü isterim. Neden? Çünkü kaplandan kaçamazsam o aşamada bakteriyel enfeksiyon benim için artık sorun bile olmaz ve mesele şu: Korktuğunuzda bedenin var olan bütün enerjisini alıp "savaş-kaç" amaçları için kullanırsınız. Büyümeyi ve bağışıklık sistemini kapatırsınız ve kanın kimyası sonradan faaliyet genetiğini büyümeden korumaya tekrar yönlendirir. Bunlar karşılıklı dışlayıcılar. Aynı anda ikisinde olamazsınız. 


Farkı belirleyen ne? Birincisi algınız ve sonra o algının beyin tarafından kimyaya nasıl dönüştürüldüğü. Kimya kan adı verilen büyüme ortamına girer ki kan deri kaplı kabınızın içindeki 50 trilyon hücreyi besler ve faaliyetlerini yönetir.


Ve işte bir düşüncenin faaliyetlerinizin genetiğini değiştirmesinin önemi burada çünkü düşünceleriniz beyin tarafından kimyaya çevriliyor.    

Blogger tarafından desteklenmektedir.