Kuantum Fiziği Gelene Kadar Sorun Yoktu :) / Bruce Lipton Sesli Kitap
Bilimin batıda ilk evrilmesi öncelikli olarak Isaac Newton'un çalışmasıyla oldu ve Isaac Newton evrenin mekaniğini anlamaya çalışıyordu. Newton'un çalışmasının konuyla ilgisi şu: Güneş sitemimizdeki gezegenlerin hareketlerini inceliyordu.
Isaac Newton dönemini hatırlayın. Uygarlığı kilise yönetiyordu ve bu gezegendeki her şeyi Tanrı'nın manipüle ettiğine inanılıyordu. Bizler kuklalardık ve yıldızlar ve gezegenler Tanrı'nın isteğine göre hareket ediyordu, bunun gibi şeyler vardı. Ama Isaac Newton evrene bir mekanizma, makine gibi baktı.
Bunun ilgisi nedir? Çünkü gezegenlerin hareketlerini anlamak için denklemine fiziksel veriler yerleştirdi. Bir gezegenin boyutu, bir gezegenin kütlesi, bir gezegenin ivmesi. İçinde hareket ettiği vektör, fiziksel şeyler ve bunu kullanmak güneş sistemindeki gezegenlerin hareketlerini kesin olarak öngörebildi. Bu kilisenin anlayışının çok ötesindeydi.
Peki bunun ilgisi ne? Çünkü Isaac Newton teorisine görünmez kuvvetler koymadı ve bu yüzden basit bir sonuca vardı. Evrenin nasıl çalıştığını görünmez diyarı dahil etmeden anlayabilirsin. Ruh, enerji ya da aklınıza ne gelirse. Fiziksel diyarı inceleyip nasıl çalıştığını anlayabilirsiniz.
Tıp Newton fiziğinin bedene fiziksel bir araç olarak bakışından çıkarsanmıştır ve onda bir terslik varsa fiziksel bir makinenin mekaniğindeki bir sorunun sonucudur. Bence bu 1925'e kadar gayet hoştu. 1925'te yeni fizik çıktı: Kuantum Fiziği.
Kuantum fiziği ile ilgisi nedir? Kuantum saymadığımız ve tıpta bile sözünü etmediğimiz görünmez enerji diyarının olduğunu söyledi. Çünkü bu sadece fiziksel bir beden. Görünüşe göre fiziksel olana dair algımız bir illüzyonmuş. Kesinlikle fiziksel değiliz. Ama şu anda izleyenlerden biri ekranda bana bakıp: "Fiziksel değilsen seni nasıl oluyor da görüyorum?" diyor. Bunun yanıtı çok basit: Işıklar açık.
Şimdi herkes gülüp ışıklar açık da... Mesele şu: Işığın fotonları bedenimin enerjisine çarptığı zaman geri yansıtılır. Bu yüzden beni gördüğünde beni, enerjiyi görmüyorsun. Fotonları geri yansıtan yüzeyimi görüyorsun. Yani yansıtılan ışığı görüyorsun. Benim yansımamı görüyorsun. Fotonların olduğu bu yüzeyin altında fiziksel hiçbir şey yok, sadece enerji... Kuantum fiziğinin doğası bu.
Atom için neler diyorduk? "Evet, atom en küçük fiziksel birim" demişlerdi. Sonra parçalamaya başladılar ve şimdi elektronlar, protonlar, nötronlar, daha küçük parçalar var. Ama dünyamız, fizikçiler "küçük parçalar neyden yapıldı?" dediğinde değişti. Bir elektron neyden yapıldı? Bir proton neyden yapıldı? İçine baktıklarında enerjiden başka bir şey yoktu ve birdenbire dünya değişti çünkü bizim fiziksel olarak baktığımız her şey sadece bir başka enerji formuydu.
İlgisi? O zaman fiziksel görünen bir enerji var ve bir de görünmez bir enerji var. Peki ilgisi nedir? Kuantum fiziğinde ikisi de bağlantılıdır ve kuantum fiziğinde görünmez olandan aslında alan diye söz edilir. Lynne McTaggart alan, görünmez enerji üzerine bir kitap yazdı.
Peki bunun ilgisi nedir? Bunun yanıtı Albert Einstein'dan bir alıntı. Alan görünmez enerji, alan parçacığın hükmeden yegane eylemliliğidir. Parçacık maddedir. Peki Einstein ne diyordu? Görünmez enerji bizim parçacık dediğimiz şeyin hükmeden yegane eylemliliğidir. Beden parçacıktır. Evet, ama görünmez enerjiden gelen yegane kontrolden etkilenir.
Ben de tamam alan sözcüğünün anlamı ne dedim. Fiziksel dünyayı etkileyen hareketli görünmez kuvvetler. Evet, alan fiziğinin anlamı işte budur. Bu bence ilginçti.
Uzun zaman önce ruh sözcüğü neydi? Fiziksel diyarı etkileyen hareketli görünmez kuvvetler. Kuantum fiziği bizim tıpta dikkate almadığımız görünmez kuvvetlerin her şeyi kontrol ettiği anlaşılan birincil kuvvetler olduğu bir zaman dilimine götürüyor. Birden diyoruz ki Newton uyumlu bir şifalanma aracı olarak tıp fizikselle, kimyasalla, ilaçlarla, ameliyatla uğraşıyor. Peki çok güzel. Peki ya görünmez kuvvetler? Gizli değiller.
Peki içerikleri nedir? Zihin, bilinçlilik kuvvetler bunlar. Buna dair son bir şey. Kuantum fizikçileri bile kuantum fiziği kurulduğunda evren devasa bir makine gibi görünürken onu devasa bir düşünce olarak düşünmenin daha geçerli olduğunu kabul ettiler. Hepsi düşünce ve bu yüzden biyolojimizin üzerinde mutlak hakimiyet kurmak istiyorsanız düşünceyi zihnimizdeki sadece bedenimizi değil içinde yaşadığımız dünyayla ilişkimizi de şekillendiren görünmez enerjimizi kullanın.
Soru: Düşüncenin ve enerjinin frekansı... Bundan söz eder misiniz? Duygularımız, düşüncelerimiz ve farklı frekansların hastalığa neden olduğundan...
Pekala, geleneksel bilim süreçten enerjiyi çıkardı. Hepimizin enerjinin hayatımızı etkilemesine dair kişisel deneyimleri olmuştur. Ve benim hoşuma giden o enerjiye bir isim vermek. Kişisel deneyimlerimizde bu enerjiden iyi his ve kötü his diye söz ederiz.
Peki bu da neyin nesi? Titreşim enerjidir. Kötü hislere karşı iyi hisler ne? İlk gereken bir an düşünüp şunu söylemek: Biz kendimizi fiziksel varlıklar olarak algılarken aslında enerji varlıklarıyız. Bu kadar basit. Enerji yaşamdır. İnsanlar bunu bilir. Bence de enerji kaybedince ölürsün.
Ama işte size ilginç bir anlayış: Bir göle iki taş attığımda taşların dalgacıkları enerjinin görüntüsüdür. Dalgacıklar fiziksel enerji değildir. Ama suyu şekillendiren enerjidir. Yani suyun dalgacık formu görünmez enerji tarafından şekillendirilir. Enerji dalgalardır. Yani suya çarpan iki taşın dalgacıkları bir araya geliyor. Dalgacıklar yaklaşırken soru şudur: Dalgacıklar birbirine çarpınca ne olur? Geçip giderler mi, birbirlerini etkilerler mi? Buna yanıtımız birbirleriyle çakışırlar. A taşından dalgacık ve B taşından dalgacık etkileştiklerinde çatışırlar. Bence bu çatışmanın iki sonucu vardır. Aşırılar. İki enerji bir araya gelip birleşir, daha büyük bir enerji yaratırlar. Ya da iki enerji birleşirler ve birbirlerini sıfırlayıp düzleştirirler.
Peki bunun yaşamla ilgisi nedir? Basitçe anlatayım: Enerji hayattır. Ne kadar enerjiniz varsa hayata o kadar çekilirsiniz, ne kadar az enerjiniz varsa ölüme o kadar çekilirsiniz. Yani hayatımızda iyi his dediğimiz şeyleri deneyimleriz.
Pekala; partiye gittin ve çok yorgunsun. Ama partiye gittiğinde insanlarla tanıştın, hiç anlamadan müzik başlıyor. Dans ediyorsun, bir sürü enerjin var. Peki bu enerji nereden geliyor? Geldiğinde yorgundun. Peki bu insanlarla tanıştın ve iyi his aldın. Peki iyi his ne demek? Bedenler göletteki dalgacıklar gibidir, onlar enerji. Unutmayın fiziksel değiller. Ve sizinle ahenk içinde olan diğer insanların dalgaları var. İkisi de yukarı çıkan, aşağı inen ahenkli iki dalgacık. Ahenkli iki dalgacık yapıcı karışma adı verilen şeyle hareket eder. Anlamı, enerji dalgalarının hacmi bir arada toplanır, daha çok güç, daha iyi hisler, iyi hisler.
Neden iyi hisler? Çok enerji çok hayat, az enerji az hayat. Doğası gereği iyi hisleriniz varsa size burası çok iyi bir yer diyen enerjinizi artırırsınız. Ama kötü hisleriniz varsa o zaman iki enerji eş fazlı değildir. Bir dalgacık yukarı çıkar, öbürü aşağı iner. Bu aşağı inerken öbürü yukarı çıkar. Faz dışılar.
Peki iki faz dışını bir aya getirirseniz ne olur? Birbirlerini sıfırlarlar. Peki kötü his nedir? Kentin karanlık tarafındasınız, nerede olduğunuzu bilmiyorsunuz. Bedeninizden enerji çekildiğini hissediyorsunuz. Zayıf ve savunmasız hissediyorsunuz. Buna kötü his denir. Peki neye işaret eder? Hayatınız bu çevrede desteklenmiyor.
İyi hislere doğru gidip, kötü hislerden uzaklaşın. Şimdi bu hayvan ve bitkilerin insanlar da dahil olmak üzere tüm canlılarla iletişiminin sınırıdır. Bu gezegendeki her organizma titreşim okur. Neden? Hayat enerjidir. Eğer bir organizma enerjinin sıfırlandığı bir yere giderse enerji kaybediyorsun, yani yaşam gücünü kaybediyorsun diyen bir geri bildirim gelir. Bunun tersi bu yöne gidersen ve enerjin artarsa der ki: "Buradan giderek yaşam toplarım." Yani çok ilginç.
Bir salyangozun ne yemesi gerektiğini bilmesi için okula gitmesi gerekmez. Buradan gitsem mi yoksa gitmesem mi? Bunun için okula gitmesi gerekmez. Yapması gereken enerjiyi okumak. Biz tıpkı her organizma gibi enerjiyi öncelikle iletişimde kullanırız. Güvende miyim, değil miyim? Daha çok güç mü hissediyorsun yoksa daha az güç mü? Güç hayattır.
Şimdi hislerin ilgisi. Tesadüf ya da kaza değildirler. Hayatımızın gösterge tablosundaki en önemli sayaçlardır. Çünkü bunu okuyarak hayatınıza doğru mu gidiyorsunuz yoksa enerjinizi kaybederek hayatınızdan öteye mi gidiyorsunuz bilirsiniz. Ve gerçekten ilginç çünkü insanlar ilk yedi yılda titreşimleri görmezden gelmeye ve insanların sözlerini dinlemeye programlıdır. Ve işte sorununuz...
Titreşimler gerçek. Bir insan kötüyse, sadece kötü his alırız. Ama harika lafları olabilir. Yani lafları dinlerseniz hisleri duymazsınız. Ve bu yüzden gezegende her organizmanın sürekli kullandığı en önemli iletişimi kaybedersiniz ve o da önce hisleri oku. Dostunuzu nasıl anlarsınız? Hissedersiniz. Eğer hissetmezseniz ve lafları dinlerseniz yanlış yönlendirilirsiniz. Tatlı dilli iblis titreşimsel sayaca üstün gelir.
Hepimizin öğrenmeye dönmesi gereken şey hislerin bilgi olduğudur. Hisler yapıcı karışma olduğunda sağlığı artırır. Ve hisler, kötü hisler dediğimiz şeyin içinde yaşadığımızda sağlığı alıp götürür. Kendimizi şifalandırmaya çalışırken yapmaya çalıştığımız zindeliğimizi geliştirmektir. Bizi şifalandıran budur. Çünkü uyumsuz ve huzursuzken zindeliğe sahip olmayız ve insanların enerjisi yoktur.
Peki sizi bu zindeliğe götürmesi için neyi kullanmayı düşünürsünüz?
İki zihnimiz var ve her biri bizi farklı yöne gönderecek. Ve pek çok insan şöyle düşünür: "Olumlu düşüncelerim olursa beni şifalandırır." Pekala, teorik olarak bu çok iyi bir fikir ancak şöyle bir sorun var: Günün %95'inde sahip olduğunuz düşünceler bilinçli zihnin biyolojiyi kontrol etmesini engelliyor. Çünkü günün %95'inde otomatik pilottayız. Pek çok insan olumlu düşünme üzerinde çalışıyor. Bunu günün ne kadarında yapıyorsunuz diyorum. Yani belli ki günün küçük bir yüzdesinde. Bence bu ir sorun çünkü bilinçaltından hareket ediyorsunuz, olumsuz bir program ve günün %95'inde çalışıyor ve bunun insanların sorunu olmasının nedeni, olumlu olan şeyi yapacaklarını söylemeleri ve bence bu iyi bir düşünce. Peki görünecek mi?
Bunun yanıtı şu: Geleneksel bir insanda değil çünkü ortalama bir insanda bilinçli günde en çok yüzde 5 çalışır. Çoğu insanda aslında %1'dir. Ve belirleyici yanı şu: Yaptığınızın faydası oluyor mu? Yaptığınız şey bilinçli zihne mi dayanıyor, bilinçaltı zihne mi?
Bilinçaltı zihnine dayanıyorsa tüm programlama çantasını taşıyorsunuz. Ama bilinçli zihindeyse size balayı etkisini verecek olan bu zihin. İnsanlara aslında aşkın parıltısını veren, sağlığı veren o zihin. Neden? Bilinçli zihin onu yürütürken sizi hep o tarafa götürecektir. Ama bilinçaltının varsayılanıyla düşünmeye başladığınız an sağlığınızı alıp götürecek programları çağırdığınız andır. Ve görünmez olacaklar. Siz de dışa vuracağınız hastalığı öğrenecek son kişi olacaksınız.