Header Ads

Holografik Beyin, Türümüzden Gizlenmiş Bir Sır / John Kehoe 2023 - 04


1995 yılında sinirbilimci Alvaro Pascual-Leone, Harvard Tıp Fakültesi'nde kamuoyunun pek dikkatini çekmeyen bir dizi deney gerçekleştirdi, ancak bulduğu sonuçlar şaşırtıcı ve kendimize bakışımızı sonsuza dek değiştirecek nitelikteydi. Pascual-Leone, kontrollü ortamlarda bir grup gönüllüye basit bir beş parmak piyano egzersizini olabildiğince akıcı bir şekilde yaptırdı. Gönüllüler beş gün boyunca her gün iki saat boyunca piyanoda pratik yaptı ve her günkü pratikten sonra bilim insanlarının beyin fonksiyonlarını gözlemlemelerine olanak tanıyan transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) uygulandı. TMS her bir katılımcının motor korteksinin haritasını çıkardı ve bir haftalık pratikten sonra bilim insanları yeni devrelerin oluştuğunu gözlemledi. Piyano çalmanın fiziksel eylemi beyni yeniden kabloluyordu. Bu kendi içinde ilgi çekici olsa da o kadar da şaşırtıcı değildi; aslında bekleniyordu. Tekrarlanan fiziksel eylemlerin beynin nöral devreleri üzerinde etkili olduğunu gösteren kanıtlar giderek artıyordu ve bu deney bu bulguları daha da doğruladı.

İşlerin büyüleyici hale geldiği yer bir sonraki deneydi. Pascual-Leone benzer bir gruba benzer bir egzersiz yaptırdı, ancak bu sefer piyano çalmak yerine sadece çalmayı düşünmeleri istendi. Aynı müzik parçasını kafalarında çaldılar, ellerini sabit tuttular ama her bir parmak hareketini sanki gerçekten yapıyorlarmış gibi hayal ettiler. Şaşırtıcı bir şekilde, zihinsel prova, fiziksel pratikle ortaya çıkan yeni devrelerin aynı derecede yaratıldığını gösterdi. Motor devreler sadece zihinsel imgeleme süreciyle aktif hale geldi. Gerçek fiziksel hareketler gibi, hayal edilen hareketler de kortikal düzeyde sinaptik değişimi tetikliyor. Sadece parmakları hareket ettirmeyi düşünmek bile beyinde, parmakları gerçekten hareket ettirmenin tetiklediği ile karşılaştırılabilir değişiklikler oluşturdu.

Bu şaşırtıcı keşif, beynin nöral aktivitesi ile bilincimizin içeriğinin bağlantılı olduğunu gösterdi. Bu keşfin önemi küçümsenemez. Pascual-Leone'nin en önemli bulgusu, beynin çevreden aldığı sinyallere yanıt olarak kendi kendini yapılandırdığı ve bu sinyallerin bilinç tarafından kendi kendine yönlendirilebildiğidir. Nöral devrelerimizi yeniden düzenleyebilme yeteneği muazzam bir öneme sahiptir. Kendimizle ilgili bu gerçeği keşfederek, türümüzün tüm varlığı boyunca insanoğlundan gizlenmiş olan bir şifrenin kilidini açmış olduk. Artık bu kod ortaya çıktığına göre, cin şişeden çıkmıştır ve bu olağanüstü zihin-beyin ilişkisiyle neler yapabileceğimize dair olasılıklar nefes kesicidir.

Ve eğer bu yeterli değilse, beynin gizemi daha da derinleşiyor. Birçok beyin araştırmacısı artık beynin kendisinin bir tür hologram olduğundan şüpheleniyor. Hologram, bütünün her bir parçanın içinde yer aldığı bir varlıktır. Örneğin holografik fotoğrafçılıkta, bir çiçeğin fotoğrafını çekebilir ve bu fotoğraf plakasını ikiye böldüğünüzde çiçeğin yarısını değil, tüm çiçeğin iki fotoğrafını görürsün. Dörde böldüğünde ise her biri çiçeğin tamamını gösteren dört parça elde edersin. Bu, giderek daha küçük parçalara, sonsuzluğa doğru devam eder. Boyutu küçülttükçe, resim giderek daha az fark edilebilir hale gelir, ancak yine de resmin tamamını içerir.

Beyinden holografik olarak bahsettiğimizde, beynin herhangi bir parçasının, hatta tek bir hücrenin bile, tüm beynin işleyişini yansıttığını veya kapsadığını kastediyoruz. Bu olasılık sinirbilimciler tarafından aktif bir şekilde araştırılmaktadır, ancak ne kadar fantastik görünse de daha da ilgi çekici bir olasılık, her insan beyninin aslında tüm evrenin holografik bir parçası olabileceğidir.

Benzer teoriler dünyanın pek çok büyük dininde detaylandırılmamış olsaydı, bu kulağa düşünmek için bile çok inanılmaz gelebilirdi. Örneğin Yahudi Kabalası, her insanın makrokozmosun bir mikrokozmosu ya da "minyatür küçük bir evren" olduğunu öğretir. Kabala, Yahudiliğin mistik bir dalıdır ve hem insanın hem de evrenin, gerçekliğimizi inşa etmek için birbirleriyle etkileşime giren on farklı küreye veya enerji kaynağına bölündüğü ayrıntılı bir çalışmadan oluşur. Tüm bu süreç "Hayat Ağacı" olarak adlandırılır. Bu kaynaklara ve içerdikleri güçlere erişerek, kendimizi ve kozmosu anlamanın anahtarlarını elimizde tutarız. Bu kadim mistik öğretiye göre, uçsuz bucaksız dış evrende bulunan tüm güçler her bir insanın içinde yer alır. Bizler tüm kozmosun parçalanmış holografik parçalarıyız ve bu nedenle olmuş ve olacak her şeye erişimimiz vardır.

—-------

Sercan’ın Notu:

Çeviri çalışmalarında araya girmemeye özen gösteriyorum artık. Ama burada Mevlana’mızın birçok yerde birçok kişinin kendi kafasına göre yorumladığı fazlasıyla dikkatimi çeken bir sözünü hatırlatmak sanırım faydalı olacaktır:

“Sen okyanusta bir damla değil, damladaki bir okyanussun.”

—-------

Maneviyata ve metafiziğe olan ilgim neredeyse kırk yıl önce bilinci araştırırken bu öğretilere rastlamamla başladı. Büyük dinlerin ve şamanik öğretilerin bilinç hakkında sahip olduğu bilgi zenginliği beni şaşırtmıştı. Doğru, çoğu zaman dogmayı öğretilenin özünden ayırmanız gerekiyordu, ancak yine de bilincin fiziksel dünyamızla nasıl etkileşime girdiğine dair anlayışın derinliği dikkat çekiciydi ve bu öğretilerin çoğunun binlerce yıl öncesine dayandığı düşünüldüğünde daha da etkileyiciydi. Büyük ruhani geleneklerin çoğunun, gizli bilgeliğe erişmek ve evrenin güçleriyle çalışmak için sofistike metodolojiler içerdiğini keşfettim, bu öğretiler genellikle metafor ve benzetmelerde şifreli bir şekilde gizlenmiş olsa bile. Bazı insanlar güvenilmez ve bilim dışı olduklarını iddia ederek ruhani kaynakları reddetmeyi tercih edebilir, ancak bu öğretiler kim olduğumuzun ve evrendeki yerimizin gizemini çözmemize yardımcı olarak başka bir bakış açısı, daha derin bir anlayış katmanı ekler. Anlayış arayışımda, kaynağı ne olursa olsun, özellikle de bu öğretiler kuantum perspektifinden bu kadar büyüleyici olduğu için, ilgili herhangi bir bilgiyi reddetmeye kesinlikle hazır değildim.

Ancak bilincin holografik modelini ortaya koyanlar sadece dinler değil; birçok bilim insanı da artık bu yönde hareket ediyor. Bir televizyon dizisinin temelini oluşturan çok satan Beyin kitabının yazarı nörolog Richard Restak, "hologramın yalnızca mümkün olmakla kalmayıp, şu anda beynin işleyişine dair muhtemelen en iyi modelimizi temsil ettiği" görüşünü kuvvetle savunuyor. Restak, bu alandaki sayısız diğer bilim insanı ve araştırmacı gibi, beynin yeteneklerine hayranlık duyuyor ve neden duymasın ki? Bilincimizin 'anakartı' olan insan beyni olağanüstü bir yaratılış şaheseridir. Bilinen evrendeki hiçbir şey bundan daha karmaşık ya da girift değildir ve yapabileceklerinin olasılıkları hala keşfedilmektedir. Potansiyelini anlamaya yakın bile değiliz. Bildiğimiz tek şey, beynin maksimum potansiyel ve etkinlik için kodlanmış olduğudur.

Beynimizin işleyişini anlamak için nöronların gelişiminde oynadığı rolü inceleyerek işe başlayabiliriz. Nöronlar bilgi taşır ve nöronlar olmadan beynimiz çalışamaz, bu nedenle doğa, gebe kalmamızdan kısa bir süre sonra muazzam bir hızla nöron üreterek herhangi bir eksiklik olmamasını sağlar. İnanılmaz bir şekilde, gebeliğin yedinci haftasında, yeni oluşan beynimiz, embriyo içinde sıçramalar ve sınırlarla büyüyerek dakikada beş yüz bin nöron üretiyor. Beynin hemen her yerinde işlevsel devreler belirmeye başlıyor.

Blogger tarafından desteklenmektedir.