Header Ads

Mantık, Bilinmeyenin Bilinen İle Bilinmesini Sağlayan İlimdir / İbn-i Sina - 01


Mantık İlmindeki Amaç ve Fayda:

Bilgi iki çeşittir. Birincisi Arapça’da tasavvur (yani zihinde canlandırma veya hayal gücü) denilen anlamdır. Nasıl ki, bir kimse; insan, cin, melek veya buna benzer bir şey derse düşünür, hayal eder (tasavvur) ve kavrarsın. İkincisi, cinin var olduğuna, insanın emir altında bulunduğuna ve buna benzer şeylere inandığın gibi inanmaktır. Buna da Arapça’da “tasdik” (yani onaylamak, doğrulamak) denir.

Bunlar iki tür olarak ayrılabilir: Biri, düşünceyle erişilebilen şeydir ki mecburen akıl yoluyla istenerek anlaşılabilir. Örneğin ruhu olan bir şeye akıl ile erişerek onu hayal etmek; ruhun ölümsüzlüğüne inanmak ve onu onaylamak gibi.

Diğeri, onu kavramamız ve ona inanmamızdır ki bunu düşünce bakımından ve aklın istemiyle değil, öncesiyle biliriz. Bildiğimiz gibi, bir şeye eşit olan şeyler birbirlerine de eşittirler. Veya (bu ikinci türden olanlar) güneşin aydınlık olduğunu bilmemizde olduğu gibi, duyu ile bilinir. Ya da bunlar imamlar gibi büyüklerden ve alimlerden kabul ettiklerimiz gibidir. Veya insanların üzerinde fikir birliğinde oldukları, birleştikleri ve yetişmemizde rolü olan şeyler gibidir. Örneğin; “Yalan çirkindir ve zulüm yapmamak gerekir” dememiz gibi. 

Hayal gücü (tasavvur) ve onay (tasdik, yargı) ile anlamamız gereken her düşünceden önce, bilinmeyeni bilmemize yardımcı olan başka bir şeyi bilmemiz gerekir. Bunun hayal gücü konusundaki örneği şudur: Eğer insanın ne olduğu konusunda bilgimiz yoksa ve bir kimsede bize  açıklayıp “İnsan konuşan bir hayvandır” dese, bizim önce “hayvan” ve “konuşan” terimlerinin anlamlarını bilmemiz ve onlara ulaşmamız gerekir. O zaman insan kavramıyla ilgili olarak bilemediğimiz şeyleri bilebiliriz. İnanma ve onay konusundaki örneği ise şudur: Eğer alemin (sonradan) yaratılmış olduğuna dair bilgimiz yoksa ve bir kimse de bize açıklayp “Alem şekillidir ve her şekilli olan şey sonradan olmadır” derse, bizim alemin şekilli ve olduğuna inanmamız ve onu biliyor olmamız gerekir. Aynı şekilde her şekilli şeyin sonradan olduğuna inanmamız ve bunu biliyor olmamız gerekir. O zaman alemin sonradan olmasıyla ilgili olarak bilmediğimiz şeyi bilebiliriz.

Öyleyse, bilmediğimiz ve bilmek istediğimiz her şeyi daha önce bildiğimiz şeyler aracılığı ile bilebiliriz. Bilinmeyen her şey, bilinen aracılığı ile bilinir. Fakat her bilinen, bilinmeyene götürmez. Her bilinmeyenin onu kendisi ile bilebileceğimiz uygun bir bilineni vardır. Bilinmeyenden bilinene doğru onu bilmek için yürünecek bir yol vardır.

Mantık, bilinmeyenin bilinen ile bilinmesini sağlayan ilimdir. Peki, gerçek nedir, gerçeğe yakın olan nedir, yanlış nedir? Her birinin birkaç çeşidi vardır.

Mantık ilmi, ölçü ilmidir. Diğer ilimler ise fayda ve zarar ilmidir. 

İnsan, egoyu arındırma sayesinde özgürleşir. Egosal arınma ve temizlik ise varlıkların egoda resmedilmesi ve onun tabiat kirinden uzak durmasıyla gerçekleşir. Her ikisine de bilgi ile ulaşılır. Ölçülemeyen hiçbir bilgi kesin bilgi değildir. Daha doğrusu, bilgi değildir. O halde mantık ilmini öğrenmek zorunludur.

Öncekilerin ilimlerinde şöyle bir özellik bulunur; Öğrenci, başlangıçta öğrendiği şeydeki faydanın ne olduğunu bilmemektedir. Kavradıkça bilir ve ilmin fayda ve amacına ulaşır. Burada anlatılanları duyan kimsenin kalbi, faydasını çabucak göremediği şeyler duyunca daralmamalıdır.

Mantık İlminin Başlangıcı ve Tekil (Müfred) Denilen Söz ve Kavramların Açıklanması

Sözün iki tür olduğu bilinmelidir; Tekil (Müfred) ve Bileşik (Mürekkep).

Birine, ismiyle seslenmen veya insan ve bilgin demende olduğu gibi tekildir. Diğerinde, “insan bilgindir” veya “bilgin insan” demende olduğu gibi bileşik denir. Tekil sözler bilinmedikçe bileşik sözler bilinemez.

Bütüncül / Külli ve Parçacık / Cüz’i Sözlerinin Açıklanması

Her tekil söz ya bütüncül ya da parçacıkdır.

Bütüncül, birçok şeye aynı anlamda ortak olarak söylenebilen şeydir. İnsan sözü böyledir. Ali için de, Veli için de, Osman için de aynı anlamda söylenir. Eğer birçok şeye işaret ediyorsa sen onu birçok şeye genelleyebileceğini sanabilirsin. Birçok Güneş ve birçok Ay düşünebildiğin gibi, yanılgıyla o anlamda birçok şeyi düşünebilirsin.

Parçacık, bir şeyden başkasına aynı manada söylenemeyen anlamdır. Aynı anlamı başka bir şeye yükleyemezsin. İsimler böyledir. Ali’den başkasında Ali manası yoktur. Eğer başka birini Ali diye çağırırsan aynı anlamda değildir, farklı bir isimle çağırırsın.

İlim ehli, parçacık terimlerle ve parçacık kavramlarla ilgilenmez; aksine onların ilgisi bütüncül anlamlara yöneliktir. Şüphesiz her bütünün altında ona ait parçacıklar vardır.

Kişisel (Zati) ve Bulgusal (Arazî) Bütüncül’ün Açıklanması

Bütün kendi parçacıkları için ya kişisel (özel) ya da bulgusaldır. Özelin anlamı ve parçacığın anlamı bilindiğinde  kesinlikle şu üç durum bilinir:

Birincisi, o parçacığın bu anlama sahip olduğunu bilmektir. Sonuç olarak; insan ve hayvanın, sayı ve dört’ün ne olduğunu bildiğinde insanın hayvan olduğunu ve dördün sayı olduğunu bilemezsin. Fakat hayvan ve sayı yerine elde olanı ya da beyaz sözünü koyarsan; insan olduğunu, dört olduğunu veya beyaz insan olduğunu ya da olmadığını bilebilirsin.

İkincisi, o anlamın o parçaya ait olması için önce özel anlamın olması gerektiğini bilmektir. Sonuçta; bir şeyin insan olması için önce hayvan (canlı), dört olması için önce sayı ve Ali olması için önce insan olması gerekir.

Üçüncüsü, hiçbir şeyin o parçaya bu anlamı vermediğini, tersine onun buna kendiliğinden sahip olduğunu bilmektir. Yani, hiçbir şeyin insanı canlı, dördü sayı yapmadığını bilirsin. Aksi takdirde o şey olmasaydı insan canlı olmayan, dört sayı olmayan bir şey olabilirdi demek olur. Bu imkansızdır.

“Bir şeyi bir şey böyle yaptı” denmesinin anlamı; “O şey kendi kendine böyle olmadı, fakat dışarıdan bir şey onu böyle yaptı; eğer bir şeyin bizzat bundan başka olması mümkün değilse bir şey onu böyle yapmamıştır” demektir. Evet, insanı oluşturan şey canlılığı da oluşturmuştur, fakat insanı canlılık oluşturmamıştır. İnsan bizzat canlıdır, dört bizzat sayıdır ve siyah bizzat renktir.

Bu, insanın beyazlığının insanı doğasında ve doğasının dışında beyaz yapan bir şey olduğu şeklinde değildir. İnsanın varlığının, insana varlık vermesi gereken bir şey olduğu şeklinde de değildir.

Bu üç hükme sahip olan her kavram kişisel (özel)dir. Bu hükümlerden birine sahip olmayan ise bulgusaldır.

Şunu da söylemeliyim ki insanın, biri diğerine yakın iki vasfı vardır: Birincisi “konuşan” gibi kişiseldir, ikincisi “gülen” gibi bulgusaldır. 

“Konuşan” niteliğinin açıklaması: Onun kendisi konuşandır. Konuşma, düşünme, seçim ve insani özellikler ondan gelir. 

“Gülen” sıfatının açıklaması: Onun doğasında öyle bir şey vardır ki şaşılacak ya da garip bir şey gördüğü veya işittiği zaman onda şaşkınlık meydana gelir. Eğer doğası ya da huydan kaynaklanan bir engel yoksa gülebilir. 

İnsan olması için ise bu iki nitelikten daha çoğuna sahip olması gerekir. Bu can bedenle birleşince insan, insan olunca gülme ve şaşkınlık meydana gelir. Bundan dolayı insana insan olması ve doğal olarak gülen olması için önce insani niteliklerin gerekli olduğunu söyleyebilirsin. Onun insan olması ve insani niteliklere sahip olması için önce doğal olarak gülen olması gerektiğini söyleyemezsin.

Öyleyse, ilk vasıf gerçekte kişisel (özel)dir. İkinci vasıf ise insandan hiçbir zaman ayrı olmamasına rağmen, kişisel değil bulgusaldır.

Aynı şekilde; Ali oturandır, uyuyandır, yaşlıdır, gençtir dediğinde her ne kadar eylem ve fiile dayalı olsalar da bunlar şüphesiz bulgusaldır.

Blogger tarafından desteklenmektedir.