Başlangıcı Olan Her Şeyin Bir Sonu Vardır / Sadece Sercan 07
Çok sevdiğim bir söz var, seninle de paylaşmak istiyorum:
“Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır.” Dolayısı ile sonu olmayan ancak başlangıcı olmayandır.
Geçicilik
Geçicilik hayatımızın değişmeyenlerinden biri. Tam da bu sebeple geri kalan her şey birer değişken. Bu anlaşılmadığı için pek de sorun olmayan şeyleri sorun etmeyi; kötü, zor, acı ya da talihsizlik olarak isimlendirmeyi biz seçiyoruz.
Nasıl ki şu anda benim yazdıklarımı okuyorsan ve bu biraz sonra bitecekse geri kalan her şey de bitecek. Şu anda oturuyorsan, oturmak bitecek ve kalkacaksın. Eğer gündüz ise bitecek ve gece olacak. Yorgun isen bitecek ve dinleneceksin. Her neredeysen bitecek ve başka bir yerde, her ne tarihte isen bitecek ve başka bir zamanda olacaksın. Aynı şimdiye kadar hayatında olan her şeyin bitip yerine yeni bir şeyin başladığı gibi.
Bana dertlerini anlatan arkadaşlarıma önce içinde olduğumuz günü, ayı, mevsimi ve yılı, ardından şunu sorarım: “Anlattığın dert gezegenin kendi çevresinde dönmesinden, Ay’ın gezegen çevresinde dönmesinden, uzun bir mevsim ya da koca gezegenin koskocaman güneşin etrafında tur atmasından daha mı büyük?” Ve cevap da bu sorudadır yine: “Nasıl ki günler, aylar, mevsimler ve seneler geçti ise tabii ki şu anda ‘dert’ ismini verdiğin şey de geçecek. Ve geçince sen de anlayacaksın ki, aslında bu bir dert değildi, sadece olan olmakta idi.”
Borcun mu var, eski borçlulara sor. Hasta mısın, eski hastalara sor. Öğrenci misin, eski öğrencilere sor. Beklediğin mi var, eski hasret çekenlere sor. Onlarınkiler hep geçti ve artık borçlu değil ödemiş, hasta değil iyileşmiş, öğrenci değil mezun, bekleyen değil kavuşmuş diyoruz her birine. O zaman olan oldu ve olduktan sonra geçti gitti. Seninki de geçecek.
Otobüs Yolculuğu
Otobüs yolculuğu yapmadın mı hiç? Diyelim ki Ankara’dan İstanbul’a gidiyorsun. Ve arada birçok durakta durarak ilerliyorsun. Peki, bu yolculuk esnasında uğradığın her bir durak İstanbul’a yaklaştığının bir işareti değil midir? Her durakta durduğun yerden veya kısa bir süre durmaktan şikayet eder misin? Mühim olan İstanbul’a varmak olduğuna göre ve herkes gibi sen de varacağına ve bundan önceleri birçok defa varmış olduğuna göre, durduğun yerlerden şikayet etmek mi eğlencelidir yoksa her durduğun yerde molanın tadını çıkarıp, inip etrafı biraz tanımak ve nefes almak mı eğlencelidir?
Yani demek istiyorum ki, senin dert dediklerin aslında yaşam demek, yol demek olmasın… Acaba, sen İstanbul’a varmak yerine durakların birinde takılı kalıp, şikayet etmekle uğraşırken otobüsü kaçırıyor olabilir misin? İstanbul’a varmadan İstanbul’u düşündüğün için İstanbul elinden kaçıyor olabilir mi? Son durak yerine yola dikkatini verenler çoktan İstanbul’a varmış olabilirler mi?
Gelecek kaygısı, hedef endişesi, sonuç saplantısı… Bu saydıklarım hiç de teslimiyet gibi gelmiyor değil mi kulağa? Güvenmiyor musun yine? Yine mi yükler ağır geldi omzuna da acından ve yorgunluğundan dolayı, hem yüklerinin hem de omzunun gerçek sahibini unuttun? Çünkü olana takılı kalmak kadar olmamış olandan korkmak da bir güven, bir iman sorunudur. Yani “emin” değilsin demektir.
Ama dert üstüne dert eklemektesin benden söylemesi. Zira sen derdin de sana ait olduğunu sanıyorsun ya, işte o yüzden uzayıp gidiyor o sıkıntılar. Her şey geçici ve getiren de geçiren de Allah. O dert dediğin de sana ait değil ve sadece bir durak. Onu sahiplenmek yerine bırak sahibine ve yolunu adımlamaya devam et. Sen elinden geleni yap, kalanı Alemlerin Rabb’ine bırak. Hem bu kadar sevmediğin, dert deyip şikayet ettiğin, sıkıntı deyip sızlandığın bir şeye bu kadar dikkat ve özen göstermek sence de garip değil mi?
Ne Gerek Var?
Ve tam da bu güvensizliğin sebebi ile çözümlerin yolunu sen tıkıyorsun. Çünkü tüm yükü kendine alıyorsun ama o kadar kuvvetli değilsin. Tek başına asla… Ama “Her Şeye Gücü Yeten”den alsan kuvvetini, sırtını O’na dayasan tüm sıkıntıların üstesinden gelebilirsin ve yine tam da bu sebeple aslında sıkıntı ya da dert dediğin kavramlar ortadan kalkar. Dünyadaki tüm paraya sahip olsan, pahalı diye bir şey kalır mı? Dağları yerinden oynatacak kadar gücün olsa ağır diye bir şey kalır mı? Işıktan bile hızlı olsan mesafe diye bir şey kalır mı? ya da zaman diye bir şey…
İşte belki sen o kadar yetenekli değilsin ama tüm bu “hep” ve “her”ler kendisi için bir ölçü sayılmayan Allah’ın var güzel dostum. Galiba işleri bu kadar zorlaştıran ya da zor sanan ya da zor diye bir şey var sanan sensin… Ne gerek var? :)...
Öyleyse, bu sıkıntılar neden var diye düşünebilirsin belki. İnan ki, senin için. Çünkü güven sorunun ortadan kalksın, imanın taklit olmaktan gerçek olmaya, sahici olmaya geçsin diye var. Yani aslında her sıkıntı, bundan sonraki işlerin daha kolay olsun diye var. Her zahmet, rahmet için…
İşler Değişir
Sen anla ve sağlamlaş diye vuruyor bazen hayat. Ama aklını başına alırsan artık vursa bile sen teslim olup güveneceksin ki bir sonraki vuruşunda sarsamasın seni ve artık her vuruşta güçlendiğin için vurmaktan vaz geçsin.
Çünkü işler artık değişmiştir. Eski senin tersine dertlerin büyüklüğü bir korku olmak yerine bir tercih sebebi haline gelir. Artık zor olandan kaçmak değil de zor olanı başarmaktır hayatı güzel kılan. Ve herkes kaçarken sıkıntılı, kısa süreli, zor, zahmetli, uzun vadeli işlerden, sen inadına onları başarmak için öne atılırsın. Öyle bir iş yoksa bile ortada sen kendini rahatsız edecek seçimler yaparsın ki hem hayat daha maceralı olsun hem de her başarı konfor alanını genişleterek seni daha da güçlü kılsın.
Çünkü artık başkasının risk dediğine sen tevekkül dersin. Çünkü artık senin duan bir ihtimal ifadesi değil bir davettir. Çünkü senin “Amin”lerin artık bi “umarım” değil “öyle”dir. Ve emin ol inanırsan gerçekten öyledir.
Ve yine The Matrix :)
Bu arada son bi not: Konuşmanın başında seninle paylaştığım söz bir din alimi ya da spiritüelden alıntı değil, The Matrix Filmi’nden. Belki de mesele buradadır.
Kim bilir :).