Header Ads

Aslında Bedenin Uykuya İhtiyacı Yok / Sadhguru Türkçe 28


Uykunun ne olduğunu anlamalıyız. Uyku, vücut için servis süresi demektir. Bu, vücudun kirlilikten kurtulduğu bir zamandır. Günlük yaşamda - hücresel düzeyde, enerji düzeyinde ve birçok farklı şekilde - vücuda verilen hasar için bir bakım ve onarım zamanıdır.

Ne kadar bakım kesintisine ihtiyacın olduğu, ne kadar onarımın yapılacağına bağlıdır. Yaşarken kendine ne kadar zarar veriyorsun, asıl soru bu. İçinde çok fazla sürtünme olursa hasar maksimum olacaktır. Sistemin çok iyi hizalanmış ve iyi yağlanmışsa, en az miktarda sürtünme olur ve bakım için kapanma süresi doğal olarak azalır.

Uyku ihtiyacını ve süreni azaltmak için yapabileceğin ilk şey, taze yiyecekler yemektir. En doğru yaklaşım şudur: Bir şeyi pişirirsen, onu en fazla doksan dakika içinde tüketmen gerekir. Bundan sonra, gıdaya atalet yerleşmeye başlayacaktır. Yüksek ataletli yiyecekler yersen, vücut uyuşuk hale gelir. Uzun uyku sürelerine ihtiyaç duyar çünkü vücudun bu ataleti dengelemek için çok fazla enerji harcaması gerekir. Bu, sisteme koyduğun yakıtın düşük kaliteli olması nedeniyle serviste kalma sürenin arttığı anlamına gelir.

Yemek pişirilirse, bir şekilde onu öldürmüşsün demektir. Yani artık canlı değil. Senin öldüğünü varsayalım, vücudunu üç gün tutarsak çürümeye başlar değil mi? Bu her yaşam için böyledir. İster sebze-meyve, ister hayvan eti veya daha başka bir şey olsun, canı pişirerek çıkardığın anda çürümeye başlar.

Çürümekte yanlış bir şey yok çünkü bu başka bir yaşam biçimidir. Çürüme, başka bir yaşamın bunu yiyeceklerine dönüştürmeye başladığı anlamına gelir. Mikroskobik olabilecek bir sürü yaşam var. Onları göremezsin ama hepsinin bir ortamı vardır. Eğer o yemeği yersen ve bakterilerin ve diğer her şeyin sahip olduğu ortama katılırsan, başın belaya girer :). Sorun, mutlaka hemen bir rahatsızlık yaşayacağın anlamına gelmek zorunda değil, çünkü bunların hepsi sana bir şey bulaştırma kabiliyetine sahip değil. Sadece enerjin azalır, bu yüzden vücutta eylemsizliğe, miskinliğe neden olur.

Bir süpermarkete girip bir şeyler satın aldığını düşün. Bir aydan fazla bir süredir rafta idi zaten. Sonra getirirsin ve bir ay da buzdolabında saklarsın ve istediğin bir vakit yersin. Doktorlar sekiz saat uyumalısın deyip durabilirler, ama bu şekilde beslendiğin sürece fiziksel ve zihinsel olarak sağlıklı olmayacaksın!

İnsanın doğası öyledir ki, diğer her canlı içinde bulunduğu durumlara uyum sağlarken, bir insan kendi istediği durumları oluşturabilir. Bizi farklı kılan budur. Kendinle ilgili herhangi bir endişen varsa, sistemine neyin girdiği konusunda bilinçli olmalısın.

En az karmaşık hafızaya sahip bu tür yiyecekleri yersen, iki ila dört saatlik tüketimde sisteminin bir parçası haline geleceklerdir. Taze yiyecekler uyku kotasını önemli ölçüde düşürecektir. Ancak günümüz dünyasında, kaliteli yiyecekler yemek gittikçe zorlaşıyor çünkü aldığın yiyecek, vücut için gerçek yakıt değil, çoğunlukla kilogram ticaretidir. Bu tür yiyecekleri tüketen Batı ülkelerinde yaşayan pek çok insan, bana geldikten iki-üç ay sonra merak etmeye başladıklarını söylerler: "Neden uyuyamıyorum yeter?" Çünkü, sekiz saat uyumaları gerektiğine inanıyorlar. Ama standardımız dört saattir. Sadece dört saat ile idare ediyoruz demiyorum, çok iyi gelişiyoruz diyorum :).

Çok fazla kimyasal içerik ve sentetik madde varsa, vücut bunu sindirmek için tasarlanmamıştır. Gübre, kimyasal veya koruyucu olarak tükettiğin gıdanın yüzde biri sentetik olsa bile, tüm sindirim sistemi bir mücadele içine girer.

Amerika Birleşik Devletleri'nde çok miktarda antiasit tüketilmektedir. Bu, karnına koyduğun şeyin, en azından karnın için uygun olmadığı anlamına gelir. Mide ekşimesi aşık olduğun için değildir :). Mide ekşimesi, yemek borunun tamamının asitlerle veya çeşitli nedenlerle yandığı anlamına gelir. Yediğin gıdada yüzde birden daha az sentetik madde olsa bile, bunu sisteme absorbe etme kabiliyetin büyük ölçüde düşer ve bu da uyku kotanı büyük ölçüde artırır. Vücut mücadele içinde olduğu için doğal olarak kış uykusuna yatmanı istiyordur artık :).

Enerjini ne kadar keskin bir şekilde yönettiğin, uyanıklığına karar verir. Meditasyon yapmak için uyanıklık sadece zihninde değil, enerjinin ta kendisidir. Buna yardımcı olmak için, sadece yirmi dört lokma yemen gerektiği ve her lokmayı en az yirmi dört kez çiğnemen gerektiği söylenir. Bu, yiyeceğin içeri girmeden önce ağzında önceden sindirilmesini sağlar ve donukluğa neden olmaz.

Bunu akşam yemeğin sırasında yaparsan, sabah üç buçukta kolayca uyanacaksın. Bu döneme Brahma Muhurta denir. Manevi uygulamalar yapmak için ideal bir zamandır çünkü o dönemde doğadan ekstra bir destek vardır.

Zihinleri karma karışık durumda olan bazı insanlar var ki, kendilerine yiyecek yüklemedikçe ve vücudu rehavete sürüklemedikçe uykuya dalamıyorlar. Eğer tok karnın olmadıkça uyuyamayacağın bir durumdaysan, bu konuyu ayrıca ele alman gerekir. Bu uyku ile ilgili değil, bu belirli bir zihinsel durumdur.

Yemek yedikten sonra, iki saat içinde uyuyakalırsan, yediğin yemeğin % 80'inin boşa gideceğini söyleyebilirim. Uyumadan önce sindirimin gerçekleşmesi için bedenine yeterli zaman vermelisin.

Vücut yatay olarak konumlandırıldığında, nabzınızın düştüğünü hemen anlayabilirsin. Vücut bu ayarı yapar çünkü kan aynı kuvvetle pompalanırsa kafana çok fazlası girerek hasara neden olur. Yukarı giden kan damarları, aşağı inenlere göre daha ince bir yapıda düzenlenmiştir. 

Uyuduğunda, başını kuzeye doğru yerleştirirsen ve 5 ila 6 saat bu şekilde kalırsan, Dünya'nın manyetik kuvveti beyninde baskıya neden olur çünkü demir kanında önemli bir bileşendir. Bu şekilde uyursan ölürsün demiyorum ama bunu her gün yaparsan, bela istiyorsun demektir :). 

Vücudunun ne kadar uykuya ihtiyacı olduğu, gerçekleştirdiği fiziksel aktivite düzeyine bağlıdır. Ne yiyecek ne de uyku kuantumunu sabitlemeye gerek yok. Aktivite seviyen düşük olduğunda daha az yersin. Yüksek olduğunda daha fazla yiyebilirsin. Aynı şey uyku için de geçerli. Vücut iyice dinlendiği an, sabah 3'te veya sabah 8'de kalkar. Vücudun bir alarm ziliyle uyanmamalıdır. Yeterince dinlenmiş hissettiğinde uyanmalıdır.

Eğer zorla uyumayı reddedersen, fiziksel ve zihinsel yeteneklerin ve sahip olduğun her şey düşecektir. Bunu asla yapmamalısın. Vücuda ihtiyaç duyduğu kadar uyku vermelisin.

Ama beden bir şekilde yatağı mezar olarak kullanmaya çalışıyorsa, dışarı çıkmak istemeyecektir. Birinin seni ölümden diriltmesi gerekecek demektir :) Bu, hayatını nasıl idare ettiğine bağlı. Yaşamdan kaçınmak istediğin bir zihinsel durumdaysan, doğal olarak daha fazla yemek yemeye ve uyumaya eğilimli olacaksın.

Uyku, hazırda bekletme, geçici ölüm, bakım ve onarım için kapalı kalma süresi demektir. Vücudunu gün içinde çok az hasar olacak şekilde tutarsan, bakım için kapanma süresinin doğal olarak azalacağını göreceksin. Bu, doğru yemeği yiyerek ve zihnini neşeli bir durumda tutarak yapılabilir. Kendini neşelendirirsen, bedeninde sürtünme yoksa, elde ettiğin uyum nedeniyle enerji sisteminde sürtünme yoksa, zihninde ve duygularında sürtünme olmazsa, uyku kotan doğal olarak düşer.

Vücudun uykuya ihtiyacı yok, dinlenmeye ihtiyacı var. Çoğu insanın deneyimine göre uyku, bildikleri en derin huzur bulma şeklidir, bu nedenle uyku hakkında konuşurlar. Ama özünde vücut uyku istemiyor, huzur arıyor. Gecelerin dinlendirici olmasaydı sabahların çok kötü olurdu. Yani farkı yaratan uyku değil, huzurdur.

Gün boyunca vücudunu rahat tutarsan, işin, egzersizin ve diğer her türlü faaliyetin senin için bir rahatlama biçimi ise uyku kotan doğal olarak azalır. Sorun şu ki, insanlara her şeyi sıkı ve mücadeleci bir şekilde yapmaları öğretilmiş, garip bir gerginlik içinde. Parkta çok gergin yürüyen insanlar görüyorum. Bu tür bir egzersiz, sağlıktan daha fazla zarar getirir. Her şeye savaşa gider gibi gitme. İster yürü, ister koş, ister egzersiz yap... neden bunu kolayca ve neşeyle yapmıyorsun ki?

Hayatla savaşma. Kendini zinde ve sağlıklı tutmak bir savaş değildir. Oyun oyna, yüz, yürü, ne istersen... Herhangi bir aktiviteyle rahatlama  konusunda hiçbir sorun yok aslında. Yeter ki hayatla savaşma.

Blogger tarafından desteklenmektedir.