Hiç Ölmeyecekmiş Gibi Dünya, Yarın Ölecekmiş Gibi Ahiret İçin... / Sadhguru Türkçe 35
Ölüm, aslında yaşamın temelidir. Eğer ölümü anlamazsan, hayatı asla bilemezsin ve yaşamı idare edemezsin, çünkü yaşam ve ölüm soluk alıp vermek gibidir. Ayrılmaz bir şekilde birlikte var olurlar. Manevi süreç, yalnızca ölümle karşılaşıldığında başlar; kendinin ya da senin için değerli olan, onsuz yaşayamayacağını düşündüğün birinin... Ölüm yaklaşırken ya da gerçekleştiğinde, çoğu insanın zihninde şu soru ortaya çıkar, "Bütün bunlar neyle ilgili? Bunun ötesinde ne olacak?" Yaşam deneyimi çok gerçek göründüğü sürece, her şeyin böyle biteceğine inanamazsın. Ancak ölüm yaklaştığında, zihin daha fazlası olması gerektiğini anlayacaktır. Zihin ne kadar çok projelendirse de, gerçekten bilmez çünkü zihin yalnızca önceden topladığı verilere dayanarak çalışır. Yani zihnin ölümle çelişkisi yoktur aslında, çünkü gerçek bir bilgiye sahip değildir, sadece dedikodu...
Ölüme yakın bir deneyim yaşayanlarda, o birkaç saniyede, her şey aşırı ağır çekimde ve olağanüstü ayrıntılarla deneyimlenir. İşte tam bir yaşam, tam bir hayat ya da hayat olmak, yaşamın kendisi olmak dediğimde tüm yaşamı bilinçli olarak bu detay seviyesinde deneyimleyebilmekten bahsediyorum.
Bunu anlatabilecek çok güzel bir hikaye var:
İki yaşlı adam, küçük bir kasabada, yerel bir barda karşılaşmışlar. İkisi de farklı masalarda iken birbirlerini tanımışlar: Joshua ve Mark... Dünya Savaşı'nda aynı cephede, 40 dakikalık bir operasyonda beraber çarpışan iki asker arkadaşı...
Doğal olarak o günlerden, cepheden, savaştan, hatırladıkları daha doğrusu unutamadıkları anlardan bahsederek iki buçuk saat sohbet ettiler. İki buçuk saatten sonra, biri diğerine sordu: " Aradan 50 yıl geçmiş dostum. Bu süre içinde neler yaptın?" Ve işte cevap: "Önemli bir şey yok, satış işinde çalışıyorum."
Demek istediğimi anladın mı? 40 dakika için iki buçuk saat konuşabilirken, 50 yıl için sadece bir cümle. Çünkü o 40 dakika içindeki detay, dikkat ve yaşanmışlık, büyük olasılıkla, 50 senenin toplamından çok daha fazla. Çünkü cephede ölümle burun buruna iken tüm dikkatin her anında iken, sonrasında hayatına dikkat etmeden geçen bir 50 yıl.
Ne yazık ki, pek çok insan, yalnızca onları ölümle tehdit ettiğinde canlanıyorlar - ister savaş ister araba kazası olsun. Ölümle büyük bir şekilde yüzleştiğinde, yani tamamen hayatta olduğun zaman, tam o an... Bu çok talihsiz bir durum! Ölümlü doğanla gerçekten ama gerçekten yüzleştiğinde, canlılığının en önemli şey olduğunu anlarsın.
İnsanları izlediğimde, hepsi mezar için çalışıyor gibi görünüyor. Ölümlü olduklarını anlamıyorlar sanırım, sonsuza kadar burada olacaklarını düşünüyorlar. Bu yüzden yaşarken ölümü hiç düşünmüyorlar. Ama herkes gibi onları da ölüm tehdit ettiğinde, canlanacaklardır.
Bir araba kazasını bekleme lütfen. Şu anda bile düşüp ölebileceğini bilmelisin. Her gün pek çok insan böyle ölüyor. Ölebileceğini anladığında, birdenbire hayata değer verirsin, onun için canlı hale gelirsin. İnsanlara hatırlatıyorum: "Bu hayatta başarısız olamazsın, herkes gelip geçecek. Hayatı düzgün yaşamadı diye bu dünyada tutuklanan kimse yok. Dolayısı ile geçip giderken, ömrün sonunda başarı bu dünya için geçerli bir şey olmayacak."
En ince ayrıntısına ve her anına kadar yaşam oluşuna dikkat et, yaşa ki zihnin ve bedenin illüzyonlarından ve dramasından sıyrılabilesin. Böylece manevi yolunu bulabilir ve o yönde ilerleyebilirsin.