Karma... Bulanlar Arayanlardır, Bir de Sadhguru'dan Dinleyin / Sadhguru Türkçe 31
"Hayatım" dediğin şey, belirli miktarda bilgi tarafından kontrol edilen belirli miktarda enerjidir. Bu bilgiler, bugünün terimleriyle, yazılım olarak adlandırılabilir. Belli bir miktar yaşam enerjisi, belli miktarda bilgi ile yüklenir. Hepsi birlikte, bu bilgi teknolojisi sensin işte. İçine giren bilgi türü nedeniyle belirli bir karakter haline gelirsin.
Doğduğun andan bu ana kadar, aile tipi, ev, arkadaşlar, yaptığın ve yapmadığın şeyler - tüm bunlar seni etkiliyor. Her düşünce, duygu ve eylem yalnızca içinde sahip olduğun geçmiş izlenimlerden gelir. Şu anda kim olduğuna onlar karar veriyor. Hayatı düşünme, hissetme ve anlama şeklin, girdileri özümseme, çıktıyı oluşturma biçimindir.
Yaşamın geçmiş izlenimleri doğduğun anın çok ötesine geçer, ancak şu andaki algında, en azından doğduğun andan bugüne, ne tür ebeveynler, aile ve eğitim almışsın, ne tür dini ve sosyal arkaplan, ne tür kültürel gerçekler - tüm bu izlenimler içeri girdi. Herkes, sadece içine giren bilgi türü nedeniyle farklı birer karakter haline geldi. Karma budur. Bu bilgiye geleneksel olarak karma veya karmik beden veya nedensel beden denir - hayata neden olan şey...
Bu bilgi birçok farklı düzeydedir. Karmanın birçok boyutu vardır ve anlamak için ikisi hakkında konuşabiliriz.
Birincisi birikim karmasıdır. Bu, tek hücreli bir hayvana ve hatta cansız maddelere kadar uzanan karmanın deposudur. Tüm bilgiler orada. Gözlerini kapatırsan, yeterince farkında olursan ve kendine bakarsan, evrenin doğasını bilebilirsin - ona zihnin ile baktığın için değil, sadece bu bilgi bedenin yapımında mevcut olduğu için. Yaratıma geri dönen bir bilgi deposudur. Ancak depodan perakende işi yapamazsın. Perakende satış yapmak için bir mağazan olması gerekir. Bu yaşam için olan bu "perakende mağazasına" kişisel karma denir.
Kişisel karman, bu yaşam için ayrılan belirli bir bilgi miktarıdır. Hayatının canlılığına bağlı olarak, hayat kendisine ne kadar bilgi alabileceğini tahsis eder. Yaratılış çok şefkatlidir. Sana sahip olduğun tüm karmayı verirse, ölürsün. Şu anda birçok insan, bu yaşamın 30-40 yıllık basit anılarıyla işkence görüyor. Onlara bu hafızanın yüz katı verilirse, bundan kurtulamazlar. Doğa, başa çıkabileceğin tahsis edilmiş bir anı olan cuz-i irade ile sana sunulur.
-------------------
Sercan'ın Notu:
Birikim karmasını kulli irade, kişisel karmanı ise cuz-i irade olarak düşünebilirsin. İki ele sahip olman yaratılış özelliğindir, aynı şekilde seçim yapamadığın tüm yaratılış özelliklerin gibi. İşte bahsedilen birikim karması bu kulli iradenin senin hayatına yansımalarıdır. Ama bir insan eli bir tabancanın kabzası ve tetiğine de mükemmel bir şekilde otururken, bir yetimin başını okşamak için de mükemmel bir şekilde yaratılmıştır. İşte kişisel karman, tetik ile yetim arasındaki seçimindir ve cuz-i iraden ile özgür seçim ve kararlarına bağlıdır.
-------------------
Ne tür bir karmaya sahip olursan ol, bu sınırlı bir olasılıktır ve seni sınırlı bir kişi yapan da budur. İster nefret ve öfke, ister sevgi ve neşe olsun, ne tür izlenimler aldığına bağlı olarak, buna göre belirli bir kişiliğe sahipsin - genellikle her insan, bunların bir karışımıdır aslında. Bu karmik yapının, bu sınırlamaların belirli bir noktanın ötesine geçmesine izin verdiğinde, gerçekten özgürlük diye bir şey kalmaz. Yaptığın her şey geçmiş tarafından şartlandırılmış demektir. Özgürlük yönünde ilerlemek istiyorsan, yapman gereken ilk şeylerden biri karmanın zincirini gevşetmektir. Aksi takdirde hareket edemezsin.
En basit bir yol, karmayı önce fiziksel olarak kırmaktır. Karman sabah saat 8'de uyanmaya ayarlı ama alarmını saat 5'e ayarlarsın. Vücudunun karması, ayağa kalkmak istememesidir. Ama "Hayır, kalkacağım" dersin. Ayağa kalksa bile, vücudun kahve yudumlamak ister. Ama ona soğuk bir duş verirsin. Şimdi, bilinçli olarak bir şeyler yaparak eski karmik süreci kırıyorsun demektir. Sevdiğin şeyi bilinçsizce yapabilirsin, değil mi? Ama sevmediğin şeyi bilinçli yapmak zorundasın :). Tek yol bu değil, daha incelikli ve daha etkili başka yollar da var. Ben sana sadece mümkün olan en kaba yolu anlattım.
Manevi bir yola girdiğinde ise, bir açıklama yaptın demektir: "Nihai hedefime ulaşmak için acelem var." Acele etmek istiyorsun, hayatın ve geçmişin izlerinin seni sürüklemesini, yavaşlatmasını istemiyorsun. Manevi bir süreç başladığında, eğer doğru klavuzlar takip edilir ve manevi uygulamalar belirli bir şekilde yapılırsa, aksi takdirde açılmayacak olan boyutları açar. Manevi yönü olan bir varlık olmasaydık daha huzurlu bir hayat yaşardık :)... Ama daha cansız, ölüme hayattan daha yakın bir hayat... İçimizde hiçbir temel sarsılmadan, belki rahatça, ot gelir saman gider, geçerdik hayatın içinden.
Pek çok insan, manevi bir yola girdiğin zaman, barışçıl olacağın ve her şeyin netleşeceği yönünde yanlış bir fikre sahiptir. Dogmatik bir inanç sistemi alırsan ve at gözlüklü bir zihin olursan, o zaman her şey net görünür :). Ama gerçekten manevi yoldaysan, hiçbir şey net olmayacak. Her şey bulanık olacak. Ne kadar hızlı seyahat edersen, o kadar bulanık hale gelecek. Arayacaksın, hep arayacaksın.
Ne kadar hızlı gidersen, her şey o kadar bulanıklaşır ve yaptığın şeyden bir an için gözlerini alamazsın. Manzaranın tadını çıkarmak istiyorsan, kolay ve yavaş gitmelisin. Hedefine ulaşmak için acelen varsa, gaza basarsın ama hiçbir şey görmüyorsun demektir. Sen sadece gidiyorsun, işte manevi yol böyledir. Gerçekten manevi yoldaysan, etrafındaki her şey kargaşa içindedir. Ama yine de gidiyorsun, yani sorun yok. Burayı anladığını ümit ediyorum? Ya da sadece bilimsel verileri takip ederek de, materyalist yönden de yaratılışı ve yolu anlamaya çalışabilirsin. Bir milyon yıl sürebilir ama varış ve anlayış aynı olacaktır.
Acelesi olanlar için tek bir yol var, maneviyat. Acelesi olmayanlar için başka başka yollar mevcut. Ne istediğin konusunda net olmalısın. Hızlı yola girersen ama yavaş gitmeye çalışırsan, ezilirsin. Yavaş yoldaysan ama hızlı gitmeye çalışırsan, önünde sonunda bir bilet almak zorundasın :).
Her arayan her zaman bir karar vermelidir, ne istiyor? Manzaranın tadını çıkarmak mı, yoksa hedefe varmak mı?