Plasebo İçin 3 Şart: Şartlanma, Beklenti ve Anlam Vermek / Joe Dispenza Türkçe 33
Ben "Placebo" kitabımı yazarken içerikten çok etkilenmiştim. Çünkü bilinçaltımızın nasıl programlandığını o ara fark edip incelemiştim. Plasebo konusunu çalışırken bunun doğruluğunu defalarca kanıtlayan çok sayıda çalışma görüyorsunuz. Doğuştan iyileşme yeteneğimiz olduğu yazıyor.
Mesela şimdi, astım hastası olan bir grup insanı alsanız ve elinizde de astımı tetikleyen bir ilacınız olsa, bir tane de iyi gelen bir ilacınız olsa, ve siz astımlı kişiye, tetikleyici ilacı verseniz ama bu ilacın astım hastalığını tamamen yok ettiğini söyleseniz; o grubun yarısından fazlası etkilenmez. Müdaheleye gerek kalmaz. Başka deyişle, düşünce kimyasallardan daha güçlüdür. O halde insanlar bu kavramı çözmeye başlarlarsa, doğuştan iyileşme yeteneğine sahip olduklarını ve iç durumlarını düzenleyerek bunu başaracaklarını fark ederlerse; ağrı için, depresyon, antikorlar veya iltihaplanmalar için kendi kimyasal eczanelerini üretmeye başlayacaklardır.
Bir keresinde Washington Tacoma yakınlarında, ileri seviye bir çalışmadayken 120 kişiyle bir şey denedik. Onların ortalama kortizol seviyelerini ölçmek istedik. Ve immünoglobulin adı verilen bir kimyasalı, IgA. Stres altındaysanız, dengenizi kaybetmişseniz, kortizolünüz yükseliyor. Kortizol seviyesi en çok sabah 8 civarı yüksek olur. Biz de o yüzden, etkinliğimize gelen 120 insanın kortizol seviyesini özellikle öğleden sonra ölçmeyi tercih ettik. Ölçümleri yaptık. Bu arada IgA seviyelerini de ölçtük.
İnsanları dört buçuk günlük bir eğitime aldık ve dört buçuk günün sonunda iç dünyalarında yaptıkları çalışma, epigenetik ya da kimyasal değişiklik yapmış mı, diye tekrar ölçtük. Neticede çoğu insanın kortizol seviyesinin düştüğünü, artık stres altında, hayatta kalma modunda olmadığını gördük. Ancak diğer ölçümümüz olan IgA seviyelerinin 51 buçuktan 83'e, üst sınıra çıktığını gördük. Çok yüksek bir değer, hatta bazılarınınki 100'dü.
IgA bakteri ve virüslere karşı en etkili silahtır. Grip aşısından çok daha güçlüdür. Yani siz şükran gibi, minnettarlık, nezaket, esinlenme gibi yükselmiş bir duygu yarattığınızda bağışıklık sisteminizi aktive ediyorsunuz ve bağışıklık sistemi de düzensiz yerleri düzenliyor. Vücudunuzu onaran ve yenileyen bütün faydalı kimyasalları salgılamaya başlıyor. Ve bu kimyasallar, günün geri kalanı için aktive oluyor, hem de sadece on dakika süren yükselmiş bir duyguyla.
Bu yüzden ileri seviye çalışmalarımızdaki her meditasyonumuza yükselmiş duygusal durumlar yaratarak başladık ve bu süreyi uzattık. Ve bunu monitör ile ölçtük, yani insanlar bunu yaparken kalplerine baktık, onları ölçümledik. Son derece ilginçti. Çoğunun kalp atışı düzenli ve tutarlı bir hal aldı ve bu da doğal olarak güçlü bir elektromanyetik alan yarattı. Bu elektromanyetik alan da kimyasal ve fizyolojik değişimlere yol açtı. Artık iç ortamları, dış çevrelerindeki her şeyden daha dirençli ya da daha düzenliydi, bunu söyleyebilirim.
O halde, bu işi her gün sıkça tekrarlar, pratik yaparsanız artık daha fazla o fırsatçı bakterilerin hedefi de olmazsınız. Onlara fırsatçı denmesinin sebebi, bağışıklık sisteminizi çökertmek için fırsat kollamalarındandır. Bir şirkette ya da bir birimde çalışan herkesin aynı anda hasta olması pek de şaşılacak bir şey değil, görüyoruz. Bu hastalığı çıkartan böcekler, sinekler değil. Güçsüz düşen bağışıklık sistemleri, çünkü hepsi aynı anda stres yaşıyor ve bu da bünyelerinde bakterinin üremesine neden oluyor. İnsanlara plasebonun nasıl çalıştığını iyice açıklayarak bunu öğretmek mümkün olabilir mi?
Plasebo üç şeye dayanır; Şartlanma... Birine bir ilaç verin, iç durumunun değiştiğini fark eder. Bir tane daha verin, ağrısı geçer. Bir tane daha, sancısı geçer. Bir tane daha veriyorsunuz fakat bu diğerine benzeyen işe yaramaz bir şey, ama yine de bedeni şartladıkları için bu da aynı etkiyi yapar.
Plasebonun olması için gereken ikinci şey, beklentidir. iyi bir şeyler olsun diye beklersiniz. Siz bu potansiyeli seçtiğiniz an, bu ihtimal geleceğinizde tanınır, bedeniniz de psikolojik olarak değişir ve iyileşmeye hazırlanır. Şayet kanser tanısı konan kişilere ilk kemoterapi tedavileri sırasında bulantı hissedecekleri söylenirse hastaların %40 ila 50'si ilk kemoterapi tedavilerine giderken, daha yolda, bu beklentiyle bulantı hisseder. Beyinleri ve bedenleri gelecekteki o gerçekliktedir. Ama bu şekilde yapmak yerine bu yüzde 40 ila 50 oranındaki insanın yolda giderken bugün çok güzel bir şey olacak demesi mümkün müdür? Aynı prensibi kullanarak biyolojiyi olumlu anlamda değiştirmek mümkün olmaz mı?
Bunun etkisi çok önemli değişikliklere neden olur. Mesela plasebo çalışmalarında da "sana bir ilaç vereceğiz" deniyor, üstelik doktor hevesli görünüyorsa, bu daha da işe yarıyor. "Bu ilaç ağrını yok edecek..." Doktor da hevesli, heyecanlı ve kişi ağrısının geçeceğini düşünmeye başlıyor. Yani kendi morfinini kendi yapıyor. Ağrıyı tetikleyecek ya da yaratacak hiçbir reaksiyon göstermiyor.
Üçüncü şey ise, bir şeye bir anlam vermek. Yani, "Hey bak, bu senin" deseniz, "sinir hücrelerinin ve serotonin reseptörleri snaptik boşlukta durmalıdır ve bu ilaçlarda serotonini orada tutup depresyonu yok edecek." O insan bir an çizelgeye bakıp bir anlam verir ve ilacı içer. Daha iyi bir sonuç alırsınız. Ama öğreteceğiniz başka bir şey var. O da bedeni yeni bir zihne şartlamak. Bu da plasebo.