Koşulsuz Sevgi ve Gerçek Aşk İnsanın Öz Yoludur / Sadhguru Türkçe 22
"Aşık olmak" ifadesi önemlidir çünkü kimse sevgiyle yükselmez veya daha çok olmaz. Senden gider ve aşık olursun, çünkü kim olduğunla ilgili bir şeyler gitmek zorunda ki olabilsin. Her şeyin değilse de, en azından bir parçan çökmeli. Ancak o zaman bir aşk ilişkisi var olabilir. Diğerinin iyiliği için kendini biraz yok etmeye hazırsın. Esasen, bir başkasının senden çok daha önemli hale geldiği anlamına gelir. Ama, ne yazık ki, çoğu insanın "aşk" dediği şey ise sadece karşılıklı bir fayda planıdır.
Genel olarak, bizim için rahat ve karlı çerçeveler içinde ilişkiler kurduk. İnsanların fiziksel, psikolojik, duygusal, finansal veya sosyal ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçları karşılamanın en iyi yollarından biri insanlara "Seni seviyorum" demektir. Bu sözde "aşk", işlevsel bir parola haline geldi: "Açıl susam açıl" der gibi... İstediğini söyleyerek elde etmeye çalışıyorsun.
Yaptığımız her eylem bir şekilde belirli ihtiyaçları karşılamak içindir. Bunu görürsen, doğal özelliğin olarak sevgiye dönüşme olasılığın vardır. Ancak insanlar rahatlık, kolaylık ve esenlik için kurdukları ilişkilerin aslında sevgi ilişkileri olduğuna inanarak kendilerini kandırmaya devam ediyorlar. Bu ilişkilerde hiç aşk deneyimi olmadığını söylemiyorum, ama belli sınırlamalar dahilinde. Ne kadar “Seni seviyorum” denilse de, birkaç beklenti ve şart yerine getirilmezse paramparça oluveriyorlar.
Sevgi hakkında konuştuğunda, bunun koşulsuz olması gerekir. Koşullu sevgi ve koşulsuz sevgi diye bir ayrım gerçekten yoktur. Sadece koşullar var ve aşk var. Bir koşul olduğu an, sadece bir işlem anlamına gelir. Belki uygun bir işlem, belki iyi bir düzenleme ama bu seni tatmin etmeyecek, seni başka bir boyuta taşımayacak. Bu sadece "münasip" ya da "müsait" olabilir belki.
Kendinin dışında yaptığın şey her zaman birçok koşula tabidir. Ama sevgi içsel bir durumdur - kendi içinde nasıl olduğun ancak koşulsuz olabilir.
İşte benim hayatımı şekillendiren hikayelerden biri: Bir adam ve karısı varmış. O günlerde adam toprağı işliyor, ekin yetiştiriyor ve para kazanıyormuş. İki erkek çocukları olmuş. Bu iki çocuk, güçlü genç erkekler olarak büyümüşler. Babalarıyla çok çalışmışlar, topraklarını artırmışlar ve zengin olmuşlar. Adam çok yaşlandığında, iki oğluna, “Her an ölebilirim. Bu birlik, her zaman korumanız gereken bir şey. Benim ölümümden sonra, ikiniz her zaman bu toprağın ürününü yarı yarıya paylaşmalısınız. Bu konuda asla tartışma veya kavga olmamalı." demiş.
Yaşlı adam ölmüş ve çocuklar sözlerini tutmuşlar. Böylece iki kardeş, ürünü her zaman kendi aralarında eşit olarak paylaşmaya devam etmişler.
Biri evlenmiş ve beş çocuğu olmuş. Diğeri ise hiç evlenmemiş. Ama yine de yarı yarıya paylaşmaya devam etmişler. Bir gün evli olmayan kardeşin aklına bir kurt düşmüş. “Kardeşimin bakması gereken bir karısı ve beş çocuğu var ve ben bekarım. Yine de yüzde elli alıyorum. Bu adil görünmüyor. Ama bu babamızın dileğiydi. Ve kardeşim o kadar gururlu ki, ona biraz daha vermeye kalkarsam, almaz. Öyleyse başka bir şey yapmam gerekli." demiş ve hasat bittikten sonra, her gece, sırtında gizlice bir çuval tahılı taşıyıp kardeşinin dükkânına koymaya başlamış.
Aynı kurt diğer kardeşin aklına da düşmüş ve "Büyüyen beş oğlum var. Birkaç yıl içinde benim için çok daha fazlasını yapabilecekler. Kardeşimin ise kimsesi yok. Daha sonra ne yapacak? Ama o sadece yüzde elli alıyor. Ona daha fazlasını vermeye çalışırsam, almaz." demiş ve her gece bir çuval tahılı alıp kardeşinin dükkânına koymaya başlamış. İkisi de uzun süre birbirinin farkında olmadan buna devam etmiş.
Yaşlanmışlar ama hala bunu yapmaya devam ediyorlarmış. Bir gün, bir çuval tahılla diğerinin dükkânına doğru yürürken birbirlerine çarpmışlar. Birbirlerine bakmışlar ve aniden bunca zamandır neler olduğunu anlamışlar. Hızla gözlerini kaçırmışlar, tahıl çuvalını hedefine götürüp, evlerine geri dönmüşler ve her ikisi de uykularında ölmüşler.
Bu hikaye dilden dile yayılmış ve yıllar sonra kasaba halkı bir tapınak inşa etmek istemiş. Bunun için güzel bir yer düşünürken, uzun bir aramadan sonra, bir tapınak inşa etmek için en iyi yerin, bu iki kardeşin sırtlarında bir çuval tahılla karşılaştıkları ve kendi cömertliklerinden utandıkları yer olduğuna karar vermişler. İşte eğer böyle yaşarsan, böyle seversen yaşayan bir tapınak olursun. İşte koşulsuz sevgi böyle bir şeydir ve beşeri böyle bir insan yapar.
Ne verdiğini saymazsan, ne aldığını her zaman hatırlarsan, doğal olarak bir minnettarlık havuzu olursun. Bu "ne kadar biriktirdim!" saçmalığına bir son ver. Eğer kimseden bir şey beklemiyorsan, kolay yaşarsın. Birinden bir şey beklersen veya kendine seni sevip sevmediğini sorarsan, tüm sorunlar buradan ortaya çıkar. Kimseden bir şey beklemediğinde, senin için bir şey yaparlarsa, bu onlar için harikadır. Yapmazlarsa sorun... sorun yoktur...
Bir ilişki bir işlemdir. İyi çalıştırmak belli bir beceri gerektirir. Aksi takdirde çirkinleşebilir. Bir gün biriyle ne kadar harika, başka bir günde aynı kişiyle ne kadar çirkin olabileceğini görmüş olabilirsin. Ne yazık ki çoğu insan bir ilişkinin bir işlem olduğunu kabul etmek istemiyor. Bunun için belirli temel kurallar ve koşullar var. Ancak bu kurallar ve koşullar içinde kalırsan, ilişkiyi başarılı bir şekilde yürütürsün. "Aşkımız koşulsuz"... "Bizimkisi gerçek aşk" tey! tey! tey! gibi fikirlerin varsa, her gün şaşırıp kalırsın :)...
İlişkileri küçümsemeye çalışmıyorum ama ne olduğunun sınırlamalarına bakmakta yanlış bir şey yok. Sınırları var, ancak bu güzelliği olmadığı anlamına gelmez. Bir çiçek de o kadar güzel ama ezersem iki gün içinde gübre olur. Bir çiçeği bir anda yok edebilirim, ama bu çiçeğin güzelliğini ve önemini azaltır mı? Hayır. Benzer şekilde, sevgin kırılgandır. Onunla ilgili hayali şeylere inanma. Aynı zamanda ona bağlı olan güzelliği de inkar etmiyorum tabii ki.
Ama hayatın böylesine kırılgan bir boyutunu hayatının temeli haline getirirsen, doğal olarak her zaman endişeli olursun çünkü böylesine kırılgan bir çiçeğin üzerinde oturuyorsun demektir. Diyelim ki evini toprağa değil, güzel olduğu, kulağa güzel geldiği için bir çiçeğin üzerine inşa ettin. Dolayısıyla her zaman korku içinde yaşayacaksın demektir. Temellerini toprağa kurarsan ve çiçeğe bakarsan, onu koklarsan ve ona dokunursan, bu harika olur. Ama evini çiçeğin üzerine inşa edersen, sürekli korku içindesindir. Ben sadece bu bağlamda konuşuyorum. Sevginin ne olduğunu ve ilişkileri inkar etmeye çalışmıyorum.
Bir düzeyde ise, eğer dikkatli bakarsan - bunu tamamen genellemek istemiyorum, ama çoğu insan için böyle - aşk, onsuz yaşayamayacakları ihtiyaçlardan sadece biridir. Bedenin ihtiyaçları olduğu için duygunun da ihtiyaçları var. "Sensiz yaşayamam" dediğimde, "Koltuk değneği olmadan yürüyemem" dememden hiçbir farkı yok. Elmas kaplı bir koltuk değneği olsa, ona kolayca aşık olabilecekler var :). Ve eğer bu koltuk değneğini on yıl kullandıktan sonra, "artık iyileştin ve özgürce yürüyebilirsin" desem, :))))... Bunda hayat duygusu yok. Benzer şekilde, aşk adına, kendini tamamen çaresiz ve eksik hale getirenler var.
İzin verirsen bir hikaye daha anlatayım. Bu bir kralın başına geldi. Onu seven ve kendini ona adayan genç bir karısı vardı. Ama o zamanlarda kralların her zaman bir sürü cariyesi de vardı. Bu yüzden kral, kraliçenin ona derinden bağlanmış olmasının oldukça aptalca olduğunu düşündü. Eğlenceliydi ve ilgiden hoşlanıyordu, ama bu bazen çok fazlaydı. Sonra onu biraz ihmal etti ve diğerleriyle ilgilendi, ama kadın hala tamamen ona bağlıydı.
Kral ve kraliçenin, insandan daha iyi konuşabilen iki tropik kuşları vardı. Bir gün bu kuşlardan biri öldü ve diğeri yemek yemeden orada öylece oturmaya başladı. Kral kuşu beslemek için mümkün olan her şeyi yaptı, ancak kuş hiçbir şey yemedi ve iki gün içinde öldü.
Bu bir şekilde krala dokundu. "Bu nedir? Her canlının önce kendi hayatına değer vermesi gerekir. Ama bu kuş orada öylece oturdu ve öldü." diye düşündü. Kraliçe bunu duyduğunda ona, "Biri bir başkasını gerçekten sevdiğinde, diğeriyle birlikte göçmesi çok doğal, çünkü hayat onlar için yalnız başına hiçbir şey ifade etmeyecek" dedi.
Kral şaka yollu sordu, "Bu senin için de geçerli mii? Beni o kadar çok seviyor musun?
"Evet, benim için de öyle" dedi. Kral bundan çok memnun oldu.
Ve kral bir gün arkadaşlarıyla ava çıktı. Bu, ölen kuşlar ve karısının onun için de doğru olduğunu söylemesi, zihninde dolanıp duruyordu. Gerçekten bunu test etmek istedi. Bu yüzden giysilerini aldı, kana buladı ve onları saraya geri gönderdi ve birisiyle birlikte, "Kral bir kaplan tarafından öldürüldü." haberini yaydı. Kraliçe elbiseleri büyük bir haysiyetle aldı. Yakacak odun ayarladı, elbiselerini üstüne koydu ve sonra yakacak odunları da kendi üzerine koydu ve öldü.
İnsanlar buna inanamadı. Kraliçe ölmüştü. Öldüğü için yapacak başka bir şey yoktu, bu yüzden onu yaktılar. Haber krala gittiğinde yıkıldı. Sadece onunla oynamak istediği bir hevesle gerçekten ölmüştü - intihar etmeden, aynen dediği gibi göçmüştü.
Dünyada, biri ölürse, diğeri sağlıklı olsa bile birkaç ay içinde, sırf enerjileri belirli bir şekilde birbirine bağlı olduğu için, onu takip edecek çok sayıda çift var. Başka bir insana bu şekilde bağlıysan, iki varlığın bir olarak var olması harika bir varoluş yoludur. Nihai bir olasılık değil, ama yine de yaşamanın güzel bir yolu.
Günümüzde insanlar aşktan bahsederken sadece duygusal kısmından bahsediyorlar. Duygular bugün bir şey söyler ve yarın başka bir şey söyler. İlişkiyi ilk kurduğunda, "sonsuza kadar" diye düşündün, ancak üç ay içinde "Ah, neden bu insanla birlikteyim?" diye düşünüyorsun. Çünkü sevdiğin ve sevmediğin şeylerle devam ediyor ilişki. Bu tür bir ilişkide, sadece acı çekersin çünkü bir ilişki istikrarsız olduğunda tamamen gereksiz olan muazzam acı ve ıstıraplar yaşarsın.
Ama her şeye sevgiyle bakabilirsen, deneyiminde tüm dünya güzelleşir. Acılı olanları hakkında pek çok şiir yazılmış olsa da aşk fikri acı inşa etmek için değildir. Aşık olmanın nedeni, bunun sana mutluluk getirmesi gerektiğidir. Hedef aşk değildir; amaç mutluluktur. İnsanlar, bir çok kez yaralanmış ve darbe almış olsalar da, birine aşık olma konusunda hala çıldırıyorlar, çünkü aşık oldukları zamanlarda mutluluk vardı. Aşk, mutluluk için sadece bir para birimidir. Şu anda, çoğu insanın nasıl mutlu olunacağını bilmesinin tek yolu bu ne yazık ki.
Ama kendi doğan gereği mutlu olmanın bir yolu var. Mutluysan, sevmek sorun değil zaten; yine seveceksin. Sadece sevgi yoluyla mutluluk aradığında ise, kimi seveceğin konusunda çok seçici olursun. Ama mutlu olduğunda, ne görürsen gör, onu sevebilirsin çünkü sıkılma korkusu yoktur. Sıkılma korkusu olmadığında, işte o zaman hayata dahil olduğunu bilirsin.
Sevgiyi deneyimlemek için sana bir pratik önermek istiyorum. Günde 15 ila 20 dakika boyunca, senin için hiçbir şey ifade etmeyen bir şeyle otur, sadece sen ve o - belki bir ağaç, bir çakıl taşı veya bir solucan veya bir böcek bile olabilir. Bir süre sonra, ona eşin, annen veya çocuğun kadar sevgi ile bakabileceğini göreceksin. Belki solucan bunu bilmiyordur, bu önemli değil :). Her şeye sevgiyle bakabilirsen, tüm dünya güzelleşir. Aşkın senin yaptığın, insan icadı bir şey olmadığını anlarsın; aşk insanın öz yoludur.